b- Tarihçesi:

Vücûh ve nezâirle ilgili çalışmaların sahabe döneminde başladığına dair rivayetler bulunmâktadır ve Hz. Ali ile Abdullah İbn Abbas arasında geçen bir konuşmadan bahsedilmektedir. Daha sonraları İbn Abbas'ın talebeleri olan İkrime ve Ali İbn Ebî Talha'nın ondan vücûh ve nezâirle ilgili eserler rivayet ettikleri ve kaleme aldıkları rivayet edilir. Bunlardan sonra ise el-Kelbî'nin bu konuda bir eser yazdığı kaydedilir. Fakat bunlardan hiç birisi bize kadar gelmemiştir. Bundan sonra bu sahada günümüze kadar gelen ilk eser Mukatil b. Süleyman (150/767)'a aittir. Bu eser basılmış olup, el-Eşbâh ve'n-Nezâir veya el-Vücûh ve'n-Nezâir isimleriyle bilinmektedir. Eser Dr. Abdullah Mahmut Şahhate tarafından tahkik edilmiştir. Bundan sonra, yine elimizde mevcut Yahya İbn Sellâm'a ait et-Tasârif isimli eser bulunmaktadır ki, bu eser Hind Çelebi tarafından 1979 yılında Tunus'ta tahkikli olarak neşredilmiştir. Hind Çelebi, eseri tanıtan, onun metodundan bahseden ve ayrıca vüch ve nezâirle ilgili bilgilerle, müellifin hayatını anlatan bir mukaddime takdim etmektedir.



Vüch ve nezâir'le ilgili, hicri ikinci asra kadar altı eser kaleme alınmış ama, bunlardan sadece Mukatil b. Süleyman ve Yahya İbn Sellam'ın eserleri günümüze kadar gelebilmiştir (Bkz. et-Tasârîf, 5). Daha sonra bu sahada pek çok eser yazılmış olup, bunlar arasında İbnu'l-Cevzî'nin Nüzhetü'l-A'yün ile Suyûtî'nin Mu'tereku'f-Akrân isimli eserlerini zikretmek mümkündür.



Vücûh ve nezâirle ilgili ilk dönemlerde yazılan eserlerin hacim bakımından küçük, metod itibariyle de dağınık oldukları görülür. Fakat yukarıda adını kaydetmediğimiz Nisâbûrî'nin Vucûhu'l-Kur'ân isimli eseri özellikle, hem hacim ve hem de kelimeleri alfabetik bir sıra ile vermesi açısından dikkat çekicidir. Bunlardan sonra kaleme alınan eserlerde ise, bu metod görülmekle birlikte hacim itibariyle de daha fazladırlar.



Kıraatte Vücûh Kur'ân okumaya yönelik olan bu bilim dalının ilk meyveleri yine oldukça eskilere dayanmaktadır. Taberî'nin konuyla ilgili bir eserinden bahsedilmektedir. Ancak bu eser bugün mevcut değildir. Ebu Bekir İbn Mücahid'in kaleme aldığı Kitabu's-Seb'a'sı bu sahada elimizde bulunan en eski kaynaklar arasında yer almaktadır.



Kıraatın çeşitli tanımları yapılmaktâdır. Bunlardan birisi şudur: Kur'ân kelimelerinin nasıl okunacaklarını, bu husustaki bütün vecihleri nakledenlere nisbet ederek, ittifak ve ihtilâflarıyla beraber nasıl eda edileceğini öğreten ilme Kıraat ilmi denir.



Kıraatte ayrıca Kıraat-ı Seb'a ve Kıraat-ı Aşere diye tarikler bulunmaktadır.



Kıraatteki vücûh'a gelince; bilindiği gibi, "vücûh" kelimesi "vech"in çoğulu olup, çok çeşitli anlamlar ifade etmektedir. Bunlar arasında özellikle tarz, usûl, üslûb ve şekil gibi anlamlar konuyu yakinen ilgilendirmektedir. Kıraatte vücûh, kıraat haberinin naklinde, râvî veya râvînin râvîsi, bir haberi hocasından değil de, bir başkasından naklediyorsa, buna vech denilmektedir.



