SARF BÂBI

METİN



Musannıf buna bab adı verdi, kitap demedi. Çünkü sarf, bey'i çeşitlerinden biridir. Lügatta fazlalık manasınadır. Fıkıh ıstılahında ise, paranın paraya satılması, değiştirilmesi demektir. Yani hilkaten para olan al-tın ve gümüşün külçe halinde olması veya olmaması, durumu değiştirmez. Aynı cins paranın birbiriyle değiştirilmesi veya başka bir cinsle değiştirilmesi sarftır. Altının gümüş ile değiştirilmesi buna örnektir. Aynı cins olanlarda eşitlik şart olduğu gibi. tecilin ve muhayyerliğin olmaması da şarttır. Eşitlikten maksat, vezin itibariyle eşitliğin sağlanmasıdır.



Yine el ile ayrılmadan önce kabzedilmeleri de şarttır. Kabzedilmek üzere tahliye edilmesi, yeterli değildir. Ayrılmadan önce kabzedilmesi, aktin sahih olarak devam etmesinin şartıdır. Sahih olan görüşte budur. Cinsleri bir olduğu takdirde, kaliteleri ve üzerindeki sanat durumu söz konusu olmaz. Fakat eşitlik aranır. Nitekim riba babında. bu konuda yeterli bilgi verildi. Eğer aynı cinsten olmayacak olurlarsa, eşitlik şartı olmaksızın riben nesienin olmaması için ayrılmadan önce her iki tarafın kabzetmesi şarttır.



Para olan altın ile gümüş madenlerinin birini. diğeri ile satacak olursa miktarları bilinmeden götürü usulü olur veya birinin diğerinden fazla olması halinde mecliste kabız gerçekleştiği takdirde sahihtir. Bu da altınla gümüşün değiştirilmesinde söz konusudur. Bu konuda altınla gümüş belirtmekle taayyun etmemektedir. Yani akit esnasında gösterilen paranın bizatihi kendisinin verilmesi şort değildir. Aynı cins ve kalitede bir başka parayı da verebilir. Karşı tarafın, »ben bunu değil, öbürünü isterim» diye israr etmesi, söz konusu olamaz. Buna göre karşılıklı birbirinden borç alsalar ve ortada da bir para bulunmasa. ancak ayrılma-dan önce birbirlerine verseler veya ellerinde olanı bırakıp başka bir benzeri parayı verecek olurlarsa. sahih ve caizdir.



Kabız şartına riayet edilmediği takdirde ki bu bir sürenin şart koşulması veya muhayyerlik şartının bulunması ile olur sarf akti fasit olur. Böyle bir şart koçulduğu takdirde meclisten ayrılmadan. muhayyerlik şartı ve süre düşürülerek kabız gerçekleşecek olursa, sahihtir. Çünkü aktin sıhhatine mani olan durum zail olmuştur .Ancak burada görme muhayyerliği ve kusurdan dolayı meydana gelecek muhayyerlik sahihtir. Bu da nakit olan parada değil, diğer iştenmiş altın ve gümüştedir.



İZAH



Sarf akti: para üzerinde varit olan bir akit olması ve paranın, satış aktinde esas kabul edilen mola tabi sayılması hasebiyle yalnız para ile ilgili olan sarfı, beyi bahsinden sonraya bıraktı.



«Bab adını verdi ilh. .» Dürer isimli eserde fakihlerden çoğu buna kitap adı vermiştir. Bu da uygun değildir. Çünkü sarf, riba, selem gibi bey'in bir bölümüdür. Onun içinde uygun olan burada yapılan seçime bab adının verilmesidir.



«Sarf lügatta, fazlalık manasınadır ilh...» Bu, sarf kelimesinin bir çok manasından biridir. Çünkü sarf kelimesi; uzaklaştırmak, vazgeçirmek, sa-lıvermek, harcamak, parayı paraya satmak manalarına geldiği gibi, tevbe manasına da gelir. Nitekim «Cenab-ı Hak, ondan ne sarfı, ne de adli kabul etmez» Hadis-i şerifindeki sarf kelimesi; tevbe adli kelimesi de;fidye ile tefsir edilmiştir. İkinci bir tefsire göre sarf kelimesi; farzlar üzerine fazlalık sayılan nafile, adli kelimesi de; farz olanlarla tefsir edildiği gibi, aksi ile de tefsir edildiği söylenmektedir.



