Enaniyetli Kişilerin Saptırdıklarının Ahiretteki Durumları

Enaniyetli insanların en belirgin özelliklerinden biri, diğer insanları da doğru yoldan saptırmalarıdır. Bir ayette bu işi "gururla salınıp-kasılarak" yaptıkları şöyle bildirilir:



İnsanlardan kimi, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır-durur. Allah’ın yolundan saptırmak amacıyla 'gururla salınıp-kasılarak’ (bunu yapar); dünyada onun için aşağılanma vardır, kıyamet günü de yakıcı azabı ona taddıracağız. (Hac Suresi, 8-9)



Ahirette büyüklük taslayanlar cehenneme sevk edilirlerken, dünya hayatında onlara özenen, gıpta eden ve onların peşinden giderek, onlara uyan insanlar da onlarla birlikte cehenneme sevk edilirler. Bunlar, dünyevi üstünlükleri nedeniyle büyüklük taslayanlara tabi olan kişilerdir. Bu kişiler firavun enaniyeti taşıyanlar kadar azgın olmamalarına rağmen, onların yolunu izleyen iradesiz, çıkarcı, tevekkülsüz, şahsiyetsiz insanlardır. Kuran’da, bu durumda olan Firavun kavminden şöyle söz edilir:



Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"



... Böylelikle (Firavun) kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. (Zuhruf Suresi, 51, 54)



Hayatları boyunca kendilerine yapılan her türlü zulme, adaletsizliğe göz yuman bu tür insanlar, enaniyetli kişilerin etkisinden Rablerine sığınıp kulluk etmeyi akledememişlerdir. Din günü de yaptıkları akılsızlığın farkına varırlar ama artık geriye dönüş imkanı yoktur.



Hep birlikte Allah’ın karşısında hesap vermek için durduklarında, büyüklük taslayanlar ve onların yolunu izleyerek, onlarla beraber cehenneme girenler arasında tartışmalar yaşanır:



Küfretmekte olanlar dedi ki: 'Biz kesin olarak, ne bu Kuran’a inanırız, ne de ondan önceki (indirilene).’ Sen o zulmetmekte olanları Rableri huzurunda tutuklanmış olarak bir görsen; sözü birbirlerine karşı evirip çevirirler. Za’fa uğratılanlar büyüklük taslayanlara derler ki: 'Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler müminler olurduk’. Büyüklük taslayanlar za’fa uğratılanlara dediler ki: 'Size hidayet geldikten sonra, sizi biz mi ondan alıkoyduk? Hayır, siz suçlu günahkarlardınız’. Za’fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: 'Hayır siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah’ı inkar etmemizi ve O’na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz’ dediler. Azabı gördüklerinde de pişmanlıklarını saklarlar; biz de küfredenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar yapmakta olduklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?" (Sebe Suresi, 31-33)



Ayetlerde de görüldüğü gibi hem büyüklük taslayanlar hem de "za’fa uğratılanlar", suçu birbirlerine atıp duracaklar ama bu kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir. Bir başka ayette durumları şöyle bildirilir:



Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (denecek). Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenenlere derlerki: "Gerçekten biz, size uymuş olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?" (Mümin Suresi, 46-47) [140]