REHİNDE TASARRUF VE CİNAYETLER BABI

METİN



Rahinin rehin ettiği nesneyi satması, mürtehinin icazetine veya borcunu ödemeye tevakkuf eder. Eğer bunlardan birisi bulunursa, satışı geçerli olur ve semeni de icazet suretinde rehin olur. Eğer mürtehin satışa icazet vermez ve satışı feshederse, esah kavle göre, onun satışı ile satış fesholmaz.



Rehinin satışı mürtehinin icazetine mevkuf kalırsa, müşteri muhayyerdir, dilerse, rehinin çözülmesine kadar sabreder veya satışı feshetmesi için işi Kadı'ya götürür. Müşteriye bu muhayyerliğin sübutu müşteri onu aldığında onun rehin olduğunu bilmemesi halindedir. İbn-i Kemal.



Rahin önce rehini bir kişiye satsa, sonra mürtehin icazet vermeden ikinci bir kişiye daha satsa, ikinci satışı da yine mürtehinin icazetine mevkuftur. Zira mevkuf ikinci satışın tevakkufuna mani değildir. O zaman mürtehin, iki müşteriden hangisine icazet verirse o geçerli, diğeri batıl olur.



Rahin rehini satsa, sonra da icara verse veya rehin veya hibe etse, mürtehin de icare, rehin veya hibeden herhangi birisine icazet verirse, birinci satışı caiz olur. Çünkü mürtehinin menfaati, rehinin semene tahvili ile hasıl olmuştur. Nitekim bu yerinde araştırılmış ve yazılmıştır. Satışın dışındaki diğer akitler ise nafiz olmaz. Çünkü mürtehinin diğer akitlerden bir menfaati yoktur. O zaman mürtehinin o akitlerden herhangi birisine icazeti, hakkını ıskattır. O zaman mani ortadan kalktığı için satış geçerli olmaktadır.



Eşbah'ta şöyle denilmektedir: «Rahin rehini Zeyd'e satsa, sonra da mürtehinin kendisine satsa, birinci satış bozulur.»



Rehin verilen köleyi azadetmek, «tedbir» yapmak ve «istilad» etmek sahihtir. Yani rahinin merhun kölesini azadetmesi geçerlidir. Eğer rahin zengin ve mürtehinin alacağı peşin ise, mürtehin alacağını rahinden alır. Eğer borç vadeli ise, o zaman satılan rehin kölenin bedelini borcun vadesi dolana kadar köle yerine rehin olarak alır. Borcun vadesi geldiği zaman mürtehin hakkını ondan tam olarak alır, eğer borcun cinsinden ise. Geri kalan fazla kısmı da rahine reddeder.



Azat suretinde rahin fakir ise, o zaman, köle kıymetinden veya borçtan hangisi daha az ise, az olanın karşılığında mürtehine çalışır. O zaman, eğer efendisi zengin ise ona rücu ederek ödediğini alır.



«Tedbir» ve «istilad»a gelince, o zaman köle rücu etmeksizin borcun hepsi karşılığında çalışır. Çünkü müdebber köle ile ümmül veledin kazancı efendisinindir.



Rahin rehini telef ederse, onun hükmü zengin olduğu halde azadettiği kölenin hükmüdür. Nitekim bu geçti.



Rehini rahinin gayrı bir yabancı telef ederse, mürtehin rehini telef eden yabancıya, helak olduğu günün kıymetiyle tazmin ettirir, kıymet de onun yanında rehin olarak kalır. Nitekim yukarıda geçti. Bunun mürtehin üzerindeki zaminiyetine gelince, mürtehin hakkında, onun kabzettiği günün kıymeti muteberdir. Çünkü mürtehin geçmiş kabzıyla ona zamindir.



Mürtehin, rehini rahine iareten verirse, onun zaminiyetinden çıkar. Buna ariye ismi verilmesi de mecazidir.



Rehin rahinin elinde helâk olursa, karşılıksız helâk olmuştur. Hatta mürtehine rehinin karşılığında bir kefil vermiş olsa, kefilin hiçbir şey ödemesi lâzım değildir. Çünkü o rehin olmaktan çıkmaktadır. Evet, eğer rahin mürtehinin rızası olmadan rehini almışsa, o zaman kefilin zaminiyeti caizdir.



Mürtehin rehini rahine verdikten sonra tekrar eline geçse, o zaman zamimyeti tekrar avdet eder. Mürtehin rehini rahinin elinden istirdad edebilir. Rahin eğer istirdaddan evvel ölürse, mürtehin diğer alacaklılardan daha hak sahibidir. Çünkü rehinin hükmü bakidir.



İZAH



Musannıf rehin ve hükümlerini zikrettikten sonra şimdi de rehin yapıldıktan sonra rehin üzerine arız olan meseleleri zikredecektir. Mirac.



«Rahinin rehin ettiği nesneyi satması tevakkuf eder ilh...» Mürtehinin rehini satması da rahinin icazetine tevakkuf eder. Eğer rahin merhunun satışı için mürtehine icazet verirse caiz olur, vermezse caiz olmaz. Rahin rehini iptal eder, rehin ettiği şeyi tekrar rehin edebilir.



Rehin edilen nesne, rahini icazetinden önce müşterinin elinde helâk olursa, helâktan sonra rahinin icazeti caiz değildir. Helâk olduğu takdirde de rahini mürtehin veya müşteriden dilediğine tazmin ettirir. Kuhistanî, Tahavi şerhinden.



Musannıfın bu hususta zikrettiği ancak sahih ve zahir-i rivayettir. Bazı âlimlere göre ise bu satış geçerlidir. Bu bahsin tamamı Zeylaî'dedir.



FER'İ BİR MESELE:



Mürtehin, rahine yanındaki rehini bir adama satmasını söylese, o da başka bir adama satsa, caiz değildir. Fakat müstecir, mucire elindeki nesneyi birişine satmasını söylese, mucirin onu başka bir adama satması caizdir. Camiü'l-Fusuleyn.



«Mürtehinin icazetine ilh...» Veya mürtehinin rahini alacağından ibra etmesine tevakkuf eder. Hamevi.



«Satışı geçerli olur ilh...» Çünkü, mürtehinin hakkının taalluk etmesi gibi ve rahinin onu teslim etmeye kadir olmaması gibi satışa mani olan haller ortadan kalkmış olmaktadır. Zeylai.



«Semeni de rehin olur ilh...» Yani müşteriden ister semeni kabzetsin, ister kabzetmesin. Zira o semen rehin edilen nesne yerine kaimdir. Eğer nesneyi veresiye satarsa, ibtidaen rehin sahih olmaz. Şu kadar var ki, bekaen rehini sahih olur. Öldürülen merhun kölenin kıymetinin bekaen rehin olması gibi. Hatta semen müşterinin üzerinde helak olmuş olsa, o helak mürtehinden gider ve onunla alacağı da düşer. Elinde helak olduğundaalacağının düşmesi gibi.



Bu hususta Eşbah'ın bazı haşiyecilerinin bir itirazları vardır ki onların bu itirazlarının kaynağı düşünmemeleri ve araştırmamalarıdır. Musannıfın zikrettiği en sahih ve zahiri rivayettir.



Bazı âlimlere göre ise, mürtehin icazet vereceği zaman satılan merhunun semeninin rehin olmasını şart kılarsa, o semen rehin olur. Eğer şart koymazsa, rehin olmaz. Bu bahsin tamamı Zeylaî'dedir.



«Esah kavle göre ilh...» Çünkü satışın geçerli olmaması onun hakkı yüzündendir. Bu hak da hapistir. Tevakkuf ise, onun hakkını yok etmez.



İmâm Muhammed'den mürtehinin feshi ile rahinin merhunu satışının feshedileceği rivayet edilmiştir. Hatta rahin rehini çözmüş olsa, çözdükten sonra bile müşterinin o nesnede bir hakkı yoktur. Zeylaî, özetle.



«İşi Kadı'ya götürür ilh...» Çünkü bu fesih münazaanın kesilmesi içindir. Bu da Kadı'ya aittir. İnaye.



«Müşteriye bu muhayyerliğin sübutu ilh...» şu kadar varki, müşterinin onun rehin olduğunu bilip bilmemesi arasında fark olmadığı en esah kavildir. Remlî, Minyetü'l-Müfti'den. Fetvaya muhtar olan da bu kavildir. Hamevi de diğerleri, Tecnis'ten.



Camiül'-Fusuleyn'de de şöyle denilmektedir: «Müşteri nesnenin merhun veya mecur olduğunu bildiği takdirde, İmâm-ı Azam ve İmâm Muhammede göre, muhayyerlik hakkına sahiptir. İmâm Ebû Yûsuf'a göre ise, biIiyorsa değil, bilmiyorsa muhayyerdir. Zahir-i rivayet, İmâm Azam ve İmâm Muhammed'in kavlidir.»



Remlî, Camiü'l-Fusuleyn üzerindeki haşiyede şöyle demektedir: «Sahih olan İmâm-ı Azam ile İmâm Muhammed'in kavlidir. Fetva da bu kavil üzerinedir. Valvaciye'de olduğu gibi.»



«İkinci bir kişiye daha satsa ilh...» Bunun mürtehinin gayrı ile kaydedilmesi ileride gelecektir.



«Hangisine icazet verirse o geçerli ilh...» Rahinin merhunu iki ayrı kişiye satışından sonra rahin borcunu öderse, birinci satışı mı, yoksa ikinci satışı mı geçerlidir? Araştırılsın. Ama zahir, birinci satışın geçerli olmasıdır. T.



