İSTİHSAN

Bir şeyi iyi ve güzel görmek, tercih etmek. Hukukçunun adalet ve insafla hareket ederek, özel bir delile dayanılmak sûretiyle genel kuraldan ayrılması anlamında bir fıkıh usûlü terimi. Hanefî hukukçularından es-Serahsî (ö. 490/1097), istihsanın; Kıyası terkedip, insanlar için en uygun olanı almaktan, şahıs veya toplum bir meselede sıkıntıya düşünce müsamaha, kolaylık ve ruhsatlarla hareket etmekten ibaret olduğunu belirttikten sonra şöyle der: "Bunlardan çıkan sonuca göre istihsan; kolaylık sağlamak için zorluğu terketmektir. Bu da dinin aslı se esasıdır. Yüce Allah şöyle buyurulmuştur: "Allah, sizin itin kolaylık diler, zorluk murad etmez" (el-Bakara, 2/185). Hz. Peygamber de bir hadisinde şöyle buyurmuştur:"Dinininiz en iyisi, en kolay olanıdır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 32). Buna göre, dinde zorluk çıkarılmaması, kolaylık yollarının ortaya konulması asıldır. İstihsanın aslı da bundan ibarettir (es-Serahsî, el-Mebsut, X, 145; M. Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkh, Kahire, t.y., 253, 254).



Hz. Peygamber, Alî b. Ebî Tâlib ve Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken, kendilerine; "kolaylaştırın, zorlaştırmayın, yaklaştırın, uzaklaştırmayın" buyurarak, toplumla olan ilişkilerinde izleyecekleri metodu belirtmiştir. (es-Serahsî, a.g.e., X, 145).



Ebu'l-Hasen el-Kerhî'nin tarifi şöyledir: "İstihsan, müctehidin daha kuvvetli gördüğü bir husustan dolayı bir meselede benzerlerinin hükmünden başka bir hükme yönelmesidir." (Şâtibî, el-İ'tisâm, Kahire, t. y., II, 118; Âmidî, el-İhkâm, Mısır 1914, IV, 212).



Mâlikîlerden İbn Rüşd'e göre, istihsân, hükümde aşırılığa götüren kıyası bırakıp, genel kural dışındaki istisna yoluyla başka bir hükme ulaşmaktır (Şâtibî, a.g.e., II, 119). Hanbelîlerden Tûfî'nin (716/1316) tarifi şöyledir: "İstihsân, şer'î özel bir delil karşısında, bir meselenin hükmünde benzerlerinden ayrılmaktır. Ahmed b. Hanbel'in mezhebi de budur" (Abdulvehhâb Hallâf, Masâdiru't Teşrîi'l-İslâmî, Kuveyt 1970, s. 70).



İstihsanın çeşitlerini de içine alan kapsamlı bir tarifi şu şekilde yapılabilir: İstihsan; müctehidin bir meselede, kendi kanaatince o meselenin benzerleri için verdiği hükümden vazgeçmesini gerektiren nass (ayet-hadis), icmâ, zaruret, gizli kıyas, örf veya maslahat gibi bir delile dayanarak başka bir hüküm vermesidir.



Bazen bir mesele genel nitelikli ayet veya hadislerin yahut bazı mezheplerce benimsenip yerleşmiş bulunan bir genel kuralın kapsamına girer. Ancak aynı konuda, bu nass'ın veya genel kuralın aksi yönde hüküm vermeyi gerektiren nass, icmâ, zaruret, örf veya maslahat gibi başka özel bir delil daha bulunur. Müctehid bu özel delilin tercih edilmesi gerektiğine kanaat getirirse, genel nass veya genel kuraldan ayrılarak, özel delile göre hüküm verir. İşte bu, benzerlere uygulanan hükümden vazgeçmeye "istihsan" adı verilir. Bu yolla sabit olan hükme de "kıyasa aykırı olarak istihsan yoluyla sabit olan hüküm" denir. Burada kıyasa aykırılıktan maksat, genel nass veya genel kurala aykırılıktır (Zekiyüddin Şa'ban, Usûlü'l-Fıkh, terc. İbrahim Kâfî Dönmez, Ankara 1990, s. 162).



İslâm hukukunun aslî delilleri Kitap, Sünnet, icma ve Kıyastır. istihsân ise; örf, maslahat zerâyi' ve geçmiş Şeriatlar gibi tâli delillerdendir. Sahâbe ve Tabiin bilginleri re'y, kıyas ve istihsan gibi terimlere önem vermeksizin Hz. Peygamber'in verdiği müsaadeye dayanarak ictihada başvururlardı. Onlar ictihadlarında İslâm'ın ruhundan ve genel prensiplerinden hareket ederek fetva verirler;



"Zarar verme ve zarar ile karşılıkta bulunma yoktur" (Mâlik, Muvatta', II, 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 327; Mecelle, Madde, 19) hadisi gibi genel nitelikli prensiplerin ışığı altında yeni meselelere çözüm getirirlerdi.



