MUKÎM

İkâmet eden, ayakta duran, okuyan, bir ülkede devamlı duran. Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde on beş günden fazla kalan kimse anlamında bir fıkıh terimi. Vatanında veya o hükümdeki bir yerde oturan kimseye "mukîm", buradan çıkıp en az on sekiz saatlik bir uzaklığa gitmeye başlamış olan kimseye ise şer'an "misafir (yolcu)" denir.



Diğer yandan mukîm, bir Kelâm terimi olarak Cenab-ı Hakkın isimlerinden olup; her şeyi ayakta tutan, sürdüren ve kayyûmluk (kendi zatıyla var olmak) sırrı ile bir an bile hiç bir şeyden ilgisiz olmayan anlamındadır. Mukîmu's-sünnet terkibi ise; Hz. Muhammed (s.a.s)'in Tevrat ve Zebur'daki ismi, sünneti yerine getiren demektir.



Mukîm daha çok bir fıkıh terimi olarak müsafir'in zıddı anlamında kullanılır. Yani yolcu olmayan kimse demektir. Yolculukta genellikle meşakkat bulunduğu için İslâm dini yolculara şu konularda kolaylıklar getirmiştir:1) Dört rekatlı namazları iki rekat olarak kılmak; 2) Ramazan orucunu geri bırakmanın mübah oluşu; 3) Mestlere mesh süresinin üç gün üç gece olması, 4) Cuma namazının farz olmaması; onun yerine öğle namazını yolcu olarak kılması; 5) İki bayram namazlarının ve kurban kesme yükümlüğünün düşmesi; 6) Kadının seferi sayılacak kadar uzak olan mesafeye yani ikâmet ettiği yerden doksan km.den daha uzak yere yanında mahremi olmaksızın gidemeyişi bunlardandır (el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 138).



Bir kimsenin doğup büyüdüğü veya evlenip yerleşmek istediği yahut içinde barınmayı kasd edip, başka yere vatan edinmek amacıyla gitmek istemediği yer, kendisinin "vatan-ı aslî"sidir. Bu şekilde doğduğu, evlendiği ve vatan edinmeyi düşündüğü bir yer olmayıp en az onbeş gün kalmak istediği yer de, kendisi için "vatan-ı ikamet"idir. Misafirin on beş günden az oturmak istediği yer, kendisinin "vatan-ı suknâ"sı olup, buna bir hüküm gerekmez.



Vatan-ı aslî kendi misli ile bozulur. Meselâ; bir kimse, doğup büyüdüğü veya evlendiği yeri terk edip, başka bir yeri vatan edinse, artık o önceki vatanı ikamet hususunda vatanı olmaktan çıkar. Daha sonra oraya gidecek olsa en az on beş gün ikamete niyet etmedikçe yolcu sayılır ve seferilik hükümlerinden yararlanır.



İki beldede birer eşi bulunan kimse, bunlardan hangisinin yanına gitse mukîm sayılır. Bu eşlerden birisi vefat edip, kocasına ev, bağ, bahçe gibi ikamete elverişli şeyler kalsa, artık oraya gidince mukîm sayılıp sayılmayacağı konusunda görüş ayrılığı vardır.



Sonuç olarak aslî vatanında veya bu vatanından doksan km.den daha az mesafedeki yerlere yapılan yolculuklarda müslüman mukîm sayılır. Bir de aslî vatanı dışında başka bir yere askerlik, işçilik, memurluk gibi geçici sebeplerle giden ve on beş günden fazla kalmak niyeti bulunan kimse de mukîm hükmündedir. Mukîm, yolculuk ruhsatlarından yararlanamaz.



1) Dört rekatlı namazları tam kılar, 2) Farz orucu gününde tutar, 3) Mesh süresi yirmi dört saattir, 4) Cuma namazı farz, bayram namazları ve şartları varsa kurban vacip olur, 5) Kadın doksan km.ye kadar yolculuğu yanında mahrem bir erkek hısımı olmadan da çıkabilir (Ayrıntı için bk. İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır 1389/1970, II, 27 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1402/1982, I, 93 vd.; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, I,138 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984 (tıpkı basım), II,131 vd.; Mehmed Zihni Efendi, Ni'met-i İslâm, İstanbul, t.y., s. 359 vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 173 vd.),



Mukîm ve yolculukla ilgili bu hükümler âyet, hadis veya sahabe uygulamalarına dayanır.



Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Yeryüzünde yolculuğa çıktığınız zaman, kâfirlerin size fenalık yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur" (en-Nisâ, 4/101). Bu, âyetin uygulanmasıyla ilgili, çeşitli hadisler vardır. Rasûlullah şöyle buyurur: "Şüphesiz Allah, namazı Nebinizin lisanı üzere; mukîm için dört, müsafir için ise iki reksat olarak farz kılmıştır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 237). Mestlerin mesih süresinin mukîm için bir gün bir gece; yolcu için üç gün üç gece oluşu ile ilgili çeşitli hadisler vardır (Nesai, Tahâre, 98; İbn Mâce, Tahâre, 86).



Hamdi DÖNDÜREN