ZÎRA'

Parmak uçlarından dirseğe kadâr olan kısım. Bu miktara denk uzunluk ölçüsünün adı. Zira', metrenin kabulünden önce kullanılan uzunluk ölçülerindendir. 75 cm. ile 90 cm. arasında değişen zira' şekilleri vardır.



Zira; çarşı zira'ı ve mîmarî zira' olmak üzere iki çeşittir. Kumaş v.s. gibi çarşıda satılan malları ölçmek için kullanılan zira, çarşı zira'ı, yer ölçümü için kullanılan zira' da mîmarî zira'dır (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 663, I, 88). Zira'a arşın da denilir.



Şamil İA



[1] Magdi Wahba- Kamel al-Muhandes, A Dictionnary Of Arabic Literary And Linguistic. S.108-109. Librairie Du Liban Beyrut-1979. İlgili bölümün ter­cümesi : F.Aydın. Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 171-172.



[2] A.g.e.



[3] Bkz. Gazalî, el-Munkız'u Min'ed-Dalâl S.17 Mısır-1952 İkinci baskı.



[4] Bkz. İbn Khallikân, Vefeyât'ül-Âyân: 1/94 -Dip Not- Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 172.



[5] Bkz. Gazalî, el-Munkız'u Min'ed-Dalâl S.17 Mısır-1952 İkinci baskı.



[6] Bu ünlü kavgalardan biri de Osmanlı Tarihi'inde 1590-1650 yılları ara­sında cere­yan etmiştir. Üçüncü Sultan Mehmed Dönemi'inden Dördüncü Sultan Mehmed zamanına ka­dar süren bu olay Kadızadeliler olarak tanınan bir grup fakih-vaiz ile dönemin tari­kat şeyh­leri arasında meydana gelmiştir. (Bk. Ord.Prof. İ.Hakkı Uzunçarşılı Osm.Tarihi : 3/354-362) Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 173



[7] Abdükadir Şeybe, El-Edyan'ul-Muasıra : S.128-133



[8] Haris El-Muhasibi: (H.243) İlk zahidlerdendir. İmam-ı Hanbeli O'nunla konuş­mazdı. O da bu yüzden kimseye gözükmüyordu. Ölünce cenazesine dört kişiden başka kimse katıl­madı.  (İbn. Khallikân, Vefeyat'ül â'yân : 2/57)



[9] Raşahat Aynulhayat : Tasavvuf kitabı. Yazarı : Hüseyn b.Ali el-Vaiz el-Kaşif el-Beyhaki'dir. Müellif, bu kitabını H.910/M.1504 de farsça olarak tamamlandı ; H.993/M.1585 de Üçüncü Sultan Murad için türkçeye çevirildi. (Bk. Keşf'uz-Zunûn :1/903-904)



[10] A.g.e. S. 34



[11] A’raf: 7/205



[12] Ekber Şah: (M.1542-1605) Hint-Moğol İmparatorluğu'nun üçüncü hükümdarı. Humayûn Şâh'ın oğlu, Babür Şâh'ın torunudur. Adı Mahmud Celalüddîn, künyesi Ebu’l-Feth'dir. Mistik bir ruh yapısına sahipti. Onun için din konusunda ha­yatı boyunca bocalayıp durdu. Hindu-müslüman kavgalarına, aklısıra bir çö­züm getirmek amacıyla 1573 te hoşgörü esasına da­yanan bir din kurdu ve buna: Din-i İlahî adını verdi. Hocası Abdüllatif Kazvinî ve mutu­savvıf Eb'ul-Fazl'ın etkileriyle bu saplantılara girmiş ol­ması ihtimali büyüktür. Özellikle Eb'ul-Fazl'ın etkisiyle İslam'dan soğuduğu, bir ger­çektir. Bu yüzden 1582-1585 yıl­larında müslümanlara karşı amansız bir baskı uyguladı. Onları ezdi. 1582 de valileri topla­yarak kurduğu dini ilan etti. Ancak 18 kişiden başka kimsenin girmediği bu nevzuhur din, Ekber'in 1605'de ölümü üzerine hemen unutuldu.