Ashab-ı Kirâm'dan Dahhâk b. Halîfe el-Ensârî'nin bir tarlası vardı. Buraya sulama suyu ancak Muhammed b. Mesleme'nin tarlasından geçerek ulaşabiliyordu. Muhammed b. Mesleme kendi tarlasından suyun geçirilmesine izin vermeyince Dahhâk, Halife olan Hz. Ömer'e başvurdu. Ömer (r.a), O'na sordu: "Kardeşinin yararlanmasına niçin engel oluyorsun? Halbuki aynı su kanalından sen de yararlanabilirsin ve sana bunun bir zararı da olmayacak". Muhammed ise: "Vallahi kanal açılmasına izin vermem" deyince, Halîfe Ömer: "Senin karnının üzerinden bile olsa Dahhâk bu kanalını geçirecektir" dedi ve gerekli emri verdi (Mâlik, Muvatta', II, 122, 123; Yahya b. Âdem, Kitabü'l-Harâc, Kahire 1347, s. 111, 112).



Hâtip adlı bir şahsın köleleri, Müzeyneli birisinin devesini çalıp kesmiş ve etini de yemişlerdi. Hz. Ömer'e şikayet edilince, kölelerin hırsızlık suçundan dolayı ellerinin kesilmesini emretti. Ancak olayın özel şartlarını inceleyince, kölelerin çalıştırıldığı halde aç bırakıldıklarını tesbit etti ve el kesme cezasını kaldırarak, kölelerin sahibi olan Hâtibin, devenin kıymetinin iki katı olan 800 dirhem gümüş parayı deve sahibine ödemesine hükmetti. imam Mâlik bu olayı naklettikten sonra şöyle der: "Böyle bir malı iki katıyla ödetme işi Medîne yöresinde cari değildir. Ancak kişi, böyle bir malı, aldığı günkü rayiç kıymetine göre tazmin etmektedir" (Mâlik, Muvatta', II, 124; el-Bâcı, el-Müntekâ, Mısır 1332, VI, 65). Hz. Ömer'in verdiği bu kararlar Kitap, Sünnet ve Kıyas'a dayanmamaktadır. Çünkü kıyasa göre, Muhammed b. Mesleme, komşusu Dahhâk'a, kendi toprağından su yolu verip vermemekte serbest olduğu gibi, Müzeyneli'nin devesini çalanların da elleri kesilmeli idi. Ancak o, bu konuda dinin genel prensiplerine, zararı def ve maslahatı celbetme esasına göre hüküm vermiştir. İşte genel nitelikli nassların kapsamı dışında, özel bir nass, icma, örf veya maslahat gibi bir delil sebebiyle yapılan bu gibi ictihadlara daha sonra "istihsan" adı verilmiştir (Muhammed Yusuf Mûsa, Tarihu'l-Fıkhı'l İslâmî, Mısır 1958, s. 256).



İ. Goldziher, istihsan prensibini bizzat Ebû Hanîfe'nin (ö. 150/767) koymuş olduğunu söyler (Vienna Oriental Journal, I, 228). J. Schacht'a göre ise, bu terim Ebû Hanife'den önce vardı. Ancak istihsan metodu Ebû Hanîfe ve öğrencileri Ebû Yusuf ve İmam Muhammed tarafından geliştirilmiştir (J. Schacht, The Origins of Muhammadan Jurisprudence, s. 112).



İstihsan ile kıyas arasındaki fark şöyle açıklanabilir: Ferdî düşünce ürünü olan ictihad, Sahabe devrinde "re'y" adını alıyordu. Bu metod geliştirilip, sistematik hale gelince "kıyas" adı verildi. Fakîh'in kendisine uygun gelen ve genel kuralın istisnası olarak tercih ettiği kıyas şekline de "istihsan" denildi. Bu duruma göre, istihsan, toplumda karşılaşılan problemleri çözmede daha elverişli ve etkisi daha çok olan bir metoddur.



Bazen bir mesele nass'ın kapsamına girmez ve bu yüzden kıyas yoluna başvurulur. Bu takdirde iki kıyas ile karşılaşılır. Bu kıyaslardan biri açık (zâhir)dir. Çünkü asıl hükümle, bu hükme bağlanacak olan mesele arasındaki illet bağı kolayca kurulabilir. İkinci kıyas ise, kapalı (hafi)dir. Burada illet bağı ilk bakışta kurulamamakta ve gizli kalmaktadır. Müctehid, bazı delillere dayanarak bu gizli kıyas yolunu tercih ederek buna göre hüküm verebilir. Buna "açık kıyasa aykırı olan istihsan" adı verilir. işte Hanefî hukukçuları ile istihsana göre hüküm veren diğer hukukçuların, özellikle Mâlikîlerin, istihsandan anladıkları budur. Çünkü istihsan ve kıyas kelimelerinin açıkça kullanıldığı meseleler incelenirse, genel olarak iki durumla karşılaşılır: Müctehid, ya özel bir delil sebebiyle genel kuraldan ayrılmıştır, ya da, hakkında biri açık diğeri kapalı iki kıyas söz konusudur ve müctehid, kapalı kıyası daha güçlü bulduğu için açık kıyası terketmiştir.