Bir başka görüşe göre sarf kelimesi. hadiste vezin, adl kelimesi ise keyl ile tefsir edilir. Diğer bir başka görüşe göre sarf kelimesi; kazanmak manasına, adl kelimesi ise; fidye manasına gelir. Yukarda beyan edildiği gibi ıstılahta paranın para ile değiştirilmesi; paranın para karşılığı satılması şeklinde kabul edilmiştir. Buna göre de şer'î olan mananın, genel manalara oranla daha özel olduğu anlaşılmış olur.



«Bedel olma için yaratılanlar ilh...» Benzeri bir ifade Bahır'da da zikredilmiştir. Ki orada; «biz bununla tefsir etmeye çalıştık. Naktin nakit ile değiştirilmesi sarf olabileceği gibi, külçe olan bu madenlerin yine külce ile değiştirilmesini de içine alması bakımından bu ifadelere yer verdik» denmektedir. Çünkü herhangi bir altın ve gümüş kendilerine sanatın girmesi ile şekilde para olmaktan çıkar. ancak hilkaten yaradılış itibariyle semen oluşları nazarı itibare alınarak birbirleriyle değiştirilmeleri halinde şartlara riayet edilmesi gerekmektedir. Bu kabil kendilerinde sanat eseri bulunan bilezik, kab gibiler her ne kadar diğerlerinden farklı olarak akitte taayyun ederler ise de, birbiriyle değiştirilmeleri, yine sarf olarak kabul edilmektedir.



«Muhayyerlik ve ertelemenin olmaması, şarttır ilh...» Yani muhayyerlik şartından birinin veya her ikisinin de ertelenmemeleri, sarf aktinin gerçekleşmesi için şarttır. Görme muhayyerliği ve kusurdan dolayı muhayyerlik ilerde geleceği gibi bunun hilafınadır. «Muhayyerlik, şart ve süre tayin edilmesiyle fasit olur» sözü yanında, bu ifadenin tekrar olduğu söylenemez. Çünkü orada bahsedilen bu husus, bu maddenin veya bu şart üzerine fer'i bir mesele olarak zikredilmesinden ibarettir. Nehir'de «bunların aynı bir şart kabul edilmelerine gerek yoktur» denir. Nitekim Bahır sahibi, bunları şart kabul etmiş görülmekte, ve Nihaye gibi eserlere tabi olmaktadır. Çünkü mecliste her iki tarafın kabzetmeleri şartı, bu şart yerine kaim olmaktadır. Tekrar zikredilmeleri ile bir bakıma tekrar meydana gelmektedir. Çünkü muhayyerlik şartı, mülkiyetin sabit olmasına veya mülkiyetin tamam olmasına mani bir durumdur. Bu da kabzın tamam olmasını ihlal eden bir husustur. Kabız ile de tayin gerçekleşir. Bunun için kabız şartı önemli sayılmaktadır.



«Vezin itibariyle eşitliktir ilh...» Bu şekilde kayıtlamaktadır. Çünkü bunların adet olarak eşitlenmesine itibar edilmemektedir. Zahire'den naklen Bahır'da böyle ifade edilmiştir. Buradaki .eşitlik şartı. kesinlikle eşitliğin bilinmesi demektir. Şeklinde ve vakıada birbirlerine eşit olmaları demekdeğildir. Eşitliğin kesin olarak bilinmemesi halinde. şekilde ve vakıada eşit olmaları bir şey ifade etmez. Yani eğer vakada birbirlerine eşit olsalar, alıp satanlar bunun eşit olduğunu bilmeyecek olurlarsa, akit sahih değildir. Ancak mecliste ayrılma olmadan önce eşitlik kesin olarak bilindiği takdirde. akit sahih olmaya dönüşebilir. Nitekim Fethü'l Kadir'de bu şekilde izah edilmiştir. Bu konuda artırma ve eksiltmenin hü-kümleri. hemen biraz sonra belirtilecektir.



«Tahliye yeterli değildir ilh...» Bu ifade ile biraz önceki duruma işaret edilmek istenmiştir. «Parmak uçlarıyla kabzedilmesi» şeklinde ifade edilen bu husus «illaki parmakla kabzedilen» demek değildir. Burada önemli olan fîilen kabzın gerçekleşmesidir. Parmaklarla, ellerle alınmış olması demek değildir. Hatta eşit oldukları bilinen bu maddelerin cebe veya avcuna konması hali de kabz sayılır.



