Dünyayı Değil Ahireti İsterler

Enaniyeti güçlü olan insanlar dünyaya sıkı sıkıya bağlıdırlar. Sahip oldukları herşeyle beraber sonsuza kadar yaşayacaklarmış gibi bir tutum içerisine girerler. Allah’ı ve ahiret gününü hiçbir zaman akıllarına getirmek istemezler. Bu yüzden aslında Allah tarafından verilen ve hiçbir şekilde kendilerine ait olmayan bir maldan, güzellikten veya imkandan dolayı sürekli büyüklenirler. Müminler ise asıl olarak ahiret yurdunu isterler ve dünyadaki herşeyin gelip geçici olduğunu bilirler. Kuran’da salih müminler şöyle tanıtılmaktadır:



Gerçekten biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık. (Sad Suresi, 46)



Ayrıca müminler dünyaya neden geldiklerini, burada imtihan olduklarını ve Allah’ın rızasını kazandıracak işler yapmaları gerektiğini bilirler. Ayetlerde de belirtildiği gibi onlar "dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar"dır. (Nisa Suresi, 74) Dünyada ellerine geçenlerle büyüklenmeyi değil, Rablerine kulluk etmeyi seçmişlerdir. Tevbe Suresinin 111. ayetinde müminlerin dünyada mallarını ve canlarını satarak ahireti kazandıkları şöyle bildirilir:



Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 111) [119]