Ben derim ki: Yakında Kifaye'den naklen zikredeceğimiz de T.'nin dediğini teyit eder. Düşünülsün.



Musannıfın zikrettiği ise, mürtehinin icazetine muhaliftir. Eğer mal sahibinin satışı tekerrür ederse, müstecir de mucirin nesneyi ikinci adama satışına icazet verse, mucirin birinci satışı geçerli olur. Bunun veçhi gelecektir.



«Sonra da icara verse ilh...» Yani Kadı satışı bozmadan önce icara vermiş olsa. İtkanî.



«Rehin veya hîbe etse ilh...» Yani rehin veya hibe ettiğinde teslim de etmiş olsa. Çünkü, bu iki akde teslimsiz itibar edilmez. İtkanî, Ebul Muin'den.



«Birinci satışı caiz olur ilh...» Burada her ne kadar iki satış yoksa da musannıfın buna birinci satış ismi vermesi, bu akitlere nispetle birinci satıştır. Çünkü bu akitler satıştan sonradır. Musannıfın ifadesinin, rahin önce birisine, sonra da bir diğerine satması ve daha sonra da bu akitleri yapması ve mürtehinin de bu akitlere icazet vermesi halinde ikinci değil birinci satışın geçerli olacağı şeklinde anlaşılması mümkündür. Çünkü birinci satış önceliği bakımından tercih edilir. Kifaye.



«Hasıl olmuştur ilh...» Bu kavil iki mesele arasındaki farkı beyan etmektedir. Çünkü icazetle birinci meselede ikinci satış caizdir. Satıştan sonra ikinci meselede, icazet akitlerin hepsinde olmasına rağmen satıştan sonraki diğer tasarrufları caiz değildir.



Kifaye'de şöyle denilmektedir: «Bunda asıl kaide şudur: «Rahinin rehindeki tasarrufları eğer mürtehinin rehindeki hakkını iptal ediyorsa, nafiz değildir. Ancak mürtehinin icazeti ile nafizdir. Mürtehin rahine icazet verirse bakılır: Eğer rahinin tasarrufları mürtehine bir hak sağlıyorsa, icazetin lahık olduğu tasarruf nafiz olur. Eğer mürtehine bir hak sağlamıyorsa, mürtehinin icazeti ile mürtehinin hakkı batıl olur. Rahinin tasarruflarından ilki nafiz olur. Her ne kadar sonrakilere icazet verse de.



«Bu asıl sabit olduğu takdirde, biz deriz ki, mürtehin ikinci satışta pay sahibidir. Çünkü mürtehinin hakkı semene tahavvül etmiştir. Mürtehine bu akitlerde bir hak yoktur. Çünkü hibe ve rehinde bir bedel yoktur. İcaredeki bedel ise, menfaat karşılığıdır. Mürtehinin hakkı ise, nesnenin menfaatinde değil, aynının maliyetindedlr. O zaman mürtehinin icazeti hakkını ıskat eder. Satışın geçerliliğine mani olan hal da ortadan kalkar. O zaman da ilk satış geçerli olur. Mucir, icardaki nesneyi iki ayrı kişiye satsa, müstecir de ikinci satışa icazet verse, mucirin birinci satışı geçerli olur. Çünkü müstecirin semende bir hakkı yoktur. O zaman müstecirin icazeti icaredeki faydalanma hakkının ıskatı olur.» Özetle.



«Eşbah'ta ilh...» Şarihin bu kavil musannıfın geçmişteki, «İkinci satış da mevkuftur» sözünün üzerine bir istidrak gibidir. Sanki musannıf ikinci satışın tevakkuf mahalli de birinci satış gibidir demek istemiştir. Eğer ikinci satış mürtehinin gayrına yapılmışsa. Ama eğer ikinci satış mürtehine yapılmışsa, o zaman satış icazete tevakkuf etmez. Ancak rahinin birinci satışı batıl olur.



Bunun veçhi de şudur: Mevkuf olan bir mülk üzerine kesin bir mülk arız olmuş, mürtehin de onu iptal etmiştir. T. Ebussuud'dan.



«Azad etmek sahihtir ilh...» Geçen bahis, satış, icare, kitabet, hibe, sadaka ve ikrar gibi feshi kabul eden tasarruflarda idi. Bunların hiçbirisi mürtehin hakkında caiz değildir. Mürtehinin rehini elinde tutma hakkı da ancak rahin borcunu ödedikten sonra batıl olur. Burada olan tasarruflar ise feshi kabul etmez ve geçerli olurlar. Rehin de batıl olur. Bunu Kuhistanî ifade etmiştir. Ama bu tasarrufları yapan rahin ister zengin, ister fakir olsunfarketmez. Çünkü bu tasarruflar ehlinden ve yerinde yani mülkiyetinde sadır olmuştur. O zaman mürtehinin izni olmaması ile onun o tasarrufları lağvolmaz. Satış ve hibede geçerliliğin mümteni olması, teslime kudreti olmamasındandır. Bu bahsin tamamı Hidaye'dedir.



Vakfetmek de azat gibidir. S'af ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Rahin merhunu mürtehine teslim ettikten sonra vakfetse, eğer zengin ise Kadı onu üzerindeki borcu ödemeye cebreder. Eğer fakir ise, Kadı vakfı iptal eder, merhunu da üzerindeki borç karşılığında satar.»



«Azadetmesi geçerlidir ilh...» Şarih bu kavli ile «geçerli» tabiri ile ifade edilmesinin evla olduğuna işaret etmektedir. Çünkü geçen tasarruflar sahihtir fakat geçerli değildir. Burada «sahih» kelimesi ile tabir etmek geçen tasarrufların sahih olmadığını zannettirir. T.



«Rehin olarak alır ilh...» Yani rehin olmak üzere.



«Bedelini ilh...» Yani rehinin bedelini. Velhasıl, mürtehin kıymetini alır ve onu merhun yerine rehin yapar.



«Fazla kısmı da reddeder ilh...» Eğer bir fazlalık varsa. Eğer kıymet borçtan eksik ise, geri kalan için müracaat ederek rahinden alır. T.



«Azat suretinde ilh...» Yani mürtehinin izin vermediği bir azatta. Eğer mürtehinin izni ile azadetmişse, köle üzerinde çalışma mecburiyeti yoktur. Ebussuud.



«Çalışır ilh...» Çünkü mürtehinin kölenin azadından sonra alacağın rahinden alması mümkün olmadığından ancak azattan istifade eden köleden alır. Köle de ancak maliyetinin miktarı kadar faydalanmıştır. O zaman köle, kıymetinden fazla olan borcun yerine çalışmaz.



«Kıymetinden veya borçtan hangisi daha az ise ilh...» Bunun keyfiyeti şöyledir: Kölenin azat günü ile rehin gününün kıymetine ve bir de borca bakılır. Bunlardan hangisi az ise, onun karşılığında çalışır. Zeylaî. Borcu da kazancı ile öder. Ancak, onun kazancı mürtehinin hakkının cinsinin hilafına olursa, mürtehinin hakkının cinsi ile değiştirir, onunla mürtehinin alacağını öder.



«Efendisi zengin ise, ona rücu ederek ödediğini alır ilh...» Yani efendisi zengin olduğu vakit. Çünkü köle, şeriat hükmüyle fakir olduğu bir zamanda onun borcunu ödemiştir. O zaman efendisine, onun yerine yüklenmiş olduğu borcu almak üzere müracaat eder. İbn-i Kemal.



«Borcun hepsi karşılığında çalışır ilh...» Velev ki, borç kıymetinden fazla olsa da. Çünkü müdebber kölenin veya ümmül veledin kazancının tümü efendisinindir.



«Nitekim geçti lih...» Yani, «eğer borç peşin olursa, rahinden alacağının hepsini alır. Eğer borç peşin değilse, borcun vadesi dolana kadar rehin olarak kıymetini alır.» Kavlinde.



«Mürtehin tazmin ettirir ilh...» Musannıf bu kavliyle tazmin ettirmekte mürtehinin hasım olduğuna işaret etmiştir. Hidaye'de olduğu gibi.



«Helak olduğu günün kıymeti ilh...» Eğer helâk olan merhunun kıymeti helâk olduğu gün beş yüz dirhem ise, rehin gününde ise, borç gibi bin dirhem ise, mürtehin telef edene beş yüz dirhemi tazmin ettirir, bu beş yüz dirhem de rehin olur. Borçtan da beş yüz dirhem düşer. Sanki bir âfetle telef olmuş gibi olur. Hidaye'de olduğu gibi.



«Mürtehin üzerindeki zaminiyete gelince ilh...» Bu kavil, mürtehinin ziyadeye zımaniyetinin veçhini beyan etmektedir. Çünkü o ziyade kadar borçtan düşmüştü.



İtkanî diyor ki: «Rehinin zaminiyetinde, rehini kabzettiği günün kıymetine itibar edilir. O günde onun kıymeti de bin dirhem idi. O zaman, mürtehin yabancının ödemesi üzerine o fazlalığa zamin olur.» -



Kifaye'de de şöyle denilmiştir: «Eğer rehin olduğu gibi kalsa, fiyatlar düşse, ve rehin olan kölenin kıymeti noksanlaşsa, o zaman borçtan hiçbir şeyin düşmemesi gerekir denilemez. Çünkü biz deriz ki, senin söylediğin meselede nesne mevcuttur. Değişiklik ancak fiyatın düşmesi ile hasıl olmuştur. Nesne ise fiyatların oynaması ile yine kabız günündeki kıymetine yükselebilir. O zaman buradaki değişikliğe itibar edilmez. Ama meselemizde hasıl olan değişiklik kıymetinin düşmesiyle değil, helâk ile istikrar etmiştir. Nesne de eskisi gibi değildir. Çünkü helâk olmuştur.»



