Fetişizmin İçyüzü

İnsanoğlu maddi çarelerle hedeflerine ulaşamadığı ya da sorunla­rını çö­zemediği zaman bu kez gizli ya da gizemli yollara başvurur. Bu tercih­ler es­kiden beri insanlar arasında genel bir eğilimdir.



Gizliliğin mazeretleri ve her zaman bir açıklaması vardır. Ancak gi­zem­lilik daima karmaşıklığını koruyacaktır. Bu nedenledir ki Kur'ân-ı Kerim'in onayladığı, hatta müminleri davet ettiği “dua” ha­riç, İslam,  büyü ve fal gibi gizemli yolların bazılarını en ağır suç olan “küfür” diye nitelemiş ve kâfirlere lanet etmiştir. [174]



İnsanoğlu geniş bilgi birikimlerine sahip bulunmakla birlikte, yaşa­dığı olaylar içinde henüz çözümleyemediği ve sırlarına birtürlü erişe­me­diği o kadar çok şeyler varki bunlar hakkında bilginler, uzmanlar ve ilim adam­ları hâlâ susmayı tercih etmektedirler. Nitekim telepatinin, hipno­tizmanın, spiritüel enerjinin, meditasyonun ve çeşitli alternatif tıp sis­temlerinin iç­yüzleri hâlâ bilinmemektedir.



Gizemli konular, gerek kaynak ve temelleri yönünden, gerekse amaç­ları yönünden son derece birbirlerinden farklıdırlar. O kadar ki bunların bazı­ları, hayat ve kâinât olaylarının, şimdiye kadar çözüle­memiş, belki de çözülemeyecek olan şifreleridir. Dolayısıyla bilinsin ya da bilinmesin bun­lar esa­sen birer realitedir. Ancak gerçekle hiç bir iliş­kisi olmayan, buna rağmen yarı uygar toplumlarda, genellikle basit dü­şünen insanlardan çı­kar sağla­mak amacıyla -sözde- gizemli nitelikte yapılan büyü, fal ve mü­neccimlik gibi bazı işler daha vardır ki bunlar tamamen spekülatif muâmelelerdir. İslam bunları hurâfe ve batıl inanç ola­rak değerlendirmiş, bunları yasakla­mış ve bu işlerle uğraşanların ceza­landırılmasını öngörmüştür. Çünkü bu insan­larda fetişist (müşrikâne) yaklaşımlar vardır.



Örneğin büyü yapan ve yaptıran insanlar (özellikle yaptıranlar), bü­yüye, amacı kestirme ve gizemli yollarla gerçekleştiren bir çare olarak inanırlar.



Düşmanını perişan etmek, başına dertler ve belalar yağdırmak için si­lah yerine büyüyü tercih eden insanın esasen ne istediğini şöyle açık­la­mak mümkündür:



Eğer silah ya da herhangi bir şiddet yolunu kullanırsa yakalanacak ve ağır cezalara çarptırılacaktır. Halbuki büyüye başvurursa -kendince- hiç kim­senin sezinleyemeyeceği gizemli bir yolla bu amacını gerçekleş­tirmiş olacak­tır (!) Öyle ise büyüye inanan insana göre hayat ve kâinât olaylarını büyü ile yönlendirmek mümkündür. Bu ise Allah (cc)'ın ka­inat üzerin­deki mutlak egemenliğini tanımamak, daha doğrusu, büyü gibi bir araçla ilâhî egemen­lik sınırlarının, delinebileceğine inanmak demektir. Bu ise açık bir şirktir. Çünkü Allah'ın kâinât üzerindeki egemenliği mutlaktır. Hiç bir şey bu eğemenliğin dışında değildir, hiç bir olay bu egemenlikten bağımsız ola­rak cereyan edemez. Her şeyi Allah Teâlâ yönetmektedir.



Yarattığı ve yönettiği kâinât olaylarının, -ge­rek etki-tepki, gerek se­bep-sonuç, gerekse nötrleşme gibi- bilinen ve bi­linmeyen fenomenle­riyle son de­rece karmaşık olan kozmozunu birbi­riyle ilintili yasalar zinciri çerçeve­sinde disipline eden yine Allah Teâlâ'dır. Şu halde bu ya­salara göre hare­ket edil­medikçe büyü ve fal gibi gizemli çareler oldu­ğuna inanılan hayalî yol­larla amaca ulaşılabile­ceğine inanmak, herşey­den önce çok yanlış bir şartlanma ve büyük bir bilgisizlik örneğidir. Ondan sonra da Allah Teâlâ'ya karşı bir başkaldırı sayılır ki bir anlamda bunun adı şirktir.



