ZİLYED, ZİLYEDLİK

Bir mala fiilen el koyan ve malik gibi tasarrufta bulunan şahıs zilyed, bu işleme de zilyedlik denir.



Zilyed kelimesinin sözlük manası el sahibidir. "Yed" sözlükte el manasına geliyorsa da "tasarruf"tan kinaye olarak kullanılmaktadır. Nitekim şu hane falanın yed-i idaresindedir denildiğinde adı geçen hanenin o kişinin tasarrufunda olduğu kastedilmektedir (Hacı Reşîd Paşa, Rûhu'l-Mecelle, İstanbul 1328, VIII,127). Istılah olarak zilyed bir ayna bilfiil el koyan yahut tasarruf-ı müllâk (mâlik gibi tasarruf eden) ile tasarrufu sabit olan kimsedir (Mecelle, mad. 1679). Buna göre fiilen el koymak, elinde bulundurmak, malik gibi tasarrufta bulunmak zilyediliktir. Fiilen eli altında bulundurmak ve malik gibi tasarrufta bulunmak zilyedliğin unsurlarını teşkil eder.



Elinde bulundurmak ifadesine fiilen kaydı eklendiği zaman bu, bir kimsenin giydiği elbise, kolunda veya cebindeki saat, bindiği hayvan veya araba gibi ancak menkullerde söz konusu olabilir. Bunlar kişinin fiilen eli altındadır ve zilyediliğindedir: Mâlik gibi tasarruf (tasarruf-ı müllâk)'tan maksat, mülkiyet konusu eşya üzerinde bahis mevzuu olan kullanma, faydalanma ve tüketme tasarruflarının tümü veya bir kısmıdır. Bu tasarruf hem menkul hem de gayr-ı menkullerde söz konusudur. Tarlayı sürmek, hayvan veya arabaya binmek, arsaya bina yapmak gibi (Ali Haydar, Dürerü'l-Hükkâm, İstanbul 1330, IV, 372-373; H. Reşid Paşa, a.g.e., VIII, 9).



İslâm Hukuku zilyedliği genel olarak korunması gerekli bir hak veya hukukî durum olarak kabul etmemiştir. Bu sebepledir ki zilyede karşı zilyedliğe veya mülkiyete dayanan istihkak davası açılabilir. Zilyed'in hüsnüniyetli iktisabı bu davalara engel teşkil etmez. Zilyedlik mülkiyet davasında bir delildir, ancak bu delil aksini isbat eden bir delil bulunmadıkça geçerlidir. Bir kimsenin bir şeye zilyed olması yalnızca mülkiyete dayanmaz. Âriyet alan, kiracı, rehin alan, emanet alan, gasbeden... de malın zilyedidir. Zilyedliğin sübutû mülkiyetin sübûtunu gerektirmez. Fukahâ'nın çoğunluğu bu görüştedir. Mâlikî mezhebine mensub bazı fakihlere göre bazı şartlarla on yıllık zilyedlik, mülkiyet kazandıran bir hukûkî sebep olarak değerlendirilmiştir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1987, III,192-193; Ali Haydar, a.g.e., IV; 596). İslâm hukukunun tercihi gerçek hak sahibini korumaktır. Buna bağlı olarak zaman aşımına, hak kazandırıcılık fonksiyonu tanınmamıştır. Bir kimse menkul veya gayr-ı menkulü uzun süre elinde bulundurup mâlik gibi tasarruf etse dahi sırf bu sebeple mal üzerinde aynî hak (meselâ mülkiyet) kazanmış sayılmaz, zaman aşımı yalnızca belli şartlarda davanın reddine sebep teşkil eder. Bunun sebebi de süre sanırına tabi olmayan dava hakkını kötüye kullanmayı önlemektir. Çünkü aradan uzun yıllar geçtikten sonra hakkı isbat güçleşmekte, tertib ve muvazaa ihtimalleri artmaktadır (H. Karaman, a.g.e., III, 193).