Burada, merhunu mürtehinin telef etmesi meselesi kaldı. Rehini mürtehin telef ederse, merhunun kıymetine borçludur. Kıymet de onun elinde rehin olur. Borcun ödeme günü geldiğinde eğer borç kıymetin cinsinden ise, kıymetten hakkını alır. Eğer kıymetten, borçtan fazla bir şey artarsa, fazlalığı geri verir.



Mürtehinin merhunu telef etmesinden önce, fiyatların değişmesi yüzünden merhunun kıymeti bin dirhemden beş yüz dirheme düşse, istihlakla beş yüzü vacip olur, borçtan da beş yüzü düşer. Çünkü noksanlaşan helâk olan gibidir. Borçtan da helâk olan kadar düşer. Rehinin kıymeti de fiyatların düşmesiyle olan değil, geçmişteki kabız gününün kıymeti kabul edilir. O zaman mürtehinin onu telef etmesi ile baki kalan onun üzerine vacip olur. Baki kalan da onu telef ettiği günün kıymetidir. Hidaye, özetle.



Mürtehin, fiyatların değişmesi ile ortaya çıkan kıymetine değil, kabız günündeki kıymetine mazmundur. Bu izahla Zeylaî'nin «fiyatların düşmesi tazmin edilmesi sözü ile ortaya attığı işkal de bertaraf olmuş olur. Bu cevabın beyanı Kudurî'den naklen Gayetü'l-Beyan'da olan şu ifadedir: «Nesnenin bekası ile fiyatın noksanlaşması tazmin olunmaz. Ama telef olduğu takdirde zaminiyet kabız günündeki kıymet iledir. İtlafın tazmini ise, rehinin tazmininin cinsinden değildir. Bundan dolayı da itlaf gününün kıymeti vacip olur, rehinin kabız günündeki kıymetinin fazlalığını da tazmin vacip olur.» Özetle.



Kifaye'den nakledilen de bunun mislidir.



«Meccanen helâk olmuştur ilh...» Yani borçtan hiçbir şey düşmeden helâk olmuştur. Çünkü mazmun olunan kabız ortadan kalkmıştır.



«Hatta mürtehine rehinin karşılığında bir kefil vermiş olsa ilh...» Yani rahin, ariye almış olduğu rehin karşılığında ona bir kefil vermiş olsa. Yani ona aynıyla değil, teslimiyle bir kefil verse. Çünkü musannıfın kefalet bahsinde şöyle bir ifadesi vardır: «Kabzından evvel nebi ile, merhun ve emanetin de aynları ile kefil vermek sahih değildir. Ama eğer bunların teslimi için kefil vermiş olsa, sahihtir.»



«Rehin olmaktan çıkmıştır ilh...» Çünkü rehinin hükmü olan zaminiyetten çıkmıştır. Yoksa rehin akdi bakidir.



«Kefilin zaminiyeti caizdir ilh...» Yani kefile teslimi gerekli kılmak caizdir. Biz bunun illetini yukarıda takdim ettik.



«Zaminiyeti tekrar avdet eder ilh...» Çünkü rehin akdi baki idi, ancak zımaniyet hükmünde değil. Minah.



«Diğer alacaklılardan ilh...» Yani, rahinin diğer alacaklılardan daha çok hak sahibidir. O zaman diğer alacaklılar mürtehine o rehinde ortak olmazlar.



«Çünkü rehinin hükmü bakidir ilh...» En doğrusu, «rehin akdi bakidir» demesiydi.



METİN



Rahin veya mürtehin, diğerinin izni ile rehin olan nesneyi bir yabancıya iare etse veya vedia (emanet) olarak verse, tazmin sakıt olur. Bunlardan her birisi o nesneyİ eskiden olduğu gibi yeniden rehin olarAk iade etme hakkına sahiptir. Ama bunlardan birisi diğerinin izni ile icare verse, satsa, hibe veya rehin etse veya mürtehin ya da bir yabancı onu rehin etse, bunun hilafına rehin olarak avdet etmez. Çünkü bu akitlerle o rehinden çıkmış olur. Sonra o nesnenin rehin olması ancak yeni bir akitle mümkündür. Çünkü bu akitler lazımî akitlerdir. Ama ariye ve mürtehinin rahine satması bunun hilafınadır. Çünkü bu akitler bağlayıcı akitler değildir.



Rahin ikinci defa rehin etmeden ölürse, mürtehin rahinin terekesinde diğer alacaklılarla eşittir.



Rahin mürtehine nesneyi kullanması veya başka bir adama iş için iare etmesi için izin verse, merhun işe boşlamazdan önce veya iş bittikten sonra helâk olsa, borcun karşılığında helâk olmuş olur. Çünkü rehin akdi bakidir. Eğer kullanılma veya iş sırasında ölürse, emaneten ölmüş olur. Çünkü ariyet eli sabittir.



Helak vaktinde ihtilaf etseler, mürtehin iş sırasında helâk olduğunu, rahin de iş sırasında helâk olmadığını söylese, o zaman söz mürtehinindir. Çünkü mürtehin münkirdir. Ama beyyine getirmek rahine aittir. Çünkü her ikisi de rehin malikiyetinin zail olduğunda ittifak etmişlerdir. Rahinin o nesnenin rehine avdet ettiği sözü tasdik edilmez, ancak hüccetle tasdik edilir. Bezzaziye.



Bezzaziye'de şöyle denilmiştir: «Rahin mürtehine rehin olan elbiseyi bir gün giymesi için izin verse, mürtehin elbiseyi yırtık olarak getirerek izin verilen gün giydiğinde yırtıldığını söylese, rahin mürtehinin o gün giymediğini ve elbisenin o gün yırtılmadığını söylese, söz rahinindir. Eğer rahin mürtehinin o gün giydiğini ikrar etse, yalnız giymesinden evvel veya sonra yırtıldığını iddia etse, mürtehinin ne kadar tazmin edeceği hususunda söz mürtehinindir.»



FER'İ MESELELER:



Babanın, üzerindeki borç karşılığında yanında bulunan küçük çocuğunun malını rehin etmesi caizdir. Eğer verdiği rehinin kıymeti borçtan fazla olur ve helâk olursa, babası oğluna fazlasını değil, borç miktarını zamindir. Ama vasi bunun hilafınadır. Zira vasi onun kıymetine zamindir.



Baba ile vasi arasındaki fark şudur: Baba ihtiyacı anında küçük çocuğun malından faydalanma hakkına sahiptir. Ama vasi böyle değildir.



Çocuk yetişse, nesne rehinde olduğu halde babası ölse, çocuk borcu ödemeden rehin olan nesneyi mürtehinden alamaz. Eğer babası o nesneyi kendi nefsi için rehin etmişse, çocuk rücu ederek babasının malından alır. Çünkü oğul borcu ödemeye mecburdur. Rehin olan nesneyi iare eden kimsenin borcu ödeyip rehini geri almaya mecbur olduğu gibi.



Adam bir şeyi rehin etse, sonra o nesnenin başkası için rehin olduğunu ikrar etse mürtehin hakkında sözü tasdik olunmaz Mürtehinin alacağının alacağını ödemesi ve rehini de ikrar ettiği kimseye iade etmesi emredilir.



Birisi bir başkasının evini rehin olarak verse, ev sahibi rehin olarak verilmesine icazet verirse, caizdir. Rehinin kıymeti üzerinde rahinin beyyinesi daha evlâdır.



Rehinin, yavrusu, meyvesi gibi fazlalıkları da rehindir. Ama rehin edilen binanın, yerin veya kölenin geliri ise rehin olmaz.



Fasit rehin de tazmin hususunda sahih rehin gibidir.



Bir şeyi rehin etmek üzere istiare etmek sahihtir. O zaman, eğer muir mutlak şekilde rehin etmesini söylerse, o dilediği şeyle rehin edebilir. Eğer muir onu bir miktar borç veya bir cins veya bir mürtehin veya bir şehir ile kayıtlarsa, nesne onunla kayıtlanır. O zaman eğer mustair muirin kayıtladığı şeye muhalefet ederse, muir mustair veya mürtehine tazmin ettirir. Çünkü her ikisi de taaddi etmişlerdir. Ancak, eğer daha hayırlısına muhalefet etmişse, şöyle ki, muir mustaire kıymetinden fazla bir şey tayin etse, o da onu o kıymetten azına rehin etmiş olsa, zamin olmaz. Çünkü daha hayırlısında muhalefet etmiştir.



Eğer muir mustaire tazmin ettirirse, rehin akdi tamamlanır. Çünkü rahin tazminatla onu mülk edinmiştir. Ama eğer mürtehine tazmin ettirirse, o zamanmürtehin tazmin ettiği ile ve borçla müracaat ederek rehinden alır. Nitekim istihkak bahsinde geçti.



Mustair muvafakat etse, rehin edilen nesne mürtehinin yanında helak olsa, mürtehin, helak olmasıyla hakkını tam olarak almış olur. Mustairin de borcun mislini muire ödemesi vacip olur. Çünkü o rahindir, borcunu onunla ödemiştir. Eğer merhunun hepsi mazmun ise. Eğer merhunun hepsi borç karşılığında mazmun değilse, mazmun kadarını tazmin eder, gerisi de emanettir. Eğer rehin ayıplanmış olsa, yine hüküm böyledir, yani ayıbın nesneye getirdiği noksanlık hesaplanarak borçtan düşülür. Borçtan düşülen miktarı da mustairin muire ödemesi vaciptir.



