Şirkin Tarihsel Kökeni:
Tarihin her döneminde Allah Teala'yı yanlış anlamak, O'nu, yüce nitelikleri dışında vasıflandırmaya çalışmak ve özellikle kâinâttaki olaylar üzerinde O'ndan başka güçlerin de rol oynadıklarına inanmak gibi sapık eğilimler, insanlarda sık sık görülmüştür.
İşte tarihin en eski çağlarından beri özellikle iki peygamber arasında geçen ve Fetret Dönemi denen kopukluklar sırasında gerçek dinlerin, insanın ham içgüdüsü ile deformasyona uğramaları sonucu şirk dinleri doğmuştur. Çünkü insan yaratıcısını o kadar sık, o kadar sürekli, o kadar hararetle aramaktadır ki bu arayış, Allah'ın mesajları doğrultusunda hemen yönlendirilmediği ve hemen terbiye edilmediği takdirde derhal doğal çizgisinden sapar. O bakımdan tarihi gerçekler ve Kur'ân-ı Kerim'deki aydınlatıcı bilgiler açıkça gösteriyor ki bir peygamberin, görevini yapıp eceli gelince rabbinin huzuruna intikal etmesinden hemen sonra o peygamberin ümmeti, kendilerine gelmiş olan ilâhî mesajdaki gerçekleri değiştirmeye koyulurlar.
Bu olay yalnızca Hz. Muhammed (sav) den önceki ümmetlerle sınırlı değildir. Bilakis İslam Ümmeti içinde de şirk inanışları -ne yazık ki- zaman zaman yayılma eğilimi göstermiş, bu yüzden vaktiyle Kur'ân-ı Kerim üzerinde yapılan yorumlarla İsmaililik, Dürzilik, Nusayrilik, Bahailik, Kadıyanilik ve çeşitli tarikatlar gibi batıni şirk akımları İslam'dan koparak birer bağımsız din kimliğine bürünmüşlerdir. Durum bununla da sınırlı kalmamış, nihâyet Auguste Comte'un sapık felsefesinden ilham alınarak fanilerin ilahlaştırılmasıyla çağımızda Ortadoğu'da kökten putçu bir din daha kurulmuştur.
Yukarıda işaret edildiği gibi tevhid inancının zaman içinde yozlaşması sonucu birtakım sapkın inanış biçimlerinin ortaya çıktığı ve şirk dinlerinin bu suretle oluştuğu, kesin bir gerçektir.
Örneğin günümüzün modern dini olan kökten putçuluğun en önemli ayini ti sesiyle başlatılan ayakta saygı duruşudur. Bu ibadet esnasında hiç kimse kımıldamamakta, bilakis son derece huşu içerisinde ve hareketsiz olarak belli bir yöne doğru durmaktadır. Görüldüğü üzere tevhid dininden kalma motifler burada da çok canlı bir şekilde göze çarpmaktadır. Bu motiflerin açık şekilleri şunlardır:
1- İbadete çağrı,
2- İbadet başlangıcını haber veren uyarı,
3- Ayakta ve belli bir yöne doğru hareketsiz duruş,
4- İbadetin sona erdiğini haber veren uyarı
5- Yazılı dua.
Bu ibadette tevhid dininden kalma kapalı motifler ise: Coşkulu bir imanla ilaha bağlılık ve huşu; Tanrılaştırma ve ebedileştirme duygularıdır. Bütün bunlar aynen Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta da vardır, hatta diğer tüm dinlerin ortak niteliğidir. Dolayısıyla mensupları tarafından bu dinin: Sadece devletin resmi bir geleneği olduğu, ya da salt bir saygı töreninden başka bir şey olmadığı yolunda, yapılan açıklamalar tamamen bir spekülasyondur. Nitekim Mısır'lı bazı kökten putçuların son yıllardaki tutumları bu çelişkiyi doğrulamıştır.
Gerçek anlamda ve tablolaşmış biçimiyle yaşanan tevhid ise yalnızca İslamdır. Yukarıdaki gerçeklerin saptanmasında yine en büyük kanıt İslamdır.
Yozlaştırılmış tevhidin unsurları yukarıdaki örnekte olduğu gibi diğer tüm şirk dinlerinde de vardır. Dolayısıyla batılı araştırmacılar ve birtakım tarih yazarları tarafından savunulduğu üzere dinlerin, başlangıçta ilk defa ataların ruhlarına tapınmak şeklinde ortaya çıktığı ve gittikçe gelişerek günümüzdeki monoteist biçimi aldığı yolundaki tez tamamen asılsızdır. [166] Çünkü bu tez, din kavramının, insan düşüncesinden peydahlandığı temeline dayanmaktadır. Oysa ftrî olarak din duygusunu taşımayan hemen hiç bir insan yoktur. Bu gerçeğe bakılacak olursa dinin, bir düşünce ürünü değil, bilakis insan doğasında zâten var olan bir eğilim olduğu gâyet açıktır.