«Ayrılmadan önce ilh...» Yani bedenen akit yapanların, o meclisten ayrılmadan önce kabzetmeleri demektir. Burada akideyn kelimesi ile ka-yıtlaması, esas sahipleri olan akitleri içine aldığı gibi, onların adına akit yapanları da içine olmaktadır. Bedenen ayrılmaları ifadesi, ileride pazarlık kesinleştikten sonra hemen kabız olmasa meclis devam ettiği sürece ve bedenen birbirlerinden ayrılmadıkça aktin sahih olarak devam ettiğine işaret edilmek istenmiştir. Bunun içinde fakihler «Vazgeçmeye delalet eden bir hususla akit batıl olmaz. Mesela; kilometrelerce yürüseler ve birbirlerinden ayrılmasalar, hala akit devam eder.» derler. Yalnız aşağıdaki meselede: meclisi itibariyi, meclis olarak kabul etmektedirler şöyle ki; «Bir baba, «şahit olun, ben küçük oğlumdan şu dinarı. on dirheme satın aldım» derse ve on dirhemi tartmadan önce meclisten kalksa ve ayrılsa akit batıl olur. İmam Muhammed'den böyle nakledilmiştir.» Çünkü baba burada kendi adına asil, çocuğu adına vekil veya vasi olarak akit yapmıştır. Birbirlerinden ayrılma söz konusu olmamakla birlikte akit meclisini, aktin sahih olması için şart kabul etmiş olmaktadırlar. Çünkü bedenle ayrılma, burada tasavvur edilemez. Nehir. Bahır'da ise; «bir kimse. diğerine duvar arkasından seslense veya uzaktan seslenerek onunla akit yapacak olsa caiz değildir. Çünkü bedenen birbirlerinden ayrıdırlar.» denir.



Kabız şartı üzerine bina edilen meselelerden biri de şu husustur: Sarf meclisinden ayrılmadan önce birisinin. diğerini bedel-i sarftan ibra etmesi, ona bedeli hibe etmesi veya bedeli ona tasadduk etmesi halinde, eğer karşı taraf bunları kabul etmese; İbra hibe ve tasadduk sahih değildir. Sarf akti devam eder. Kabul edecek olursa, sarf akti bozulmuş olur. Bahır.



TENBİH: Sarf bedelinin. ikale meclisinde kabzedilmesi ikalenin sahih olması için şarttır. Sarf aktinin sahih olması için, akit meclisinde karşılıklı bedellerin kabzedilmesi nasıl şart ise, ikalede de aynı şekilde şarttır. Selemin ikalesi, bunun hilafınadır. Aradaki farkı, yukarda yerinde açıkladık. Bahır'da, «Sarf aktinden sonra ikinci bir akit ile birinin zimmetinde borç sabit olsa, bedeli sarf karşılığı razı olsalar da, takas yapılmış olmaz. Bedeli sarf kabzetse, daha sonra bedeli sarfta kabzı nakzedecek bir gerekçe ile kabız bozulmuş olsa sarf akti batıl olur» denmektedir.



Yine birbirlerinden ayrıldıktan sonra sarf bedellerinden birisi başka birisine ait olduğu istihkak yoluyla belirlense, bu müstahik henüz bedel elde iken izacet verir veya helak olduktan sonra parayı veren ona ödese, sarf akti caiz olur. Ama elde mevcut bedeli sarfı geri alsa veya para helak olduktan sonra kabzedene kıymeti ödetse, sarf akti batıl olmuş olur.



«Sahih olan görüşe göre ilh...» Bir rivayete göre aktin meydana gel-mesinin şartıdır, denmiştir. Birinci kavli, Hidaye tarafından benimsenmiş bir kavildir. Hidaye sahibi; «Kabızdan önce birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, sarf akti batıl olur. Eğer akit. münakit olmamış olsaydı, ayrılmakla batıl olması söz konusu olmazdı» der. Miraç'ta da böyle ifade edilmiştir. Bu iki görüş arasındaki fark, şu durumda ortaya çıkar: Sarf olan bölümde, fasit olma olayı gerçekleşirse, sarf olmayan bölümde de akit fasit olmuş olur. Bu da Ebu Hanife'ye göredir. Sahih olan kavle göre ise. fasit olmaz. Fetih.