Muir rehini çözmüş olsa, mürtehine kabul etmesi için cebredilir. Sonra muir rahine müracaat eder rehinin çözülmesi için mürtehine ödemiş olduğu parayı alır. Çünkü muir malını kurtarmak için teberru etmiş değildir. Ama bir yabancı bunun hilafınadır. Muir rahine ödediği ile rücu eder. Yani eğer borç, rehinin kıymeti kadar ise. Eğer borç rehinin kıymetinden fazla ise, o fazla ödediğini teberru etmiş olur. Eğer az ise, o zaman mürtehine cebredilmez.



Şu kadar var ki Zeylaî ve diğerleri bu meseleyi müşkül görmüşlerdir. Musannıf da bunu ikrar etmiştir. İşte bundan dolayı musannıf metinde Dürer'e tabi olmakla beraber meseleyi Dürer'in kavline dayandırmamıştır. Düşünülsün.



Ariyeten aldığı rehin, rehin etmezden evvel veya rehini çözdükten sonra helak olursa, o zaman rahin onu tazmin etmez. Her ne kadar onu istihdam etse, binse veya başka bir şey yapsa da. Çünkü emindir. Evvelâ muhalefet etmiş, sonra muvafakate dönmüştür. O zaman zamin olmaz. Şafiî bunun hilafınadır.



Şu kadar var ki, İmadiye'den naklen Şurunbulaliye'de şu ifade vardır: «Müstecir veya mustair mal sahibine muhalefet etseler, sonra muvafakate dönseler, üzerine fetva verilen kavle göre zaminiyetten beri olmazlar. Eğer ihtilaf etseler, yani helakin zamanında ihtilaf etseler, söz rahinindir. Çünkü rahin muirin malı ile ödediğini inkâr etmektedir. Eğer rahin olan mustair ile muir, muirin ne miktar karşılığında rehin etmesini emrettiği hususunda ihtilaf etseler, o zaman söz muirindir.» Hidaye.



Eğer rahin ile mürtehin rehinin helakinden sonra borç ile merhunun kıymeti hususunda ihtilaf etseler. borcun miktarı ve rehinin kıymeti hususunda makbul olan söz mürtehinindir. Şerh-i Tekmile.



İZAH



«İare etse ilh...» Bu tasarrufların tamamı altıdır: Ariye, vedia, rehin, icare, satış ve hibe. Ariye, nesne kullanma anında helak olduğu takdirde zaminiyetin düşmesini icabettirir ve rehin akdi de kalkmaz. İster mustair rahin olsun, ister mürtehin olsun, isterse bir ecnebi olsun. Vedianın hükmü de ariyenin hükmü gibidir. İkinci bir rehin de birinci rehin akdini iptal eder.



İcareye gelince, eğer müstecir rahin ise, o zaman, icare batıldır. İcare, rahinin mürtehinden iare veya ida etmesi gibi olur. Eğer müstecir mürtehin ise, icare için kabzı da yenilemişse, veya müstecir bir yabancı ise, icare akdi diğerinin izni ile rahin veya mürtehinden birinin mübaşereti ile yapılmışsa, rehin batıl olur, icare ücreti rahinindir, kabzetme velayeti de akıt yapanındır. O rehin artık rehin olmaz, ancak yeniden bir akit yapılırsa olur.



Satış ve hibeye gelince, eğer mürtehine veya bir yabancıya rahin veya mürtehinden birisinin izni ile diğeri tarafından yapılırsa, rehin akdi batıl olur. Zaten rahinin satması veya hibe etmesi tasavvur edilemez. İnaye.



Sadi Efendi'nin İnaye üzerindekî haşiyesinde şöyle denilmiştir: «Rehin bir yabancıya ida edildiği takdirde lâyık olan, zımaniyetin düşmemesidir. Çünkü yabancı adildir.»



«Ben derim ki: Bu, Sadi Efendi haşiyesinde olan güzel bir bahistir. Sonra ben bu bahsin Haniye'de nassedilmiş şeklini gördüm. Çünkü Haniye sahibi şöyle demektedir: «Rahin mürtehine merhunu bir adama ida veya iare etmesine icazet verse, bakılır: Eğer mürtehin onu ida ederse o şey kendi hali üzerine rehindir. Eğer mudanın elinde helak olursa, borç düşer. Eğer mürtehin onu iare ederse, rehinin tazminatından çıkar, mürtehin onu geri alabilir.»



Görülüyor ki burada İnaye'nin zikrettiğinin hilafına ariye ile vedia birbirinden ayrılmış ve şarih de buna tabi olmuştur. Uyanık ol.



«İcare verse, bunun hilafına ilh...» Yani icarede kabzın yenilenmesi şarttır. Nitekim sen yukarıda bunu öğrendin.



Bezzaziye'de şöyle denilmektedir: «Rehin edilen nesneyi mürtehin fasit bir icare ile isticar etse, ücret vermesini gerektirecek bir müddet elinde tutsa, rehin batıl olur.



YiIne Bezzaziye'de şöyle denilmiştir: «Rehin edilen toprağı mürtehin muzaraaten alsa, eğer tohum kendislnden ise, rehin batıl olur. Eğer t-hum rahinden ise, rehin batıl olmaz.»



Biz muzaraat bahsinde şunu takdim ettik ki, bunda asıl kaide şudur: Muzaraatta tohum sahibi müstecirdir. Eğer işçi de kendisi olursa toprağı kiralamış olmuş olur. Eğer tohum da tarla sahibinin olursa, o zaman toprak sahibi amilin müsteciri olmuş olur.



«Rehin etse ilh...» Yani rehinin rehini bunun hilafınadır. Rehin, rehin olmaz. Yani mürtehinle akit yapan rahin olursa. Veya bunlardan birisi diğerinin izni ile bir yabancı ile yapsa. Şu kadar var ki bu umumda rehine nispetle bir görüş vardır. Çünkü onu mürtehine rehin etmek bir şey ifade etmez. Zahiri şudur ki, burada rehin, rahin veya mürtehinden birisinin rehin olan nesneyi bir yabancıya lehin vermesine hastır, ve bu rehin olmaz.



Tatarhaniye'de Tahavi şerhinden naklen şöyle denilmektedir: «Mürtehin rehin olan nesneyi rehin veremez. Eğer rahinden izin almadan birisine rehin verirse, birinci mürtehinin eline dönmeden ikinci mürtehinin elinde helak olsa, rahin birinci mürtehine onu tazmin ettirir ve o tazminat da birinci mürtehinde rehin olarak kalır. Mürtehin de onu borçla ya ikinci mürtehine temlik eder, veya ikinci mürtehine tazmin ettirir. Tazminat birinci mürtehinin yanında rehin olarak kalır. İkinci rehin batıl olur. İkinci mürtehin de ödemiş olduğu tazminat ve borcu ile birinci mürtehine müracaat ederek ondan alır. Eğer mürtehin onu rahinin izni ile rehin etse, ikinci rehin sahih, birinci rehin batıl olur.»



«Rehinden çıkmış olur ilh...» Bu kavil, vedia ,le bu akitler arasındaki muhalefet, beyan etmektedir. Şu kadar var ki, satış suretinde mürtehinin hakkı satılan merhunun bahasına intikal eder. İster kabzetsin, ister etmesin. Hatta, merhun müşterinin yanında helâk olmuş olsa, borç düşmüş olur. İcare bedeli bunun hilâfınadır. İcare ile satış arasındaki fark yukarıda geçti. Bu fark Mirac'sa kesin olarak zikredilmiştir.



«Bu akitler lâzımî akitlerdir ilh...» Bundan dolayı da bunların feshi mümkün değildir.



«Mürtehinin rahine satması bunun hilafınadır ilh...» Yine rehini mürtehinin rahine icare vermesi, hibe etmesi de onların hilafınadır.



«Bu akitler bağlayıcı akitler değildir ilh...» Yani ariye ile satış akdi bağlayıcı akitler değildir. Yani bunlar rahin hakkında bağlayıcı değildir. Çünkü rahinin mülkiyeti merhunda bakidir. O zaman akit batıl olur.



«Mürtehin diğer alacaklılarla eşittir ilh...» Yani merhunda, rehin akdinin bu akitlerle butlanı ile diğer alacaklılara eşittir. Mirac.



«Rahin mürtehine nesneyi kullanması için izin verse ilh...» Rahin mürtehine kullanma izni vermezse, buna rağmen mürtehin nesneyi biraz kullansa, sonra dönse, yine nesne eski hali üzerine rehindir. Camlü'l-Fusuleyn.



«Ariye mâlikiyeti sabittir ilh...» Ariye mâlikiyeti de rehin mâlikiyetine muhaliftir. O zaman, mürtehinin zımaniyeti yok olur. Minah.



«Münkirdir ilh...» çünkü mürtehin tazmini icabettirecek şeyi inkâr etmektedir.



T. diyor ki: «Bu söze ihtiyaç yoktur. Çünkü gelecek illetlendirme her iki meseleyi de içine almaktadır.»



«Rahin de iş sırasında helâk olmadığını söylese ilh...» Haniye ve diğer kitaplarda da böyledir. O zaman rahinin, başka zamanda helâk olduğunu söylemesi, işten veya işten sonra helâk olmasının şamil olur.



«Her ikisi de rehin mâlikiyetinin zail olduğunda ittifak etmişlerdir ilh...» Yani tazmini mucip olan kabzın zevalinde ittifak etmişlerdir. Çünkü onlar tazmini ortadan kaldıracak bir işin mevcut olduğunu itiraf etmişlerdir.



