Mekki ve Medenî Sureler

Surelerin isimlendirilmeleri, mushaftaki sıraları hakkındaki ihtilâfın yanında, bunların Mekke'de mi, yoksa Medine'de mi nâzil oldukları konusunda da değişik bazı görüşler vardır. Bu değişik görüşlerin başlıca sebebi de bu konuda Hz. Peygamber'den açık bir bilginin rivayet edilmemiş, olmasıdır. Yani Hz. Peygamber şu şu âyet veya sure Mekkidir veya medenidir diye bir bilgi vermemiştir. Bu konuda ancak vahyin nüzûlüne şahid olan bazı sahabeden parça parça bilgiler, rivayetler vardır ki bunlar da yetersizdir.



Bu ihtilâflara rağmen Kur'ân-ı Kerim'in 20 suresinin Medine'de, 82 suresinin de Mekke'de nâzil olduğunda ittifak edilmiştir. Kalan 12 surenin Mekke'de mi, yoksa Medine'de mi nâzil oldukları konusunda farklı görüşler vardır. Bunda mekkî ve medenînin tariflerindeki ihtilâflar da etkili olmuştur. Suyûtî'nin el-İtkân'ında işaret ettiği gibi bu konuda üç görüş vardır:



1. Hicretten önce nâzil olan sureler veya âyetler mekkî; Hicretten sonra nâzil olanlar medenîdir. Bunda esas alınan ölçü, zamandır: Nüzûlün yerine itibar edilmemiştir. Meselâ Hicretten sonra veda haccında ve Mekke'de veya seferlerde nâzil olan sure ve âyetler medenî sayılmıştır.



2. Mekân olarak Mekke ve çevresinde (Arafat, Minâ, Müzdelife, Tâif gibi) nâzil olanlar Mekkî; Medine ve çevresinde (Bedr, Uhud gibi) nâzil olanlar medenîdir.



3. Mekkelilere hitab edenler mekkî, Medinelilere hitab edenler medenîdir.



Ancak bu üçüncü görüş fazla taraftar bulamamıştır.



Bu arada şunu da belirtelim ki, Kur'ân-ı Kerim'de bir bütün halinde nâzil olan sureler yanında parça parça inen sureler çoğunlukta olduğu için, Mekkî bir surede Medeni, Medenî bir surede Mekkî âyetlerin de bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Mısır'da H. 1342 yılında basılan bir mushafta her surenin başında verilen bilgilerde buna da işaret edilmiş ve o sure meselâ mekkî bir sure ise, içindeki medenî âyetlerin hangileri olduğu belirtilmiştir.



Mekkî ve Medenî sureleri ilk bakışta birbirinden ayıran bazı özellikler vardır. Bu cümleden alarak:



a) İçinde "kellâ" lafzı bulunan sureler (Kellâ kelimesi 15 surede 33 defa geçer).



b) İçinde secde âyeti bulunan sureler.



c) Bakara ve Alu İmrân sureleri dışında başında huruf-u mukattaa bulunan sureler.



d) Bakara suresi hariç tutulursa, içinde peygamberlerin, geçmiş milletlerin, Hz. Âdem ve İblis'in kıssaları bulunan sureler.



e) Bazı istisnalarla içinde (ya eyyühennasü) hitabı bulunan sureler Mekke'de nâzil olmuş mekkî surelerdir.



Medenî sureler ise genelde;



a) Şer'î cezalar, medenî hukuk ile ilgili konuları ihtiva eder.



b) Cihad ve ahkâmı bu surelerde açıklanmıştır.



c) Ankebût suresi hariç, münafıklardan bahseden sureler Medine'de nâzil olmuştur. Çünkü münafıkların ortaya çıkışı Medine-i Münevvere'dedir.



Bunlardan başka genel olarak Mekkî surelerde şirke, küfre ve putperestliğe kesin tavır konulmuş; bunun mukabili olan Allah'ın varlığı, birliği başta olmak üzere itikad ve âhiretle ilgili iman esasları işlenmiştir. Bu sureler genelde kısa olup, âyetleri de kısa kısa, ezberlenmesi kolay surelerdir (Daha fazla bilgi için bk. Mennâ' el-Kattân, Mebâhis Fi Ulümil-Kur'ân, Kahire 1981, s. 54-55).



Mekkî-Medenî sureleri bilmekte bir çok faydalar vardır. Her şeyden evvel, Kur'ân-ı Kerim'i tefsir etmek isteyenlere bu bilginin büyük yardımı olur. Her ne kadar âyetlerin manâları umumu üzerine hamledilse ve sebebin veya nüzûlün mahallinin manâyı tahsis etmesi genel bir kural değilse de; âyet veya âyetlerin nerede, kim veya ne hakkında nâzil olduğunun bilinmesi, onları anlamaya büyük ölçüde yardımcı olur.



Öte yandan, özellikle Kur'ân-ı Kerim'i yeni nesillere anlatıp öğreteceklere Kur'ân'daki hitab tarzları ve tebliğ üslûbunun Mekke ve Medine'deki muhatablara göre değişik olması, yol gösterir. İslâmi tebligatın hangi merhalelerde nasıl bir üslûb taşıması gerektiği, müşrik, kâfir, ehl-i kitab, mü'minler gibi topluluklara hangi üslûb ve metodlarla tebligatın yapılması gerektiği bu yolla daha iyi anlaşılır.



Bir de Kur'ân'daki nâsih ve mensûh âyetlerin tesbitinde mekkî ile medenî sure ve âyetlerin bilinmesi büyük kolaylık sağlar. Birbirine zıt gibi görünen iki âyetle karşılaşıldığında, zaman itibariyle (meselâ mekkî olanlar) önce olanların nâsih, diğerinin mensûh olduğu kolaylıkla anlaşılabilir (Mennâ' el-Kattân, Mebâhis Fî Ulümil-Kur'ân, s. 51).



Bedrettin ÇETİNER