«İşleme ve kalite bakımından birbirinden farklı olsalar da ilh...» Sanat ve esere itibar edilmemesi, bir kıymet kazanmaması, semen sayılan altın ve gümüşle ilgilidir. Bu kaydın bunlara verilmesi ile şu durum istisna edilir: Mesela; Bakır bir kabı, yine benzeri bir kap ile satsa. biri diğerinden ağır olsa caizdir. Halbuki bakır, vezin ile satılan ribevi mallardandır. Bunun gerekçesi para sayılan altın ve gümüşte vezinin esas alınması nass ile belirlenmiş sanat ile değiştirilemez. Üzerinde sanat eseri de olsa, tab haline de gelse, örfen adedi olarak kabul edilmesi onu vezni olmaktan çıkarmamaktadır. Ama bakır gibi madenlerde örf: onu, vezni olmaktan çıkarır. Adedi olarak satılması. » örf haline gelecek olursa ,örf onu vezin ile satılan mal olmaktan çıkarıp, adedi mallar zümresine ilhak eder. Fetih. Buna göre diğer madeni kapların adedi olarak de-ğilde vezin ile satılması örf olduğu takdirde, birinin diğerine aynı cins olduğu takdirde eşit olarak satılması gerekir. Birinin. diğerinden ağır olması halinde riba gerçekleşir. Zahire.



«Riba babında belirtildiği gibi IIh...» Orada riba, cereyan eden malların kaliteli veya kalitesiz olmaları hükmü değiştirme Riba babında eşittirler ve yine hukuk-u ibadın istisna edildiği meselesi de yukarda geçti. Bu kabilden bir mesele. Zahire'den naklen Bahır'da şöyle ifade edilir: Kendisinde sanat eseri bulunan bir bilezik, birisi tarafında gasbedilse ve istihlak edilse, bunu öderken gümüşten değil, değişik cinsten (altından) kıymeti, sanat eseri ile birlikte takdir edilip. ödetilmesi gerekir. Burada kıymetin kabzedilmesinden önce birbirlerinden ayrılacak olsalar da, caizdir. İmam Züfer'in görüşü, bunun hilafınadır. Çünkü bu bizatihi bir sarf akti değildir. Hükmen bir sarf kabul edilmektedir. Bu da gasıp ile ödeme sorumluluğunun ortaya çıkmış olmasındandır. Dolayısıyla burada kabız gerekmemektedir.



Ayrı cinsten ödetilmesinin gerekliliği ise ribanın gerçekleşmesini önlemek içindir. Çünkü aynı cinsten ödetildiği takdirde sanala da takdir yapılacağından, vezin olarak birisi, diğerinden daha fazla olacaktır Bunun içinde değişik cinsten hem madenin değeri, hem de sonatın değeri nazarıitibare alınarak ödetilmesi daha uygun olmaktadır.



«Karşılıklı kabız, şarttır ilh...» Yani ayrılmadan önce bazı nüshalarda bu kayıt konmuştur. Zahire'den naklen Bahır'da; «Kendisine emanet bırakılan kişi; emanet olan dirhemleri, dinar karşılığı satın alsa ve daha önce elinde bulunan dirhemler için kabzı yenilemese. sarf akti batıldır. Çünkü önceki kabız, ödemeyi gerektiren bir kabız değil satış akti ile olması gereken kabız, ödemeyi gerektiren bir kabızdır. Zayıf olan kabız. kuvvetli olan kabız yerine kaim olamayacağından, burada kabzın yenilenmesi gerekir. Aksi halde sarf aktinde beyan edildiği gibi batıl olur. Gasbedilen paralar, bunun hilafınadır. Çünkü gasıp dolayısıyla ya-pılmış olan kabız, satın almadan dolayı meydana gelen kabız yerine kaim olabilir. Emanet bırakılan dirhemlerin durumu, bunun hilafınadır.



«Altın ve gümüş parayı satsa İlh...» Bu mesele, yukarda «aynı cins olduğu takdirde hem eşit ve hem de kabızın olması gerekir. Aynı cins olmadıkları takdirde. yalnız kabzedilmesi şarttır» meselesinin bir fer'i olarak zikredilir. Bundan da anlaşılan yukarda belirtildiği gibi eşitlik şart değildir. Nakdeyn (altın ve gümüş)le kayıtlaması; gümüşü, fulus para ile değiştirse, bunlardan birinin meclisten ayrılmadan önce kabzedilmesi yeterlidir. Her ikisinin de kabzedilmesi gerekmez. Bahır. Nehir'de Kariu'l Hidaye'nin Fetava'sından naklen, «onlardan birinin tecil edilip, diğerinin kabzedilmesi, sahih ve yeterli değildir» denir. Daha sonra Nehir'de buna cevap verilerek caiz olduğu hükmü benimsenmiştir. Bu hususu, riba babında açıklarken orada bununda, «iki kavilden biri» olduğunu Musannıf'ın «fulus parayı, kendi cinsinden fulus paraya satsa veya dirhem karşılığı satsa, bunlardan birinin kabzedilmesi yeterlidir» meselesini izah ederken söyledik.