«Söz rahinindir ilh...» Çünkü rahin işin varolduğunu inkâr etmektedir. O zaman rahinle mürtehin rehin mâlikiyetinin zail olması üzerinde ittifak etmemişlerdir.



«Söz mürtehinindir ilh...» Bezzaziye'nin ibaresi şöyledir: «Söz mürtehinindir. Çünkü, elbise o giyerken yırtılmıştır. Çünkü her ikisi de o nesnenin tazminattan çıktığında ittifak etmektedirler. O zaman, tazminatın ne miktarda mürtehine döneceği hususunda söz mürtehinindir. Ama birinci mesele bunun hilafınadır. Çünkü birinci meselede merhunun rehin tazminatından çıktığına dair ittifak etmemişlerdi.»



Bezzaziye'nin ibaresinin hülasası şudur: Her ikisi nesnenin tazminattan çıktığında ittifak ettiklerinde söz, rehin zaminiyeti ile rehinin mürtehine dönmemesinde mürtehinindir. Ancak o, yırtık elbiseye zamindir. Yani rehin zaminiyetinden çıktıktan sonra helâk olursa mürtehin o elbisenin yırtılmış haldeki kıymetine zamindir.



«Vasi bunun hilafınadır ilh...» Rehin edilmesi caiz olanlar babında geçti ki, vasinin babanın hilafı olduğu İmâm Timurtaşi'nin sözüdür. Yine o bahiste geçti ki, Zahire ve diğer kitaplarda baba ile vasinin eşit olması hususunda kesin ifade kullanılmıştır. Musannıf da orada İnaye ve Mülteka gibi, baba ile vasinin eşit olduğunu kesin olarak söylemiştir. Biz bunun veçhini orada takdim ettik.



«Borcu ödemeden nesneyi alamaz ilh...» Çünkü babanın baliğ olmayan oğlunun malındaki tasarrufları geçerli ve lâzımdır.



«Çocuk müracaat ederek babasının malından alır ilh...» Yani oğul babanın borcunu ödeyerek rehini çözdüğü takdirde rehinin karşılığında ödemiş olduğu parayı, müracaat ederek babasından alır.



«Eğer babası ilh...» Eğer baba onu üzerindeki bir borç için rehin vermişse. Eğer baba oğlunun malını kendisinin ve küçük oğlunun borcu karşılığı rehin vermişse o rehinin babanın borcunun hissesindeki hükmü, o malın hepsinin, babasının borcu karşılığındaki rehinin hükmü gibidir. Minah'ta olduğu gibi.



«Çocuk borcu ödemeye mecburdur ilh...» Yani çocuk rehini çözmek için borcu ödemeye mecburdur. O zaman o, borcu ödemektte müteberri değildir. İleride beyanı gelecek rehin edilecek nesneyi iare eden muirin eşidir.



«Başkası için rehin olduğunu ikrar etse ilh...» Yani o merhunun, mesela Zeyd'in mülkü olduğunu ikrar etse, mürtehinin hakkında tasdik olunmaz. Hatta mukarrun leh (rehinin kendisine ait olduğu ikrar edilen) delil getirmeksizin yalnız bu ikrarla rehin edilen nesne mürtehinin elinden alınmaz. Belki ikrar eden kendi nefsi hususunda muaheze edilir. Hatta mürtehine borcu ödemek ve merhunu da ikrar olunan kimseye vermekle emrolunur. Ama eğer borç vadeli ise, peşinen ödemesine mi emredilir? Yoksa mürtehine onun kıymetini vermesi mi emredilir? Sonra rehin kendisine ikrar edileneverilmesi mi, veya borcun vadesi gelinceye kadar beklemesi mi emredilir? Bu hususun araştırılması lâzımdır.



«Caizdir ilh...» Çünkü bu, rehin verme için iare edilen bir ev gibidir. T.



«Rahinin beyyinesi daha evlâdır ilh...» Yani mürtehinin beyyinesinden evlâdır. Çünkü rahinin beyyinesi tazminatın ziyadesini ıskat etmektedir. Eğer ikisi de beyyine getirmeseler, o zaman makbul olan söz mürtehinin sözüdür. Hindiye'den de anlaşılan budur.



«Rehinin fazlalıkları ilh...» Bu mesele, bundan sonra gelen mesele gibi ileride tafsilatlı olarak gelecektir. İşte bundan dolayı şerhin bazı nüshalarında bu bahiste bu mesele mevcut değildir. T.



«Rehin etmek üzere istiare etmek sahihtir ilh...» Çünkü malik müstairin borcunun kendi malıyla bağlanmasına razı olmuştur. Ona yetkilidir de. Nasıl ki, müstairin zimmetine kefaletle bağlanmaya yetkili ise. T.



«Dilediği şeyle rehin eder ilh...» Yanı hangi cins malla, ne kadar mal ile dilerse, onunla rehin edebilir. Dilediği mürtehine ve dilediği şehirde de rehin edebilir. Nitekim Kuhistanî'de de böyledir.



«Mutlak şekilde ilh...» Yani muir onu mutlak şekilde iare ederse. Çünkü ıtlaka itibar etmek, bilhassa ariyede vaciptir. Çünkü iaredeki cehalet münazaaya götürmez. Hidaye. Çünkü iare müsamaha üzerine kurulan bir akittir. Mirac.



«Onunla kayıtlanır ilh...» O zaman rahin, onun belirttiği miktardan fazlalaştırma veya noksanlaştırma hakkına sahip değildir. Fazlalaştırmaya gelince, çünkü rahin rehini çözmeye muhtaçtır. O zaman borç miktarı kadar öder. Fazla ödemeye razı olmaz. Veya fazla ödemek ona çetin gelir ve ondan mutazarrır olur. Noksanlığa gelince, zira borçtan fazla olan kısım emanettir. Mal sahibi ise ancak hepsinin mazmun olmasına razı olmuştur. O zaman mal sahibinin tayin etmesi, cins, mürtehin ve şehirle kaydetmesi faydalıdır. Çünkü bunların hepsi, bir kısmını bir kısmına izafe etmekle kolaylığı temin eder. Hem de emanet ve korumakta şahıslar birbirinden farklıdır. Hidaye ve İhtiyar.



BİR TEMBİH:



Hamidiye'de, muir ariyeyi belirli bir müddetle kaydetse, o müddet dolduğunda muirin o nesneyi mustairden alabileceğine fetva verilmiştir. «Hayriye ve İsmailiye'de de böyle fetva verilmiştir.» denilmiş. Bunun benzeri İbni Nüceym'in Feteva'sında da mevcuttur.



İbni Nüceym'in Feteva'sında şöyle denilmektedir: «Belirli bir zaman için iare edilen nesneyi, belirli zaman bitmeden muir geri alamaz. Ama o müddet geçer, onu mürtehinden kurtarmak da zor olursa o zaman rahine cebredilir.»



Ben derim ki: Bu, Zahire'de olana muhalif değildir. Zahire'de olan şudur: «Borcu karşılığında rehin etmek üzere bir şeyi istiare etse, onu bir seneliğine yüz lira karşılığında rehin etse, her ne kadar muir onu bir seneliğine rehin ettiğini bilse bile yine ondan isteyebilir.»



Bu meselede rehin fasittir.Yukarıda da geçtiği gibi, rahin rehine müddet tayin etmiştir. Bizim buradaki kelamımız ariye edilen nesnenin tecili hususundadır.



«Muir mustair veya mürtehine tazmin ettirir ilh...» Yani rehinin kıymetini, eğer rehin mürtehinin elinde helâk olmuşsa ona tazmin ettirir. Çünkü mürtehin onun mülkünde, onun izin vermediği şekilde tasarruf etmiştir. O zaman gasıb olmaktadır. Muir, mürtehinden rehin edilen nesneyi alabilir ve rehini feshetme hakkına da sahiptir.



«O kıymetten azına rehin etmiş olsa ilh...» Yani ona tayin edilen miktardan daha azına rehin etmiş olsa. Şu kadar var ki o rehinin kıymetinden noksan olmamalıdır. Ya misli olmalı veya ondan fazla olmalıdır. Nitekim Zeylaî de böyle ifade etmiştir.



Zahire ve diğer kitaplarda da şöyledir: Muir, mustaire bir şey tayin etse, o da tayin edilen şeyden az veya çok şeyle rehin etse, bu üç şekilde olur. Birincisi: Rehin edilecek elbisenin kıymeti tayin edilen borç miktarı kadar olur. İkincisi, ondan daha çok olur. Her iki şekilde de borçtan, fazla veya daha azına rehin verirse, helâk olduğu takdirde kıymetini öder. Üçüncüsü de, elbisenin kıymetinin borçtan daha az olmasıdır. Evet, eğer borç tayin edilen fazla ise, yine helâk olduğu takdirde o elbisenin kıymetini öder. Eğer borç tayin edilenden noksan ise, bakılır: Eğer noksanlık elbisenin kıymetinin tamamında ise, ödemez. Eğer ondan daha az olursa, onun kıymetini öder. Özetle.



Bunu Nihaye de nakletmiştir. Nihaye sahibi daha sonra da şöyle demiştir: «Bununla biliniyor ki, muir mustaire iare ettiği nesnenin kıymetinden daha fazlasını hiçbir surette tazmin ettiremez. Eğer elbisenin kıymeti borçtan fazla ise, elbisenin bütün kıymetini de tazmin ettiremez. Muir mustaire ancak borç kadarını tazmin ettirir. Fazlası da emanet olarak helâk olmuş olur.»



