İCMA-İ ÜMMET

İcma, Arapça bir kelime olup, lûgatta "azm, kasd, ittifak mânâsınadır."[185] Istılâhta; "Müctehidlerin herhangi bir asırda şer'i hüküm üzerinde ittifak etmeleridir."[186]



Kur'ân-ı Kerîm'de: "Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e muhalefet eder, mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu, döndüğü o yolda bırakırız, (fakat âhirette) kendisini cehenneme koyarız, o ne kötü bir yerdir." (Nisa: 4/115) buyurulmuştur. Şimdi bu âyet-i kerîmede hangi hükümlerin yer aldığını mûteber tefsir kitaplarından tahkik edelim. Tefsir-i Haazin'de: "Peygambere muhalefet etmek ve mü'minlerin yolundan ayrılmak haramdır. Durum böyle olunca mü'minlerin yoluna uymak vacip olur."[187] hükmü yer almaktadır. İmam-ı Kurtubî, meşhur tefsirinde: "Mü'minlerin yolundan ayrılmaktan maksat, müctehid imamların icmalarını inkâr etmektir. Bu âyeti kerîmede icma-ı ümmetten ayrılanları tehdid vardır"[188] şeklinde meseleye açıklık getirmiştir. Yine Ebû Bekir el-Cessas hazretleri: "Bu âyet ile icma-ı ümmetin önemi ortaya konulmuştur. İcmadan ayrılanlar cehennem ile tehdit edilmiştir."[189] buyurmaktadır. İmam-ı Zemahşerî Bu âyet icma-i ümmetin delil olduğunun işaretidir. Zira Allahû Teâlâ (cc), Peygambere muhalefet ile mü'minlerin yolunun dışında bir yol tutmayı aynı mahiyette saymıştır. Cezalarını da müsavi kılmıştır."[190] diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir.



Şemsü'l eimme (imamların güneşi) nâmı ile mâruf Serahsi (rha) icma-i ümmeti tarif ederken; "Her asırda fıskını ilân etmeyen, hevâ ve heveslerine tâbi olmayan bütün müctehid imamların ittifakına icma denir."[191] hükmünü zikretmektedir.



Bütün bu bilgileri iyice tahlil ettiğimizde görüyoruz ki, âyet-i kerimede geçen "mü'minlerin yolundan" kasıt icmadır. İcma-i ümmetten murad ise, müctehid imamların ittifakıdır. Dolayısıyla müctehidlere tâbi olmak ve onların ictihadlarına uygun bir hayat yaşamak oldukça önemlidir. Molla Hüsrev; "Bir asırda müctehid seviyesinde olan bütün fakihlerin (istisnasız) ittifakı esastır. Bu durumda olanların biri dahi katılmasa icma var sayılmaz"[192] hükmünü zikreder. Dolayısıyla icma-i ümmet, her asırda çok az konu üzerinde tahakkuk edebilmiştir. Ancak şurası da unutulmamalıdır ki, icmanın tahakkuku için bütün müctehidlerin bir araya gelip, ictihad birliğine varmaları gerekmez. Bir müctehidin hükmü, kendisine ulaştığı zaman susar, red ve aksine bir hüküm belirtmezse, ittifak doğmuş sayılır.[193] Sükût müddeti en çok üç gün, en az düşünmeye yetecek kadar zamandır.



Resûl-i Ekrem (sav)'in, "Benim ümmetim, dalâlet üzere ittifak etmez"[194] buyurduğu malûmdur. Hz. Âdem (as)'dan itibaren bütün mü'minler; Allahû Teâla (cc)'nızı indirdiği hükümlere teslim olmuşlar ve tâgûtî güçleri reddetmişlerdir. Bu konudaki ittifak kıyamete kadar sürcektir. Tâgûtî güçlerle uzlaşma içine girenler; ilimleri ve ünvanları ne olursa olsun, "Mü'minlerin yolundan ayrılmış ve Resûl-i Ekrem (sav)'e muhalefete" geçmişlerdir. Bunun mahiyeti ise mü'minlerce malûmdur. [195]