Ayrıca, bir de okuyucunun vücûh yaptığı da söylenir. Bunun anlamı şudur: Kur'ân okuyan kârî, bazen kelimelerde tekrarlar yapar. Faraza medd-i muttasıl, munfasıl vs. gibi medlerde 2, 3, 4, 5, elif miktarı uzatarak okur. Veya nak ile okur, yahut "ra" harflerini ince ve kalın şekilde okur ki, bütün bunlar okuyuş şekilleri olup vüch diye isimlenirler.



Ömer DUMLU



[1] Ahmed Özalp, Şamil İslam Ansiklopedisi:



[2] Ahmed Özalp, Şamil İslam Ansiklopedisi:



[3] Ahmed Özalp, Şamil İslam Ansiklopedisi:



[4] Ahmed Özalp, Şamil İslam Ansiklopedisi:



[5] İbn Kemal Paşa’nın yardımcısı Nebî b. Turhan (Abdulbarî b. Turhan) b. Turmuş es-Sinabî, Vahdet-i Vücud, Tevhid Yayınları.



[6] Bkz. Hakikatu’l-Cevami’.



[7] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 747-748. Ahmet Kalkan İslam Akaidi: 418-419.



[8] Suad Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, s. 188-191.



[9] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 420-421.



[10] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 749-751. Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 421.



[11] Remzi Kaya, Kur’an’da Dostluk İlişkileri, s. 65-66



[12] Remzi Kaya, Kur’an’da Dostluk İlişkileri, 190-191.



[13] Remzi Kaya, Kur’an’da Dostluk İlişkileri, 194-196.



[14] Mikdat Öccü, Kur’an’da Velî ve Velâyet, s. 95-96.



[15] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 422.



[16] Mustafa Çağrıcı, TDV İslâm Ansiklopedisi, 9/511-512.



[17] Sami Şener, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, 1/414-416.







[18] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasî Kavramlar, s. 77.











[19] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 423-424.











[20] Remzi Kaya, a.g.e.  s. 49-50.











[21] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 755-757.











[22] Câsiye: 45/19. Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 427.











[23] Arif Çiftçi, Veli ve Evliya Terimleri Üzerine, Haksöz, 11











[24] Geniş bilgi için bkz. Ferit Aydın,  Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik,  s. 285-305











[25] Geniş bilgi için bkz. Ercüment Özkan, Tasavvuf ve İslâm, özellikle s. 51-100











[26] A. Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliyâ Menkabeleri, s. 3-4











[27] A. Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliyâ Menkabeleri, s. 4-7











[28] “Mürîdim ister doğuda olsun ister batıda / Hangi yerde olsa  da yetişirim imdâda.” A. Geylâni’ye ait olan bu şiir için (bkz. S. Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Risâle-i Nur Külliyatı, Nesil Y. c. 2, s. 2083) “Darda kalmış kişi duâ ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hâkimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz.” (27/Neml, 62)  “De ki: Allah’ın dışında kuruntusunu ettiklerinizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gidermeye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yetirebilirler.” (17/İsrâ, 56)  











[29] "Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (şefaatçi edineceksiniz)? De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz." (39/Zümer, 43-44)



"İzni olmadan O'nun katında kimmiş şefaat edecek?..." (2/Bakara, 255)











[30] Râbıta konusunda geniş bilgi almak isteyenler, Ferit Aydın’ın Ekin yayınlarından Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik adlı kitabına bakabilir.











[31] Tüm bu kavramların yukarıdaki anlamları, tasavvuf felsefesine göredir. Tasavvuf erbâbının kendi inançları doğrultusunda bu kelimelere yükledikleri anlam ve yorumları aksettirmektedir. Veli ve evliyâ kavramlarının tasavvuftaki karşılıklarını daha iyi anlayıp değerlendirme yapabilmeye yardımcı olacakları düşünüldüğünden bu tasavvufî lügatçe hazırlanmıştır. (Ahmet Kalka