«Çünkü rahin tazminatla onu mülk edinmiştir ilh...» Anlaşıldığına göre, mustair kendi mülkünü rehin etmiştir. Tebyin.



Kariül'-Hidaye diyor ki: «Bana göre burada düşünmek gerekir. Çünkü burada mülkiyet kabız vaktine istinat etmemiştir. Zira kabız malikin izni iledir. Ancak buradaki mülkiyet muhalefet vaktine istinat eder. Bu muhalefet vakti de merhunu mürtehine teslim etme vaktidir. Halbuki, rehin akdi bundan evvel yapılmıştır. O zaman onun mülkiyeti teslim vaktine mahsus kılınır. Böylece onun kendi mülkünü rehin etmesi tebeyyün etmez. Çünkü onun mülkiyeti rehin akdinden sonradır.» Ebussuud ve T. Şilbî'den.



Ben derim ki: Kariü'l-Hidaye'nin sözlerine şöyle cevap verilir: Rehin ancak merhunu mürtehine teslimle lüzumlu bir akit olur. Bundan ötürü de teslimden önce mürtehin rehinden dönebilir. Nitekim rehin babının evvelinde de bu geçti. Rehin akdi teslime bağlı olunca, akdin teslimden önceolduğuna itibar edilmez. Sanki akit ve teslim muhalefet vakti olan teslim zamanında olmuşlardır. O zaman da mustair olan rahinin mülkiyeti rehin akdinden sonra olmaz. İşte bu Fettah ve Alîm olan Allah'ın feyzinden bana zahir olandır.



«Eğer mürtehine tazmin ettirirse ilh...» Çünkü mürtehin başkasının malını izinsiz olarak aldığı için mütecavizdir. O zaman mürtehin gasıbdan gasp eden bir gasıb gibi olur.



«Nitekim istihkak bahsinde geçti ilh...» Yani bu babdan hemen önce.



«Hakkını tam olarak almış olur ilh...» Yani eğer rehinin kıymeti borç kadar veya daha fazla olursa. Ama eğer rehinin kıymeti borçtan daha az olursa ,o zaman rehinden borç kadarını alır, fazlası için de rahine müracaat eder. Miskin.



«Borcun mislini ilh...» Dürer'de de böyledir. En doğrusu burada rehinin misli kadar demesiydi. Yani eğer mislî ise, şekil ve miktar olarak onun misli kadar, kıyemî ise yalnız manen (değer olarak) onun kıymeti kadar. Böyle demesi daha doğru olurdu, çünkü bundan sonraki zamirler birbirinden ayrılmazlar. Rahmetî, özetle. Bunun misli Turi'nin şerhinde de mevcuttur.



«Borcunu onunla ödemiştir ilh...» Çünkü rahin borcunu muirin malı olan rehinle ödemiştir.



«Merhunun hepsi mazmun ise ilh...» Yani rehinin hepsi mazmun ise. Yani rehin borcun misli veya daha azı ise. Eğer rehin borçtan fazla olursa, o zaman mazmun olduğu miktarı tazmin ettirir, gerisi de emanet olur.



«Borcun misli muire ödemesi vacip olur ilh...» Yani ayıbın getirdiği noksanlık kadar mustairin muire ödemesi vaciptir.



«Malını kurtarmk için ilh...» Çünkü muir, rehini çözmekle mülkünü kurtarmak istemektedir. O zaman da muir mülkünü kurtarmaya mecburdur.



«Yabancı bunun hilafınadır ilh...» Yani, bir yabancı, rahinin borcunu mürtehine ödediği takdirde rahine müracaat edemez. Çünkü o müteberridir. Zira o mülkünü kurtarmak için çalışmadığı gibi, kendi zimmetini boşaltmaya da çalışmamıştır. Yabancı rehini çözmek istediği takdirde borcun ödenmesine talip olan mürtehin kabul etmeme hakkına sahiptir.



«Eğer az ise, mürtehine cebredilemez ilh...» Yani rehini teslim etmesi için cebredilmez. Dürer, Tacü'ş-Şeria'dan. Çünkü rehinden fazla kısım rahin tarafından emanet edilmiştir. Bazı âlimler tarafından böyle denilmiştir. Ama biz bunu şarihlerin kelamında bulamadık. O zaman bunu Tacü'ş-Şeria'ya isnat etmek şüphesiz yalan olur. Azmizade de bu şekilde ifade etmiştir.



«Zeylaî ve diğerleri bu meseleyi müşkül görmüşlerdir ilh...» Yani Zeylaî, fazlanın teberru olmasını müşkül görmüştür. Zira Zeylaî, «Fazlanın teberru olması müşküldür. Çünkü rehin borcun bir kısmını ödemekle kurtarılamaz ve muirin gayesi malından faydalanmak için onu rehinden kurtarmaktır. Bu da ancak borcun hepsinin ödenmesi ile hasıl olur. Çünkü mürtehin borcunu tam alıncaya kadar rehini yanında tutma hakkına sahiptir.» demiştir.



Bu güçlüğü bütün Hidaye şarihleri şu cevapla birlikte zikretmişlerdir: «ödeme mustaire. ancak borcun hepsini mülkünden vermesi itibarîyle vacıbtir. O zaman muir rehni çözdüğü takdirde mustaire borcun ne ka-darı ödenmlşse. o kadarta müracaat eder.» Hidaye şarıhleri bu cevabı Izah, Hanlye ve diğer kitaplardan nakletmişlerdir. Sanıyoruz kî Zeylaî bu cevaba razı olmadığı îçin zlkretmemiştir. Bundan dolayı Sadiye'de, «Bu cevap hakkında konuşutabllir.» denilmiştir.



«Meseleyi tahric etmemiŞtir Ith...» Ben dı'yorum kl, her ne kadar okla uymasa bile. Nakledilene uymak vacibtir. Bununla beraber cçvap zahir-dir. Cevap şudur: Muir Işin başında malını rehin için iare ettiğinde, kıy-metl He rehin ettiğlni kaydetmediğinden hata yapmıştır. Zararı def edecek blr şey terkedildiğl zaman, bu terk sebebiyle fazlayı ödemekte serbesttir. Düşünenlerden ol. Soyıhonî.



«Dürer'e tabi olmakla berober ilh...» Yani musannıfın adeti coğun-lukla Dürer'e uymaktır. Dürer'de de «borcun rehinin kıymetinden fazla olan kısmı ödendiği takdirde teberruen ödendiği» şeklinde açıklanmıştır. O zaman onun bu hususta Dürer'e uymaması gösteriyor ki, o da Zeylaî'nin tereddüt ve kararsızlık içinde olduğunu ikrar etmiştir.



«Tazmin etmez ilh...» Çünkü rahin borcunu rehinle ödememiştir.



«İstihdam etse, binse ilh...» Yani rehin bir köle ise, istihdam etse veya binek hayvanı ise rehin etmezden önce binse, sonra da onların kıymetinde bir malla rehin etmiş olsa, sonra onların karşılığında almış olduğu malı ödese, onları kabzetmese onlar da mürtehinin yanında helâk olsalar, rahinin üzerine tazminat yoktur. Hidaye. Yani borç ödeme tazminatı değil taaddi tazminatı yoktur. Çünkü rahin borcu ödedikten sonra ödediği ile mürtehine başvurur. Çünkü rehin mürtehinin elinde helâk olduğunda mürtehin alacağını rehinin maliyetinden almış olur. O zaman da muir rahine ödenilen borçla müracaat ederek ondan alır. Kifaye, özetle.



«Rehin etmezden evvel ilh...» Eğer rehini çözse, sonra rehin merhunu kullanmış olsa, kullanmasıyla da helâk olmasa, kullandıktan sonra bir müdahalesi olmadan helâk olsa, rahin yine ödemez. Çünkü rahin, rehini çözdükten sonra mustair durumunda değil, mûda durumundadır. Çünkü istiarenin hükmü rehini çözmekle sona ermiştir, öyleyse rahin muvafakate döndüğü zaman tazminden kurtulmuş olur. Hidaye.



«Şurunbulaliye'de ilh...» Şurunbulaliye'nin bu ifadesi faydalanma için bir şeyin kiraya tutulması veya ödünç alınması hususundadır. Halbuki bizim buradaki kelamımız rehin etmek için bir şeyi istiare etmek (ödünç almak) hususundadır. Rehin için istiare eden kişi mûda durumundadır. Mustair (ödünç alan) durumunda değildir. Nitekim yukarıda geçti. Mûda da muvafakate dönmekle tazminden kurtulmuş olur. Hidaye ve şerhlerinde mûda ilemustair arasındaki fark şöyle izah edilmiştir: «Mustairin mâlikiyeti kendi mâlikiyetidir. Muvafakate dönmekle istiare ettiği nesneyi malikine ne hakikaten, ne de hükmen geri vermiş olmaz. Ama mûda mustairin aksinedir. Çünkü mûdanın mâlikiyeti malikin mâlikiyeti gibidir. O muvafakate dönmekle hükmen elindeki nesneyi malikine geri vermiş olur.»



Ben derim ki: Müstecirin mâlikiyeti de kendi mâlikiyetidir. Çünkü nesneyi sahibi için ,değil, kendisi için elinde tutmaktadır.



«Muhalefet etseler ilh...» Evla olan burada, «muhalefet etse idi» demesiydi. Çünkü burada atıf «ev» ile yapılmıştır. Hem de sonrasına daha muvafık olurdu. T.



Birçok nüshalarda da bu şekildedir.