«Birinin, diğeri ile İlh...» Yani altının, gümüşle değiştirilmesi ifadesiyle (mesela; altının altınla tahmini olarak satılması halinde meclisten ayrılmadan eşit olduktan kesin olarak bilinmediği takdirde sahih ve caiz olmayacağı) meselesinden sakınılmıştır.



«Tahmini olarak, götürü usulü ilh...» Yani miktarı bilinmeden veya birisi diğerinden fazla olacak olsa da sahihtir. Çünkü değişik cinslerde. eşitlik şartı yoktur. Eşitlik şart olmadığından; akit, kabzın gerçekleşmesi ile sahih olmaktadır. Yani altın gümüşle değiştirildiğinde, her İkisinin miktarının belirlenmesinin şart olmadığı gibi birinin diğerinden fazla olması halinde de akit sahîhtir. Ancak meclisten ayrılmadan önce, her iki bedelinde kabzedilmesi şarttır.



«İvaz olan her iki çeşit para, taayyun etmemektedir ilh...» Bilhassa sarf bahsinde akit sahih olarak devam ettiği müddetçe durumun böyle olduğuna yer verilir. Ama fasit olacak olursa, fasıl olun akitlerde sahih olan görüşe göre paranın da taayyun ettiği kabul edilir. Eşbah'ta bu şekilde izah edilen bu meseleye. bey'i fasitin son bölümlerinde taayyun eden paralar kısmında yer verildi.



«Karşılıklı borç alsalar İlh...» Meselenin sureti şu şekildedir; «Birisi; diğerine, «şu dirhemi. sana bir dirhem karşılığı sattım» dese, karşı tarafta bunu 'kabul etse ve onların yanında o an için dirhem diye bir şey bulunmasa, her birisi, bir üçüncü şahıstan birer dirhem borç alarak birbirlerine teslim ederek ayrılmadan kabzı gerçekleştirseler. sahih olur. Yine «Şu dirhemi, şu dirheme sattım» derse ve dirhemleri bir kenara bırakıp teslimden önce başka dirhemleri karşılıklı birbirine ayrılmadan önce teslim etseler. yine akit sahihtir».



Bir benzeri mesele de Dürer'de şöyle izah edilir: Her iki bedel müstahik tarafından istihkak yoluyla kendisine bit olduğu belirlense ve akitlerden her biri, arkadaşına istihkak edilme bedeli yerine aynı cinsten bir dirhem verdiği takdirde akit caiz olur. Bu da paranın taayyun etmediğinin bir örneğidir.



«Sarf akti, fasit olar ilh...» Yani sarf akti esnasında süre ve muhayyerlik şartı, akti aslından ifsat etmiş olur. Çünkü bu tür fasit olma olayları, Muhit ve Şurunbulaliye'de belirtildiği gibi aktin içinde mevcut kabul edilir.



«Kabzın gerçekleşmemesinden ötürü ilh...» Çünkü muhayyerlik şartı kabız, istihkakına mani bir durumdur. Yani şart devam ettiği müddetçe, kabız gerçekleşmemektedir. Çünkü kabza nak kazanmak, mülkiyet üzerine bina edilen bir husustur. Muhayyerlik ise, mülkiyete mani bir durum meydana getirmekte süre tanımak ise vacip olan kabza mani teşkil etmektedir. Dürer.



«Meclis İçerisinde süre ve muhayyerliğin iskat edilmesi halinde sa-hihtir ilh...» Fetih ve diğer kitaplarda böyle ifade edilmektedir. Ancak bunun. zahirinden. meclis içerisinde karşılıklı bedelleri nakden ödetmek ile ancak süre ve muhayyerliğin düşürülmesi kasdedilmektedir. Mücerret sözle, «iskat ettik» demeleri, yeterli değildir. Hem sözle söylemeleri beni de fiilen yapmaları gerekmez. Çünkü burada önemli olan. fiilen iskat etmeleridir ki zaten karşılıklı bedelleri birbirlerine ödemeleriyle, muhayyerlik ve süre kendiliğinden düşmüş olur. Kuhistani'de şöyle bir ifadeye rastladım: Karşılıklı kabız gerçekleşmeden ayrılsalar veya bir süre tayin etmiş olarak veya muhayyerlik şartı ileri sürerek birbirinden ayrılsalar, satış akti fasittir Ama ayrılmadan önce karşılıklı kabzedecek olurlarsa, bütün bu yukarıdaki suretlerde akit, sahih bir akte dönüşmüş olur. Benzeri ifade, Tatarhaniye'de de mevcuttur.



