İlk Câmiler:

Hz. Âdem (a.s.)'in yeryüzüne ilk geldiği yer olarak kabul edilen Serendip (Seylan) adasında kendine ait bir mescidi olduğu rivayet edilir.[72] Halen bu adada, Hz. Âdem'in adını taşıyan bir dağ ve tepesinde ona ait olduğu söylenen bir ayak izi ve geniş bir düzlük bulunmaktadır. Rivayet doğru bile olsa, bu mescid özel olmalıdır. Kur'an'ın bildirdiğine göre insanların tümü için yapılan ilk ma'bed Kâbe'dir:



"Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev Mekke'deki Kâbe'dir. Orada apaçık nişaneler ve İbrâhim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur." (Âli İmrân, 3/96-97)



Kâbe'yi de içine alan geniş sahaya "Mescid-i Haram"* denilir. Ebû Zer (r.a.)'in merakı üzerine Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre, Kâbe'den sonra Mescid-i Aksa yapılmıştır. Bu iki mescid ilk banileri olarak bilinen Hz. İbrahim (a.s.) ve Süleyman (a.s.) dan çok öncelere dayanmaktadır.[72]



İslâm'ın ilk yıllarında müşrikler, İslâm'ı seçen zayıf ve desteksiz müslümanları dinlerinden döndürmek ve yeniden kendi küfür düzenlerine ve putlarına ibadet ettirmek için onlara korkunç işkenceler yapıyorlardı. Hz. Bilâl, Ammâr İbn Yâsir ve Habbâb'ın uğradığı işkenceler, diğerlerine nazaran en şiddetlileri idi.



Diğer müslümanlar, zaman zaman namazlarını Harem-i Şerif'te kılıyorlardı. Müşrikler güçlü kabilelere mensup olan müslümanlara fazla yaklaşamıyorlardı. Ama bu garip ve cefakâr müslümanlar, Harem'de namaz kılamıyorlardı. Hatta müslümanlıklarını gizlemek zorunda kalıyorlardı. İşte Erkam b. Ebi'l-Erkam'ın evinden sonra ilk mescid, Ammar b. Yâsir'in gizlice namaz kılmak maksadıyla evinin bir bölümünde bir yer ayırmasıyla gerçekleştirilmişti.



İkinci mescid ise yine hicretten evvel Hz. Ebû Bekr es-Sıddık'ın kendi evinde inşa ettirdiği mescittir. Bu da bir zaruret sonucunda yapılmış bir mesciddir. Teymoğulları kabîlesine mensup olan Hz. Ebû Bekr es-Sıddık (r.a.) kendisinin Mekke'de nüfuzu olmakla beraber kabilesinin öteki kabileler tarafından horlanması sebebiyle, öteki muhacirler gibi Habeşistan'â hicret etmek istemişti. Onun Mekke'den ayrılması bir çoklarını endişelendirdi. Çünkü zengindi ve Mekke'nin ekonomisine büyük katkısı vardı. Bunun üzerine İbn Dağunna adında bir Mekkeli, onu himayesine almakla hem kötülükten korumuş hem de hicret ederek Mekke'den ayrılmasını engellemiş oluyordu. Himayeye alma, bu tür şehir devletlerinde geçerli bir hukuk kuralıydı. Ancak İbn Dağunna'nın bir şartı vardı. Namaz ve ibadetlerini Harem-i Şerif'te yapmayacaktı. Hatta Ebû Bekir, ibadetlerini gizli yapacaktı. İşte bu anlaşma üzerine o, evinin avlusunu mescid edinmişti.



İslâm'da Hz. Peygamber'in umuma açık olarak ashabı ile birlikte namaz kıldığı ilk mescid Hicret esnasında inşa edilen Kubâ'dır. Hicret'ten sonra Hz. Peygamber Medine'de Mescid-i Nebevî'yi inşa etti. Bu iki mescidin inşasında Hz. Peygamber ashabı ile birlikte bir işçi gibi çalışmıştır. Sonraları Medine'de dokuz mescid daha yaptırılmıştır. İslâm'ın yayılmasına orantılı olarak mescidler geniş bir alana yayıldılar. Buhâri'nin, Mescid-i Nebevî' den sonra içinde cuma namazı kılınan ilk mescidin Abd-i Kaysoğulları ülkesindeki Cuvâsa Mescidi olduğuna dair rivayeti[72], daha Hz. Peygamber'in sağlığında mescidlerin ne kadar geniş bir alana yayılmış olduğunu göstermektedir. Cuvâsa, Mekke ve Medine yöresinde olmayıp, bugünkü Riyad ve Zahran arasındadır. [72]