«İhtilaf etseler ilh...» Yani helâkin zamanında rahin ile muir (ödünç veren) ihtilaf etseler ve muir, nesnenin mürtehinin yanında helâk olduğunu, rahin de rehinden önce veya rehinden sonra helâk olduğunu söylese. İnaye.



«Söz rahinindir ilh...» Yani yemin ile birlikte söz, rahinindir. Mirac. Beyyine de muirindir. Çünkü muir, rahinin aleyhine tazminat iddia etmektedir. İnaye.



«İnkâr etmektedir ilh...» Rahin, borcu muirin malı ile ödediğini inkâr etmektedir.



«Muirin ne miktar karşılığında rehin etmesini emrettiği hususunda ihtilaf etseler ilh...» Yani muir, nesneyi beş dirhem karşılığında rehin vermesini emrettiğini, mustair de, on dirhem karşılığında rehin vermek istiare ettiğini söylese, söz muirindir. Çünkü eğer muir aslından inkâr etse de söz onundur. Öyleyse, onda bir vasfı inkâr ettiğinde de söz onundur. Mustair için de beyyine getirme hakkı vardır. Çünkü mustair ispat edecektir. İspat da ancak beyyine ile olur. İtkanî.



«Borç ile merhunun kıymeti hususunda ihtilaf etseler ilh...» Meselenin sureti Haniye ve diğer kitaplarda olandır. Şöyle ki, rahin, bin dirhem karşılığında rehin verdiğini iddia etse, mürtehin de, beş yüz dirhem karşılığında rehin aldığını iddia etse, o zaman bakılır: Eğer merhun mevcut ve bin dirheme eşit ise, her ikisi de yemin eder. Aldıklarını birbirlerine geri verirler. Eğer rehin edilen nesne helâk olmuş ise, o zaman söz mürtehinindir. Çünkü mürtehin borcun ziyadesinin düştüğünü inkâr etmektedir.



İtkani şu ifadeyi eklemiştir: «Eğer rahin ile mürtehin nesnenin bin dirhem karşılığında rehin olduğunda ittifak etseler, fakat mürtehin nesnenin kıymetinin beş yüz dirhem olduğunu, rahin de bin dirhem olduğunu söylese, söz mürtehinindir. Ancak rahin delil getirirse, o zaman söz onun olur. Çünkü rahin tazminatın fazla olması gerektiğini iddia etmektedir.» Özetle.



Bununla ibarede bilmeceye benzer bir icaz olduğu zahir olmaktadır.



METİN



Bir nesneyi rehin için istiare eden adam müflis ve borçlu olarak ölse, rehin yine hali üzere bakidir. Rehin edilen nesne satılmaz, ancak muirin rızası ile satılır. Çünkü onun mülküdür.



Muir rehin edilen nesnenin satılmasını istese, rahin onun satışından kaçınsa, eğer rehin borcu karşılıyorsa, onun rızası olmadan satılır. Yok eğer rehin borcu karşılamıyorsa, ancak mürtehinin rızası ile satılır.



Muir borçlu ve müflis olarak ölse, her hak sahibinin hakkına kavuşması için rahine üzerindeki borcu ödeyerek rehini geri vermesi emredilir. Eğer rahin fakirlikten dolayı borcunu ödemekten aciz ise, rehin muir hayatta olduğu gibi hali üzere baki kalır. O zaman muirin varisleri kendi murisleri gibi onun borcunu ödedikten sonra rehini geri alırlar. Eğer muirin alacaklıları, muirin varislerinden rehinin satışını talep etseler, rehin edilen nesne onların alacağını karşılıyorsa, satılır. Karşılamıyorsa, ancak mürtehinin rızası ile satılır. Nitekim sebebi yukarıda açıklandı.



Bilinmiş olsun ki rahinin rehine verdiği zararı, ister tamamına, ister bir kısmına olsun, tazmin edilir. Mürtehinin rehine verdiği zarar gibi. Mürtehin mala zarar verirse, zarar miktarı kadar alacağından düşülür. Çünkü başkasının mülkünü telef etmiştir. Onu tazmin etmesi lâzımdır, öyleyse, borcun vadesi dolduğunda eğer borç tazmin olunan nesnenin cinsinden ise borç miktarı tazminattan düşülür, geri kalanı rehin akdi ile değil, teleften dolayı verilir. Eğer o cinsten değilse, borçtan hiçbir şey düşülmez, zarar da mürtehine aittir. Mürtehin de borcunu tam olarak alma hakkına sahiptir. Şu kadar var ki, mürtehin eğer rehin edilen kölenin gözünü kör ederse, o zaman alacağının yarısı kölenin gözü karşılığında düşülür. Kuhistanî ve Bercendi.



Rehin edilen nesne rahine mürtehine veya mallarına zarar verse (cinayet işlese), eğer cinayet organlarda değil nefiste kısası gerektirmiyorsa batıldır. Çünkü bir köle ile bir hürün organları arasında kısas yoktur. Eğer kısası gerektirirse, o cinayet muteberdir. Ondan kısas alınır. Borç da batıl olur. Haniye.



Kuhistanî ve Mecma şerhinin ibaresi ise şöyledir: «Rehin batıldır.»



Merhunun kısası gerektiren cinayeti rahine veya mürtehinin oğluna olursa, o zaman o cinayet sahih kavle göre muteberdir. Ya o köleyi veya fidyesini verirler. Eğer bu cinayet mala olursa, o zaman satılır. Bir yabancıya yapması gibi. Çünkü o yabancıdır, mülkleri birbirinden ayrıdır. Zeylaî.



Bin dirhem değerindeki bir köleyi vadeli bin dirhem karşılığında rehin etse, kıymeti yüz dirheme dönse, o köleyi de birisi öldürse ve yüz dirhemeborçlansa, borcun da vadesi dolmuş olsa, mürtehin o yüz dirhemi hakkının karşılığı kabzeder. Kendi kendine öldüğünde nasıl müracaat edemez ise, rahine de hiçbir şeyle müracaat edemez.



Bunda asıl kaide şudur: Fiyatın noksanlığı borcun düşmesini icabettirmez. Ama nesnenin noksanlığı bunun hilafınadır. Borç baki kaldığı takdirde mürtehinin mülkiyeti tam mülkiyettir. O zaman mürtehin hakkını tam olarak başlangıçtan almış sayılır.



Mürtehin, adı geçen köleyi rahinin emri ile yüz dirheme satsa, o yüz dirhemi mürtehin, hakkının karşılığı olarak alır ve dokuz yüz dirhemle de rahine müracaat eder. Çünkü borç baki kaldığı, rahin de yüz dirheme satması için izin verdiği zaman kalan kısım rahinin zimmetinde kalır. Bu satış sanki rahinin kendi nefsi için satması gibi olur.



Rehindeki bin dirhem değerindeki köleyi, kıymeti yüz dirhem olan bir diğer köle öldürse, katil köle, öldürülen kölenin yerine verilse, rahin yine vücuben borcun hepsi ile rehini çözer ki bu da bin dirhemdir. Çünkü et ve kan bakımından ikincisi birincinin yerine kaimdir.



İmâm Muhammed diyor ki: «Eğer rahin dilerse, borcun hepsi ile rehini çözer veya o köleyi borcu karşılığında mürtehine terk eder. Muhtar do budur.» Nitekim Mevahib'den naklen Şurunbulaliye'de de böyledir.



Şu kadar var ki, bütün metin ve şerhler birinci kavil üzeredirler.



Rehin olan köle hataen bir cinayet işlese, onun cinayetinin fidyesini mürtehin verir. Çünkü onun mülküdür. Rahine de hiçbir şeyle müracaat etmez. Mürtehin hataen cinayet işleyen rehin köleyi, cinayet sahibine veremez. Çünkü temlik etmeye malik değildir. Eğer mürtehin onun fidyesini ödemekten kaçınırsa, rahin dilerse köleyi cinayet karşılığında verir veya onun yerine fidyesini verir. Her iki surette de borç rehinin kıymetinde az veya eşit olursa borç düşer. Eğer borç rehinin kıymetinden fszla olursa, o zaman yalnız kölenin kıymeti kadarı borçtan düşer. Kalan borç düşmez.



Rehin olan köle kendi değeri kadar bir malı istihkak etse, mürtehin fidyesini verir. Eğer kaçınırsa, rahin ya onu satar veya fidyesini verir.



Rehinin çocuğu bir insanı öldürse, veya bir malı kullanıp harcasa, rahin onu verir. O da rehinden çıkor. Veya insanın fidyesini verir, çocuk da annesi ile beraber rehin olarak kalır. Ama hayvanın cinayeti batıldır. O sanki, semavi bir afetle ölmüş gibi olur. Bunun tamamı Haniye'dedir.



Rahin öldüğü takdirde vasisi, mürtehinin izni ile rehini satarak borcunu öder. Çünkü vasi rahinin yerine kaimdir. Eğer vasisi yoksa, Kadı ona bir vasi tayin eder ve o vasiye borcu ödemek üzere rehini satmasını emreder. Çünkü Kadı umumun hakkını korur, gözetir. Eğer ölen rahinin, çocukları küçük iseler hüküm böyledir. Ama eğer büyük iseler, ölen rahinin yerine geçerler, onların üzerine rehini çözmek vacip olur. Cevhere.



FER'İ MESELELER:



Ölen adamın vasisinin adamın borcundan dolayı bir malını alacaklılardan birisine rehin etmesi, diğer alacaklıların rızasına bağlıdır. Diğer alacaklılar o rehini reddedebilirler. Eğer varislerin reddetmesinden önce diğer alacaklıların alacağını öderse, rehin geçerli olur. Ama eğer alacaklı bir tane olursa, ölen adamın malından bir kısmını ona rehin etmek caizdir ve onun alacağı karşılığında satılır.