Örneğin define arayan bir insan, eğer elde ettiği bir krokiye dayana­rak, pusula ve dedektör gibi birtakım araçlar kullanarak amacına ulaş­mak is­ti­yorsa bu insan, itikadî bakımdan herhangi bir suç işlememek­tedir. Çünkü her şeyden önce aklını kullanmaktadır. Akıl ise Kur'ân-ı Kerim'e göre ger­çekleri yakalamada başvurulacak ilk ve en büyük araçtır. Çünkü akıl, sağ­lam, olgun ve reşit insanın, (Allah Teâlâ tarafın­dan belli kanun­larla çalıştı­rı­lan)  beyin mekânizmasında üretilmektedir. Bu açıdan define arayan in­san, Allah'ın kâinât üzerindeki mutlak egemenliğini kabul et­miş demektir. Onun kullandığı pusula ve dedek­tör de yine Allah Teâlâ tarafından insanoğluna sunulmuş çeşitli fizik, manyetik ve elektronik bilimlerinin kanun­larıyla çalışmaktadır. Dolayısıyla defineci, pusula, dedektör ve benzeri araç­lar kullanmakla yine Allah'ın mutlak egemenli­ğini tanımış demektir.



Halbuki bu araçların yerine fala başvuran insan, falcının bütün bu ka­nunları delebilecek ve Allah'ın kâinât üzerindeki mutlak egemenli­ğinde O'na ortak olabilecek bir güce sahip bulunduğunu bilerek veya bil­meyerek kabul etmektedir. Bu suretle de şirk koşmaktadır.



İnsan, itikâdî yönü olmayan en ağır suçları bile işlerken son derece bü­yük vebal ve günahların altına girmesine rağmen yine de küfre ya da şirke saplanmaz. Halbuki itikadi yönü olan büyü ve fal gibi fetişist an­lamda öyle suçlar vardır ki, kişi onları, hiç kimseye zarar vermeden, hiç kimsenin gö­remeyeceği yerlerde ve yalnız başına işlese bile Allah Teâlâ'ya ortak koşmuş olur ki bu suretle cinâyet işleyen bir kimseden daha çok Allah'ın öfkesini haketmiş olur ! Bunun mantıklı sebebi acaba ne olabilir . Sebebi gâyet açık­tır.



Cinâyet işleyen bir insan, bu suça girişirken bile Allah tarafından yara­tılmış bulunan ve yine O'nun koy­duğu belli yasalarla işlevini ye­rine geti­ren akıl, silah, tasarı ve planlı komplo projeleri gibi araçlara baş vurarak amacını gerçekleştirmeye ça­lışmaktadır. Bu insan, en çirkin, en korkunç ve en vahşi bir amacın pe­şinde olmasına rağmen Allah'ın ka­inat üzerin­deki mut­lak egemenli­ğini doğrularcasına O'nun koyduğu hayat kanunla­rına göre davran­maktadır. 



Halbuki büyüye veya fala başvuran insanın yargısı bundan çok fark­lı­dır ve Yüce Allah'ı daha çok öfkelendirici bir anlam taşımaktadır. Büyü yapa­rak veya yaptırarak birini kazanmak, ya da birine zarar ver­mek iste­yen in­san, keza büyü veya fal aracılığıyla bilinmeyeni keşfet­meye çalışan insan, as­lında Allah'a ait otorite sınırları dışında çözüm arayan insan demektir, Bu ise bir anlamda Allah'ın (haşa!) egemen olamadığı bazı ba­ğımsız güçlerin ve alanların bulunduğunu bilerek veya bilmeyerek kabul etmek demektir. Belki bu nedenledir ki büyü, Kur'ân-ı Kerim'de açıkça küfür olarak nite­lenmiştir. [175] Küfür ise Allah'(cc) ın otoritesini tanıma­mak anlamını ta­şır. [176]