[13] Mirza Ali Muhammed Seyyid: (Şiraz.1819-Tebriz.1850) Babiliğin kurucu­sudur. Bir tüccarın öksüz oğluydu. Mistik bir mizaca sahipti. 1844 de Kerbela'ya giderek Şeyhiler'le ha­şir ne­şir olunca sapıttı. Peygamberlik taslaya­rak Babilik adı altında bir din uydurdu ve kendine “Bâb” unvanını taktı. Bunun üzerine Kacar Hanedanı'ndan Nasreddin şah'ın em­riyle 1850 yılında Tebriz'de kurşuna dizildi. Davasını Subh'ul-Ezel (Mirza Yahya Nuri) üst­lendi. O da sonra Bağdad'a kaçtı. Ardından, Osmanlılar ta­rafından Kıbrıs'a sü­rüldü.



[14] Mirza Hüseyin Ali : (Tahran.1817-Akka.1892) “Bab” ın davasını üstlene­rek Bahâilik adı altında düzmece bir din kurdu. 1852 de İran'dan sınır dışı edi­lerek Bağdad'a sü­rüldü. Bahâiliğin esaslarını koydu. Osmanlılar tarafından 1864 de Edirne'de, 1868 da Akka'da gözetim altında tutuldu. Ölünce yerine oğlu Abdülbaha (Abbas Efendi) davasını yü­rüttü.



[15] Mirza Gulam Ahmed Kadyânî : (Öl.1908) Kadyânîliğin kurucusudur. İngi­lizle­rin Hindistan'daki emellerine hizmet etmek ve İslamı içinden çökertmek için bu dini kurdu.



İslam Konferansı Teşkilatı İslam Fıkıh Akademisi Konseyi'nce 22-28.Aralık.1985 ta­rih­lerinde Cidde'de düzenlenen kongrede Kadyanîlik hak­kında alınan kararın bi­rinci mad­desi şöyledir :



«Mirza Gulam Ahmed'in, peygamber ve ilahi elçi olarak gönderildiği, kendi­sine vahiy indiği yolundaki iddiaları, (dinde zorunlu, kesin ve yakînî şekilde sabit olan de­lilleri, keza peygamberlik müessesesinin Hz.Muhammed'le son bulduğu; Ondan sonra da kimseye kesin­likle vahiy inmeyeceği) gerçeklerini açıkça inkar etmektedir. Bu id­dia ise gerek Mirza Gulam Ahmed'i, gerekse O'na muvafakat edenlerin tümünü İslam dininden çıkmış mürtedler kılmak­tadır.”



(Arapçadan tercüme : F. Aydın)



Ayrıca, merkezi Mekke'de bulunan İslam Birliği Teşkilatı'nın öncülüğünde, Nisan 1974'de düzenlenen bir kongreye, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen İslâmî örgüt liderlerinin katılma­sıyla 5 maddelik bir deklarasyon imzalanarak Kadyânîler, İslam düşmanı ve kâfir bir topluluk ilan edilmiş, bu dine bağlı olanların yıkıcı faaliyet ve propagandalarına karşı bir dizi önlem kararlaştırılmıştır.



Buna paralel olarak Pakistan İslam Cumhuriyeti Parlamentosu da 49/1974 sayılı bir kanunla ana­yasanın 106. ve 760. maddeleri'inde değişiklik yapmak suretiyle kadyânîleri İslam dışı bir toplu­luk olarak kabul etmiş, kanun, 17.Eylül.1974 günü Cumhurbaşkanı tara­fından onaylanmıştır.



[16] Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 173-183.



[17] Bk. Mecma'ut-Tefâsîr: 1/401, Çağrı Yayınları Temel Eserler No.1 İst,-1979



[18] Yunus Sûresi'nin 63'üncü âyet-i kerîmesinde “korunurlar” biçiminde tercüme ettiği­miz kelime, arapça “takv┠kökünün türevlerindendir. Bu önemli kavram, türk meâlcileri tarafın­dan -maalesef- başarıyla tercüme edilememiştir. Bilgi için Bk. Dindarlık ve Takvâ.