Çünkü insan, dünyaya gözünü açtığı zaman annesinin memesini aramak gibi bir iç güdüyle dudaklarını nasılki hareket ettirmeye çalışırsa aynen böyle bir içgüdüyle yaratıcısını çeşitli kurgularla zihninde canlandırmaya çalışır. Bu konudaki zihinsel faaliyetler bilinç altında cereyan ettiği için insanın bu içgüdüsü başlangıçta hamdır. Dolayısıyla bu içgüdünün eğitilmesi ve yönlendirilerek bilinç üzerine çıkarılması gerekir. Aksi halde kişi bu ham içgüdü ile metafizik gerçekleri fizik boyutlarda canlandırmak durumuna düşecektir. Yani şirk koşacaktır ki bu olay, çağlar boyu hep yinelenip durmuştur. İşte beşeriyet tarihinin her döneminde peygamberler, vahyin ışığında insanın bu ham içgüdüsünü terbiye etmeye çalışmış, onu bir önceki çağın cahili etkilerinden kurtarma hizmetini vermişlerdir. [167]
İşte tarihin en eski çağlarından beri özellikle iki peygamber arasında geçen ve Fetret Dönemi denen kopukluklar sırasında gerçek dinlerin, insanın ham içgüdüsü ile deformasyona uğramaları sonucu şirk dinleri doğmuştur. Çünkü insan yaratıcısını o kadar sık, o kadar sürekli, o kadar hararetle aramaktadır ki bu arayış, Allah'ın mesajları doğrultusunda hemen yönlendirilmediği ve hemen terbiye edilmediği takdirde derhal doğal çizgisinden sapar. O bakımdan tarihi gerçekler ve Kur'ân-ı Kerim'deki aydınlatıcı bilgiler açıkça gösteriyor ki bir peygamberin, görevini yapıp eceli gelince rabbinin huzuruna intikal etmesinden hemen sonra o peygamberin ümmeti, kendilerine gelmiş olan ilâhî mesajdaki gerçekleri değiştirmeye koyulurlar.
Bu olay yalnızca Hz. Muhammed (sav) den önceki ümmetlerle sınırlı değildir. Bilakis İslam Ümmeti içinde de şirk inanışları -ne yazık ki- zaman zaman yayılma eğilimi göstermiş, bu yüzden vaktiyle Kur'ân-ı Kerim üzerinde yapılan yorumlarla İsmaililik, Dürzilik, Nusayrilik, Bahailik, Kadıyanilik ve çeşitli tarikatlar gibi batıni şirk akımları İslam'dan koparak birer bağımsız din kimliğine bürünmüşlerdir. Durum bununla da sınırlı kalmamış, nihâyet Auguste Comte'un sapık felsefesinden ilham alınarak fanilerin ilahlaştırılmasıyla çağımızda Ortadoğu'da kökten putçu bir din daha kurulmuştur.
Yukarıda işaret edildiği gibi tevhid inancının zaman içinde yozlaşması sonucu birtakım sapkın inanış biçimlerinin ortaya çıktığı ve şirk dinlerinin bu suretle oluştuğu, kesin bir gerçektir.
Örneğin günümüzün modern dini olan kökten putçuluğun en önemli ayini ti sesiyle başlatılan ayakta saygı duruşudur. Bu ibadet esnasında hiç kimse kımıldamamakta, bilakis son derece huşu içerisinde ve hareketsiz olarak belli bir yöne doğru durmaktadır. Görüldüğü üzere tevhid dininden kalma motifler burada da çok canlı bir şekilde göze çarpmaktadır. Bu motiflerin açık şekilleri şunlardır:
1- İbadete çağrı,
2- İbadet başlangıcını haber veren uyarı,
3- Ayakta ve belli bir yöne doğru hareketsiz duruş,
4- İbadetin sona erdiğini haber veren uyarı
5- Yazılı dua.
Bu ibadette tevhid dininden kalma kapalı motifler ise: Coşkulu bir imanla ilaha bağlılık ve huşu; Tanrılaştırma ve ebedileştirme duygularıdır. Bütün bunlar aynen Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta da vardır, hatta diğer tüm dinlerin ortak niteliğidir. Dolayısıyla mensupları tarafından bu dinin: Sadece devletin resmi bir geleneği olduğu, ya da salt bir saygı töreninden başka bir şey olmadığı yolunda, yapılan açıklamalar tamamen bir spekülasyondur. Nitekim Mısır'lı bazı kökten putçuların son yıllardaki tutumları bu çelişkiyi doğrulamıştır.
