UBUDİYET

Ubudiyet kelimesi, Arapça "a-b-d" kökünden türemiştir. Sözlükte; kulluk, kölelik, aşırı bağlılık, itaat anlamlarına gelmektedir. Kul, köle anlamındaki ve itaattan başka şefkat, merhamet ve himâye anlamlarını da taşımaktadır. Buna göre insan bütün benliğiyle Allah'a kul olmanın bilincine ulaşınca, Allah da ona merhamet etmekte ve o kimseyi koruması altına almaktadır. İnsan Allah'a karşı yapmış olduğu kulluk görevinde; O'nun emirlerini yerine getirdiği gibi, O'nun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla da, her türlü söz ve davranışlarında en içten saygı ve sevgi ile bağlılığını ortaya koyar. Bu nedenle Allah'a yönelen bu söz ve davranışlara da ibadet adı verilmiştir.[1]



Daha üstünü olmayan her boyun eğiş, ubûdiyet kavramı içinde değerlendirilmektedir. Kişinin yüksek ve galebe sahibi birine karşı baş eğmesi, itaat etmesi, isyanı terketmesi, tam bir bağlılıkla boyun eğmesi ubûdiyetin anlamları içinde bulunmaktadır. Belki de ubûdiyetten kastedilen asıl anlam bu olmalıdır.



Âbid ve ibâd kelimeleri, ibâdet kökünden; abd ise, ubûdiyet kökünden türemektedir. Sufîler, buradan hareketle, abd'in âbid'den, ubûdiyet'in de ibâdetten üstün olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü âbid, hürdür, hür olanlar ise bir ücretle ve karşılığını bekleyerek çalışırlar. Abd ise, kuldur; kullar, köleler hiç bir şeye sahip olmadıkları için, çalışmalarının tek amacı vardır, o da efendilerini memnun etmektir. Başka bir deyişle, âbid nimet elde etmek, abd ise nimeti vereni memnun etmek için çalışırlar.[2] Sûfiler, ubûdiyet makamının gerçekleşmesi için, kalp ve kalbe âit amelleri zâhiren ve bâtınen kusursuz ve eksiksiz yapılarak, yalnızca Allah için amel edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.[3] Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de tövbe etmeyi ibâdetten önce zikretmiştir.[4] Tövbe, ibadetten önce tutulmuştur. Bunun sebebi, makamlara ulaşma noktasının tövbe, makamların nihayetinin de ubûdiyet ve kulluk olmasıdır. Allah, günahkarların tövbelerinden sözederken; "Hepiniz birden Allah'a tövbe edin ey müminler" (Nûr, 24/31); Peygamberinden sözederken de; "Kuluna vahyettiğini vahyetti" (en-Necm, 53/10) buyurmuştur. Bu duruma göre; tövbe ilk, ubûdiyet ise, son makamdır.[5]



[1] bkz. Râğıb, Müfredât, 479; İbn Manzur, Lisânü'l-Arab, III, 270-279; Toshihiko Izıtsu, Kur'an da Allah ve İnsan, trc. Süleyman Ateş, 139-140.



[2] bkz. Kuşeyrî, Risâle, 428, 460; Hucvirî, Keşfu'l-Mahcûb, 244, 264.



[3] Sühreverdî, Avârifü'l-Meârîf, trc. H. Kamil Yılmaz-İrfan Gündüz, 593.











[4] Tevbe, 9/112.











[5] bkz. Hucvirî, Keşfu'l-Mahcub, 171. Erdoğan Pazarbaşı, Şamil İslam Ansiklopedisi: 6/215.