Vasinin, ölen odamın alacağından dolayı borçludan bir malı rehin alması caizdir. Dürer.



Musannıfın Muinü'l-Müfti isimli eserinde şöyle bir ifade vardır: «Rahin veya mürtehinin veya her ikisinin ölümü ile rehin batıl olmaz. Rehin varislerin yanında rehin olarak kalır.



İZAH



«Borçlu İlh...» Bu kelimeyi şarih ilâve etmiştir. Çünkü iflas etmek borçlu olmayı gerektirmez.



«Rehin yine hali üzere bakidir ilh...» Yani rehin mürtehinin yanında mahpus kalır.



«Rahin kaçınsa ilh...» Minah'ta da böyledir. Bu ifadenin doğrusu, «mürtehin kaçınsa»dır. Nitekim Remli buna dikkat çekmiştir. Çünkü mesele şöyle farzedilir: Mustair olan rahin ölse...



«Rızası alınmadan satılır ilh...» Çünkü onun hakkı, borcunu tam olarak almaktır. Bu da rehinin satışı ile hasıl olur. Zeylaî.



«Eğer rehin borcu karşılamazsa ilh...» Yani eğer rehin borcu karşılayacak kıymette değilse, ancak mürtehinin izni ile satılır. Çünkü mürtehinin o rehini alıkoymasında fayda vardır. Belki, muirin de rehine ihtiyacı vardır. O zaman muir o rehini borcu tam ödeyerek kurtarır. Veya onu hapsetmekle, fiyatın değişmesi ile kıymeti fazlalaşır, mürtehin alacağını tam olarak ondan alır.



«Üzerindeki borcu ödeyerek ilh...» Yani rahine kendi borcunu ödemesi için cebredilir. Şu mesele araştırılmalıdır. Eğer borç vadeli ise, cebir mi edilir, yoksa vadesi mi bekletilir.



«Borcunu ödedikten sonra ilh...» Yani rahinin borcunu ödedikten sonra. O zaman rehini alırlar.



«Murisleri gibi ilh...» Yani kendi murisleri gibi. Çünkü varisler murislerinin yerine kaim olmuşlardır.



«Nitekim sebebi yukarıda açıklandı ilh...» Yani mustairin ölüm meselesinde geçti. Bazı nüshalarda «geçen illetten dolayı» sözü düşmüştür. En doğrusu da odur. Çünkü geçen meselede illet zikredilmemiştir. İllet, «Çünkü rehinin hapsedilmesinde menfaat vardır.» sözümüzdür.



«Mazmundur ilh...» Çünkü her ikisinin hakkı da muhteremdir. O zaman rahinin telef ettiği şeyi ödemesi vaciptir. Burada malik tazmin hususunda yabancı gibidir. Bu bahsin tamamı Minah'tadır.



«Vadesi dolduğunda tazmin lâzım gelince ilh...» Musannıfın bu sözü ifade ediyor ki, borç vadeli olduğu takdirde yalnız tazminin lüzumu ile borcun düşmesine hükmedilmez. Belki gereken tazminat, vade doluncaya kadar borcun karşılığında hapsedilir. Borcun günü geldiğinde eğer alacağının cinsinden ise, onu kendi alacağı karşılığında alır. Yoksa, alacağını tam olarak alıncaya kadar onu yanında hapseder. Şurunbulaliye.



Biz bu husustaki kelamı bu babda, musannıfın, «Rehinin mürtehin tarafından tazmin edilmesine gelince...» sözünde takdim ettik.



«Geri kalanını da vermesi lâzımdır ilh...» Yani tazminat borçtan fazla olduğu takdirde tazminattan kalan kısmı ödemesi lâzımdır.



«Telef ettiği için ilh...» Çünkü borçtan fazla olan tazminat emanettir. O zaman o vedia gibi olur. Mûda onu telef ettiğinde ne lazım gelirse, burada da böyledir.



«Rehin akdi ile değil ilh...» Ta ki, onun üzerine o fazlalığın ödenmesi müşkül olsun.



«Zamin olunan nesnenin cinsinden ise ilh...» Yani borç dirhem veya dinar olsa. Kifaye.



«Cinayet de mürtehinin üzerinedir ilh...» Bu, musannıfın, «borçtan hiçbir şey düşmez» sözünün üzerine atıftır. Meselenin özeti şudur: ölçülecek veya tartılacak bir nesne ise, karşılığındaki merhunun cinayeti mürtehin üzerinedir. Borç da rahinin üzerine bakidir. O zaman rahin ile mürtehinden her birisi hakkını diğerinden alır.



«Gözünü kör ederse ilh...» Ben diyorum ki, Hülasa ve Bezzaziye'nin ibareleri «Eğer rehin edilen köle kör olsa...» şeklindedir.



Muhit'ten naklen Tatarhaniye'de şöyle denilmiştir: «Birisine iki yüz dirhem kıymetindeki bir köleyi yüz dirhem karşılığında rehin etse, rehin olan köle mürtehinin yanında kör olsa, Ebu Hanife ve Züfer diyorlar ki, «Borç olan yüz dirhemin yarısı gider.» Ebû Yûsuf'un birinci kavli de budur. Sonra Ebû Yûsuf, bu kavlinden dönerek şöyle demiştir: «köle sağlam olarak ve bir de kör olarak kıymetlendirilir, borçtan körlüğün köleye getirdiği noksanlık kadar düşülür.» Özetle.



Bununla zahir olmaktadır ki, gözün kör olması, mürtehinin kör etmesi değildir. Çünkü mürtehinin gözü kör etmesi olsa, o zaman gözün diyeti, neye ulaşırsa ulaşsın, mürtehinin onu vermesi lâzımdır. Borcun yansının düşmesi lâzım gelmez. Yine eğer kör olması değil de kör edilmesi olsa, İmâmlar arasında geçen ihtilaf olmazdı. O zaman bu meseleyi burada zikretmenin bir manası olmadığı gibi, bu meseleyi makabli üzerine istidrak etmeye de bir sebep yoktur. Çünkü mesele rehin üzerinde işlenen cinayet hakkındadır. Bizim sözümüz de rehinin ayıplanması hususunda değildir. Sen anla.



«Batıldır ilh...» Rehinin Rahini aleyhindeki cinayeti, memlukün maliki aleyhindeki cinayetidir. Memlukün malik aleyhindeki cinayeti de mal icabettirdiğinden heder olur. Çünkü o hakkın sahibi de maliktir. Rehinin mürtehin aleyhindeki cinayetine gelince, çünkü, eğer bu cinayete itibar etmiş olsak, mürtehine o cinayetten kurtulmak vacip olur. Çünkü rehin o cinayeti onun kefaleti altında iken işlemiştir. Dürer, özetle. Bu cinayetin heder olması da İmâma göredir. İmâmeyn'e göre, rehinin mürtehin aleyhindeki cinayetine itibar edilir.



Bilmiş ol ki, rehinin mürtehinin malına yaptığı zarara eğer o rehinin kıymeti ile borç eşit olursa, İmâmların ittifakı ile heder olur. Eğer onun kıymeti borçtan fazla olursa, Ebu Hanife'den o kıymetin emanet miktarı kadar olanın muteber olacağı rivayet edilmiştir. Yine Ebu Hanife'den mazmun gibi o cinayetin heder olduğu da rivayet edilmiştir.



Mebsut'tan naklen Mirac'da da şöyle bir ifade vardır: «Eğer rehin kölenin kıymeti iki bin, borç da bin dirhem olursa, rehin köle mürtehine veya mürtehinin kölesine bir cinayet işlese, o zaman rahine, ya cinayetin karşılığı olan fidyeyi veya köleyi vermesi söylenir. Bu mesele İmameyn'in kavline göre müşkül değildir. Ama İmâmın kavline göre, burada rehinin cinayeti zahir-i rivayette, muteberdir. Muteber olmadığı da yine İmâmdan rivayet edilmiştir. Zahiri rivayetin izahı şudur: O kölenin yarısı emanettir. Vedianın mûda üzerindeki cinayeti ise muteberdir. O zaman rahine, ya köleyi veya fidyeyi vermesi söylenir. Rahin köleyi verir, mürtehin de kabul ederse, köle mürtehinin olur ve borç düşer. Çünkü o, borcun düşmesi hükmünde mürtehinin elinde helak olan köle gibi olur. O köle bir yabancıya cinayet işlese, rahin ile mürtehin birlikte rehin köleyi verseler, mürtehinin elinde helâk olmuş gibi olur. Rahin ile mürtehin o yabancıya cinayetin fidyesini vermiş olsalar, o zaman emanet hissesi kadar, fidyenin yarısı rahinin üzerinedir. Mürtehinin üzerine de mazmunun hissesi kadar diğer yarısı düşer. O zaman onun hissesi düşer, çünkü o kendi nefsi üzerine borç icabettirmez. Rahinden, fidyeden hissesine düşeni alır. O fidye onun yanında hali üzerine rehin olur.» Özetle.



«Kısası gerektirmiyorsa ilh...» Yani cinayet nefiste ise, hataen yapmış olsa veya öldürmeden başka bir cinayet olsa. Dürer.



«Organların telefinde değil ilh...» Munasip olan, bu kavli «eğer cinayet kısası gerektirmiyorsa» sözünden sonra zikretmesiydi. Çünkü nefis ve organlarda kısas gerektirmeyen cinayet heder olur. Kısası gerektirene gelince, eğer kısası organlarda değil, nefiste icabettirirse o