MECZUB

"Çekilmiş, çekiciliğe kapılmış" kimse anlamında veliler hakkında kullanılan bir tasavvuf terimi. Bu veliler topluluğu ilâhî çekiciliğe kapılmış olmaktan ötürü kendilerine sahip olamayan, çevreleriyle uyum sağlayamayan, düşünme ve anlama yeteneklerini yitirmiş olmaktan dolayı şerîatın buyruklarını uygulayamayan bir zümre sayılır.



Tasavvuf ölçülerine göre, mürid, ya sülûk yoluyla ya da cezbeyle yükselişe geçer. Eğer belli bir şeyhe bağlanmışsa onun gözetimi altında yol alacağı için, sülûk ettiği bu yolda sağlıklı bir ilerleme ve gelişme kaydedecek; bunu yapmayan meczub olacaktır. Tasavvuf'ta cezbeyi ve sülûkü birleştirebilen bir üçüncü mürit grubu daha sözkonusu edilmektedir.



Herkesin yeteneğine göre gerçekleşen cezbe, bütün varlıkların kayyumu olan Yüce Allah'a yönelip orada yok olmayla elde edilen bir hal olarak tanımlanmaktadır. Meczub da Yüce Allah'ta yok olan, fena bulan kimse olmaktadır. Bu görüşe göre, tarikat mensupları ya mürididir ya da muradıdır. Meczuplar, bu ikinci gruptan olup, muhabbet ve incizab (sevgi ve çekicilik) yoluyla bir başka şeye ihtiyaç duymadan en büyük matluba (Yüce Allah'a) varabilmiş kimselerdir.



Meczub'un bu şekilde tanıtılmasına karşın, tarikat bağlılarından bir bölümü de cezbeyi dilememek ve meczublardan uzak kalmak gereğini vurgularlar.



Meczublar seyirlerini tamamlayamamış kimseler olarak tanımlanırlar. Onlar Hakk'a erme ve O'nun aşk ve muhabbetinde boğulup kalmadan dolayı halkı irşat ve davet sahiline çıkamazlar. Keşifleri sırasında karşılaştıkları aşk şimşekleri ve erme iştiyaklarına rağmen, makamlarının buna elverişli olmayışı karşısında, kalplerindeki istek ateşine dayanamadıklarından uyumsuzluğun verdiği bir hali yaşarlar.



Meczub; nefsi elinden alınmış, bu yüzden nefsine mâlik olamayan, sürekli Rabbı ile meşgul bulunmaktan dolayı kendini idare edecek hale dönemeyen, fıkıhçılardan şüphe içinde olup, onlara güvenmeyen ve kendisini çeken yüce Allah'ın hidayet edeceğini de düşünen bir kimlik içinde olan kişidir.



Meczub'un teklife esas olan akıldan mahrum oluşundan ötürü insanların en aşağı mertebesinde bulunduğu ve teklif ile ibadeti düşüren hali dolayısıyla müminler zümresinin dışına çıktığı noktası sürekli tartışma konusu olmuştur. İslâm şeriatının teklif için esas aldığı akıl, dünyanın idaresini sağlayan akıldır. "Bu akıl kaybedilirse, insanlık mertebesinin en aşağısına düşüleceğine göre, nasıl veli olunur" sorusuna mutasavvıflar şöyle cevap verirler: "Meczub her ne kadar aklını kaybetmişse de, ilâhi nurlar denizine batmıştır ve bu durumu sebebiyle de hislerle bilinen âlem üzerinde az durması ona zarar vermez. Çünkü, meczub'un elde ettiği vüsul sebepleri kesilmiş ve teklifler düşmüş olmakla birlikte, makamını koruduğu sürece kendine özgü şer'î hükümleri vardır. Bu bir yaşama biçimidir, haldir, yaşayan daha iyi bilir."



Tasavvufun meczuba temel bakışı bu olmakla birlikte, şer'î tekliflerden kaçabilmek için meczub takliti yapanlarla ilgili yergiler de yapılmıştır. Ayrıca bk. "Cezbe"



Zübeyir YETİK