Gerçek anlamda ve tablolaşmış biçimiyle yaşanan tevhid ise yalnızca İslamdır. Yukarıdaki gerçeklerin saptanmasında yine en büyük kanıt İslamdır.
Yozlaştırılmış tevhidin unsurları yukarıdaki örnekte olduğu gibi diğer tüm şirk dinlerinde de vardır. Dolayısıyla batılı araştırmacılar ve birtakım tarih yazarları tarafından savunulduğu üzere dinlerin, başlangıçta ilk defa ataların ruhlarına tapınmak şeklinde ortaya çıktığı ve gittikçe gelişerek günümüzdeki monoteist biçimi aldığı yolundaki tez tamamen asılsızdır. [166] Çünkü bu tez, din kavramının, insan düşüncesinden peydahlandığı temeline dayanmaktadır. Oysa ftrî olarak din duygusunu taşımayan hemen hiç bir insan yoktur. Bu gerçeğe bakılacak olursa dinin, bir düşünce ürünü değil, bilakis insan doğasında zâten var olan bir eğilim olduğu gâyet açıktır.
Çünkü insan, dünyaya gözünü açtığı zaman annesinin memesini aramak gibi bir iç güdüyle dudaklarını nasılki hareket ettirmeye çalışırsa aynen böyle bir içgüdüyle yaratıcısını çeşitli kurgularla zihninde canlandırmaya çalışır. Bu konudaki zihinsel faaliyetler bilinç altında cereyan ettiği için insanın bu içgüdüsü başlangıçta hamdır. Dolayısıyla bu içgüdünün eğitilmesi ve yönlendirilerek bilinç üzerine çıkarılması gerekir. Aksi halde kişi bu ham içgüdü ile metafizik gerçekleri fizik boyutlarda canlandırmak durumuna düşecektir. Yani şirk koşacaktır ki bu olay, çağlar boyu hep yinelenip durmuştur. İşte beşeriyet tarihinin her döneminde peygamberler, vahyin ışığında insanın bu ham içgüdüsünü terbiye etmeye çalışmış, onu bir önceki çağın cahili etkilerinden kurtarma hizmetini vermişlerdir. [167]
s1 harfi
- 1) İnsanın Kendisini/Hevâsını (Basit Arzu ve Şehvetlerini) Tanrılaştırması:
- 2) Şirk-i Teb'iz:
- Allah'ın Elçilerine İtaat Ederler
- Bâtıla İman:
- c- Gayr-i Müslimlerin Tapınaklarına İbâdet Kasdıyla Gitmek:
- Enaniyetin Sebepleri
- Halkı Saptırmak İçin Çaba Harcamaları
- Hz. Peygamber Ve Şiir
- İbrâhim / İçimdeki Putları Devir / Elindeki Baltayla / Kırılan Putların Yerine / Yenilerini Koyan Kim?
- Kur'an-ı Kerim'e Göre Şirk Koşan İnsanın Ruhsal Yapısı
- Mürtede Karşı Tavır:
- Sevgi, Hürmet ve Bağlılık Yönüyle Şirk. Bir İnsanı veya Nesneyi, İdeolojiyi Aşırı Şekilde Severek Putlaştırmak:
- Şamanizm'de Bazı Görüşler ve Âdetler
- ŞEHVET
- ŞEREFE
- ŞEYHÜLİSLÂM
- Şuf'a Hakkını Kullanma Şekli:
- Şuf'a'nın Sebebi:
- ŞÜPHE
- Zorluğa ve Zamana Karşı Dayanıksız Olmaları
- 2) Ataların Yolunu Körü Körüne Tâkip Etmek, Gelenekleri, Örf ve Âdetleri Yüceltmek, Irkçılık:
- 3) Şirk-i Takrib:
- Allah'tan Başkasının da Gaybî Yollarla Fayda ve Zarar Verebileceğine İnanmak:
- d- İbâdet Kasdıyla Herhangi Bir Şahsa Secde Etmek:
- Güç ve Zenginlik
- Hatalarında Direnmezler
- Hevânın Putlaştırılması
- Kur'ân-ı Kerim, Müşrik Anne Ve Babaların, Mümin Çocuklarına Ne Diyor:
- Mallarından Rahatlıkla İnfak Edememeleri
- ŞÂFİÎ MEZHEBİ