[19]. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat: (Veli Maddesi) Türdav, İstanbul-1993



[20]. Muhammed Ali et-Tehânevî, (öl. H. 1158/M. 1745) Keşşaf'u İstilâhât'il-Funûn: 2/383 Kahraman Yayınları, İstanbul-1984 (İlgili pasajın tercümesi: Ferit AYDIN)



[21] Bu cümlenin farsça aslı şöyledir : “Goyend çun abd be mertebe-i velâyet re­sed, ez taht-ı hitâb-ı emr'ü nehiy ber ayed.” (Muhammed Ali et-Tahânevi, Sayfa : Üst no.1530/Alt no.384. Tercüme : Ferit Aydın.)



[22] Tekerlemeye benzeyen : Sahhan, sahhan sahhan ; Bisa'sain, bisa'sain ;  bisehse­hû­bin, bisehsehûbin sözcükleri tamamen uydurulmuştur. Bunların hiç biri, ne arap sözlü­ğünde yer almaktadır, ne de hiç birinin anlamı vardır !  Bk. Füyûzât-ı Rabbaniye, Bedir Yayınevi S. 83-107 (Çeviren Celal Yıldırım)



[23] Raşahât S. 32



[24] Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 183-189.



[25] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/421-422.



[26] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423.



[27] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423.



[28] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423-424.



[29] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/189-191.



[30] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328



[31] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328



[32] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 774



[33] Mahmut Çanga, Kur’ân-ı Kerim Lügatı, Timaş Y. s. 193-195



[34] Ramazan Yılmaz, Kur'ânî Kavramlar, s. 145



[35] Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.



[36] Bkz. Bakara: 2/269; Âl-i İmrân: 3/7; İsrâ: 17/41.



[37] Ramazan Yılmaz, Kur'ânî Kavramlar, s. 145-164



[38] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Y. c. 1, s. 445-447



[39] Abdullah Yıldız, Namaz, s. 32



[40] Muhtasar İbn Kesir, 3/518; Tefhimu’l-Kur’an, 6/384



[41] el-Keşşâf, 2/584; Muhtasar İbn Kesir, 2/332; Fî Zılâli’l-Kur’an, 4/2173



[42] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 776-778







[43] Nureddin Turgay, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 163











[44] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 697.











[45] Hüseyin K. Ece, s. 247, 643.











[46] Hüseyin K. Ece, s. 693-695











[47] Geniş bilgi için bkz. Ahmed Kalkan, Kur’ân-ı Kerim Kavram Tefsiri, s. 1829 vd. (Nisyan Kavramı)











[48] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 222-223











[49] Alâaddin Başar, Nur’dan Kelimeler, s. 139-141.











[50] Muh. İbn Kesir, 2/497; Ebu’s-Suud, Tefsir, 3/496.











[51] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 383-385.











[52] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 790.











[53] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 385-387. Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.











[54] Mustafa İslâmoğlu, Yürek Devleti, s. 31-34.











[55] Hüseyin K. Ece, a.g.e. a.g.e. s. 92. Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 387-388.











[56] Kemaleddin Erdil, Yaşayan Hurâfeler, s. 11











[57] Muhammed Hamidullah, İslâm’a Giriş











[58] Râbıta konusunda geniş bilgi almak için bkz. Ferit Aydın, Tarikatta Râbıta ve Nakşibendîlik, Ekin Y.















[59] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 588-589











[60] İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslâm, s. 214, 217











[61] Mevdûdi'den naklen; Ebu'l Hasan Ali Nedvî, İslâm'ın Siyasî Yorumu, s. 77.











[62] Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l Kur'an, c. 8, s. 336, Dünya Y. 











[63] Fahreddin Râzî, Mefâtihu'l Gayb 4/152-153; Elmalılı, Hak Dini , Eser Y.1/540-541











[64] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili,  Eser Y. 4/2362-2363











[65] Resul Bozyel, Zikir Üzerine, Haksöz 8 (Kasım 91), s. 7











[66] Zikir, Kur'an Okulu, Heyet, Hanif Y. sayı 14











[67] Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kur’anî Kavramlar, s. 30, 189











[68] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, s. 345.











[69] Mehmed Göktaş, Cihad-Zikir Ayrılmazlığı, s. 71-73











[70] Bayraktar Bayraklı, Kur'an'da Değişim, Gelişim ve Kalite Kavramları, s. 126











[71] Kültür-sünnet münâsebeti ve İslâm'ın kültür anlayışı 1.ciltte genişçe işlenmiştir (S. 320-333).











[72] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/465-466.