Şuf'a Hakkı Sahiplerinin Dereceleri:

Şuf'a hakkı doğuran sebepler aynı güçte olmadığı için, bunlardan yararlanacak olan şuf'a hakkı sahipleri de aynı derecede bulunmazlar. Şuf'a hakkını kullanma şu sıraya göre olur.



1- Satılan malda ortak olanlar. Bir gayri menkule ortak olan kişi, diğer ortak, payını satınca şuf'a hakkını elde eder. Ortaklar birden çok olunca payları farklı olsa bu hakkı eşit olarak kullanırlar. Bu Hanefîlerin görüşüdür. Onlara göre, şuf'adarlar satılan hisseyi, kendi paylarının geliri ve semeresi olarak almazlar, İslâm kendilerine bu hakkı verdiği için alırlar. İslâm'da şuf'a hakkını onlara ortaklık sebebiyle ve zarara uğramamaları için vermiştir. Ortaklık vasfında ve zarara uğrama ihtimalinde eşit olunca, şuf'a hakkında da eşit olmaları gerekir. Hanefîler burada "farklı şeyleri birbirine kıyas etmek caiz değildir" prensibine dayanmışlardır. Buna göre, bir gayri menkulde yüzde on, yüzde otuz ve yüzde kırk hissesi olan üç kişi birlikte şuf'a hakkı kullanmak isteseler, eşit olarak şuf'a hakkına sahip olurlar. Geri aldıkları payı eşit olarak paylaşırlar ve ortak olarak devam ettirebilirler. Bu ortaklardan iki tanesi şuf'a hakkını kullanmak istemezse, birisi satılan hisseyi tek başına da alabilir (el-Kâsânî, a.g.e., V, 6, 8, 9; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., VII, 414, vd.; İbn Âbidın, a.g.e., V, 154; Mecelle Madde, 1013).



Şâfiî, Malikî ve Hanbelîlere göre ise aynı dereceden bir kaç şuf'adar bulunur, hepsi veya bir kısmı şuf'a hakkı kullanmak isterlerse, satılan payı, kendi payları oranında alma hakkına sahiptirler. Bu üç mezhep, şuf'a hakkından yararlanmayı, ortak malın gelir ve semerelerinden yararlanmaya kıyas etmişlerdir. Ortak bir malın geliri, nasıl ortakların paylarına göre dağıtılırsa, şuf'a hakkı da aynı şekilde hisse oranlarına göre olmalıdır (İbn Rüşd, a.g.e., II, 257; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 335; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 381; eş-Şirbînî, a.g.e., II, 305; Zekyüddin Şa'bân, Usûlü'l-Fıkh, Terc. İbrahim Kâfi Dönmez, Ankara 1990, s. 127; Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1991, III, 96, 97)



2- Satılan malda irtifak hakkı sahibi olanlar: Satılan malın ortağı yoksa, sıra irtifak hakkı sahiplerine gelir. Bunlar mala ortaklıkta olduğu gibi eşit derecede sayılmazlar. Özel su alma hakkında ortak olanlar önde gelir. Bunları özel yolda ortaklığı olanlar bunları da suyu boşaltma ve akıtma yoluyla ortaklığı olanlar izler (Mecelle, Madde, 1015, 1016).



3- Bitişik komşu olanlar: Malın kendisine veya irtifak haklarına ortak olan kimse bulunmaz veya bulunup da şuf'a hakkını kullanmak istemezse üçüncü sırada bitişik komşu şuf'a hakkına sahip olur. (Mecelle, Mad., 1009).



Evin duvarında ortak olan, evin kendisine ortak olan hükmündedir. Komşunun duvarına uzatılan kirişlere sahip olan kimse ise bitişik komşu sayılır (Mecelle, Mad. 1012). Apartman katlarında alt ve üst katlar birbirinin bitişik komşusu sayılır (Mecelle, Mad. 1011). Yalnız araziyi satsa. irtifak sebebiyle ortak su alma veya özel yolda, ortaklığı olan kimse bu irtifak haklarını saklı tutarak yalnız araziyi satsa, irtifak sebebiyle ortak olanların şuf'a hakkı bulunmaz (Mecelle, Mad. 1015).



Vakıflar ve mirî araziler üzerinde Şuf'a hakkı cereyan eder mi?



İslâm hukukçuları vakfedilen gayri menkullerle kuru mülkiyeti (rakabe) İslâm devletine ait olan mirî topraklar üzerinde şuf'a'nın cereyan etmeyeceği konusunda görüş birliği içindedir. Çünkü bu toprakları isleyenler veya akarı kullananlar yalnız yararlanma hakkına sahiptirler. Gerçek mâlik ya devlettir. Ya bir hayır yönüne tahsis sebebiyle Allah'tır. Diğer yandan İmam Mâlik (ö. 179/795); Silâh zoruyla alınan haraç arazisinin vakıf hükmünde olup satılamayacağı ve bunlarda şuf'anın cereyan etmeyeceği görüşündedir (İmam Mâlik, el-Müdevvene, V, 455; er-Remlî, a.g.e., V, 198; Ali Şafak, a.g.e, s. 74). Böylece kapsam genişlemiş olur.



Hanefîler dışında diğer İslâm hukukçularına göre, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın silah zoru ile fethettikleri Irak, Suriye ve Mısır toprakları askere dağıtılmayıp vakfedildiği için bu tip topraklarda da şuf'a câri değildir. Hanefler ise zikredilen bu toprakların kuru mülkiyetini devlete ait olarak kabul etmekle birlikte, bunları vakıf hükümlerine değil, daha özel hükümlere tabi tutarlar (bk. İbn Kudâme, a.g.e., V, 390; Ali Şafak, Şuf'a Hakkı, s. 74, İslâm Arazi Hukuku, İstanbul, 1977, s. 143, 160).