Şükür-Hamd Ilişkisi

Hamd, isteyerek yapılan bir iyiliğe karşı, iyilik yapana bir teşekkür ve bir övgüdür. Hamd etmenin özelliği bir iyiliğe karşı yapılmasıdır. Hamd ile, ihsanda bulunan hem övülür, hem ona karşı minnettarlık duyulur, teşekkür edilir.



‘Şükr’ de böyledir. Ancak şükür yapılmış olan bir iyiliğe karşı söz ile veya fiil ile yerine getirilen bir övgü ve şükran duygusudur. Bu bakımdan hamd genel olarak şükürden daha geniş kapsamlıdır.



Hamd, ni’mete kavuşmanın veya gelecek olan bir nimetin sevincini, huzurunu duyup, nimet sahibine övgüde bulunmadır. Şükür de insana gelip ulaşmış bir ni’mete karşı bir teşekkürdür.



Hamd’de sevinç ve arzu  anlamı, şükürde ise içten bağlılık ve dostluk anlamı daha çok yer almaktadır. Bununla beraber hamd etmede saygı ve değer verme yönü daha yüksektir.  Allah’a karşı kullanılan bütün saygı ifadeleri, O’nu zikretme, O’nu methetme (övme): hepsi de birer hamd’tır. ‘el-Hamdü lil-lah’ (Allah’a hamdolsun) denildiği zaman hepsi de ifade edilmiş olur.



Bir hadiste şöyle buyuruluyor: “Hamd, şükrün başıdır. Allah’a hamdetmeyen O’na şükretmemiş olur.” (nak. El-Cevziyye, Medaricü’s Salikín, 2/208)



Şükür, ‘hamd’e göre, sebepleri açısından daha genel, ilgili olduğu şeyler açısından daha özeldir.



Bunun anlamı şudur:



Şükür, ni’met sahibine şahitlik yaparak kalp ile, överek ve ni’met sahibini itiraf ederek dil ile, itaat ederek ve boyun bükerek organlarla olur. Şükrün ilgilendiği şey Allah’ın zatına ait özellikler değil, O’nun verdiği ni’metlerdir. Allah’ın, hayat, işitme ve görme gibi sıfatlarına karşılık ‘şükürler olsun’ denmez. Bunlar için Allah’a hamdedilir. Şükr gereken her şeye aynı zamanda hamd de gerekir. Ama hamdin gerekli olduğu her şeye şükür gerekmez. Şükür organlarla, hamd ise kalp ve dil ile yerine getirilir.



Tekrar edelim ki şükür; ni’met veren Allah (cc)ın ni’metlerini boyun bükerek itiraf etmektir. Kul kendisine yapılan iyiliği itiraf eder ve ni’met vereni över. Bu anlamda onun ‘Allah’a hamdolsun’ demesi bir şükür ifadesidir.



Nimetlere şükür, Allah’ın yaptığı ihsanları görmek, hürmet ve büyük tanımayı (tazimi) yerine getirmek ve ni’met verenin hizmetinde bulunmaktır.



Şükür bir anlamda da kulun kendini gerçek şükretmekten aciz görmesidir. Insan ne kadar gayret ederse etsin ; ne verilen ni’metlerin karşılığını hakkıyla ödeyebilir, ne de ni’met vereni hakkıyla övebilir.



Şüphesiz ki Allah’ın bir insana şükredebilme kabiliyeti veya fırsatı vermesi, -anlayabilenlere göre- insan için en büyük iyiliktir.



Bir başka açıdan ‘şükür’, güç ve imkanlarını Allah’a ibadet ve itaat uğruna kullanabilmektir.



Kur’an, şükredenlere ‘şâkir’ demektedir ve bu kelimeyi genellikle çoğul olarak kullanmaktadır.



Allah (cc) ‘Şekûr ve Şâkir’dir. Yani şükredenlerin sevabını kat kat, fazlasıyla verendir. (Bakınız: Şekûr-Şâkir)



Rabbimiz buyuruyor ki:



“Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden (şâkirín’den) ol.”   (39/Zümer, 66)



Şükredenler, Rablerine iman ederler, O’nun ni’met ve rızık verici olduğunu bilirler. Onlar, hayatın ve ölümün, insanın emrine verilen her şeyin bir deneme sebebi olduğunu şuurundadırlar. Onlar böyle iman etmişlerdir. Şükrün gereğini yerine getirirler.