«Mani olan durum, zail olmuş olduğundan İlh...» Çünkü mani ger-çekleşmeden zail olduğu takdirde yok hükmünde sayılır. Dürer.



«Para olanda değil, külçe veya kalp olanda ilh...» Para olanda da kusur muhayyerliğinin bulunabileceği. musannıfın biraz sonra bahsedeceği meselede de yer olacaktır. Yani paranın bir kısmı kalp çıkacak olursa meselesinde izah edilecektir. Bahır'da; «Kusur muhayyerliği parada da sabittir ama görme muhayyerliği ise, deyn sayılan parada değil, ayın sayılan diğer kalp ve külçelerde sabit olur» denmektedir. Fetih'te ise; «Dirhem ve dinarlarda görme muhayyerliği yoktur. Çünkü akit, bunların ifadesi ile münfesih olmaz. Akit, bizatihi onlara değil. benzerleri üzerine vaki olmuştur. Ziynet eşyası olan veya külçe halinde olan altın ve gümüşler. bunun hilafınadır. Çünkü onların iadesi ile akit bozulur. Bunlar akitde belirlemekle belirlenmiş (taayyün etmiş) olmaktadırlar» denir. Buna göre Musannıfın şöyle demesi daha uygun olurdu: «Külçe ve işlenmiş olanlarda görme ve kusur muhayyerliği vardır. Paralarda ise görme muhayyerliği yoktur.»



METİN



FER'İ MESELE : Akitten sonra da koşulsa fasit şart Ebu Hanife'ye göre aktin aslına iltihak eder. Ebu Yusuf'la İmam Muhammed'e göre ise iltihak etmez. Nehir. Sarf aktinde kabzedilen bedellerden birinin bir kısmı kalp çıkacak olur ve geri iade edilirse, ancak onun karşılığı olan miktarda sarf akti bozulmuş olur. Sarfın bedeli olan miktarda, kabzetmeden önce tasarruf sahih değildir. Çünkü kabzı kul hakkı olarak değil, şari'in hakkı olarak sabit olmuştur. Hiçbir surette bu şarttan vazgeçilemez. Dirhemler karşılığı dinar satsa ve o alacağı dirhemler karşılığı kabzetmeden önce mesela; onlarla bir kumaş satın olsa, bu kumaş satışı fasit olur. Sarf akti ise sahih olarak devam eder.



Bir kimse, boğazında bin dirhem kıymetinde gümüş kolyesi olan ve kendisi de bin dirhem karşılığı olan bir cariyeyi, ikibine satsa; burada cariyenin boğazındaki gümüş kolyenin ve cariyenin ayrı ayrı kıymetlerinin belirtilmesi alınacak bedelden her birinin ayrı ayrı değerlerini belirlemek veya alınacak paranın o kolyenin cinsinden olmadığını beyan etmek içindir.



Aynı cinsten olacak olursa kolye karşılığı olanda itibar kıymetine göre değil, veznine göredir. O miktarda (vezinde) olan para; kolye karşılığı. geri kalanda cariyenin karşılığı olur. Bu iki bine satılan cariye için paranın bini peşin olarak ödenirse veya ikibine satar, bini peşin, bini de vadeli derse veya elli dirhem ağırlığında gümüş kakmalı bir kılıcı yüz liraya satar, kakma gümüşün zarar vermeden kılıçtan Çıkarılması mümkün ise ve yüzden ellisini peşin ödemiş ise. bütün bu meselelerde peşin ödenenler, gümüşün karşılığı olarak ödenmiş sayılır. Hatta hiçbir şey söylemeden paranın verilmesi halinde veya ikisinin karşılığı olarak, «şunu al» dese, hüküm yine aynıdır. Çünkü yapılan akitten maksat, caiz bir akit olmasıdır. Caiz olması da bu şekilde hamledilmesine bağlıdır. Keza, «şu önden verilen miktar, kılıcın karşılığıdır» derse, yine durum aynıdır. Çünkü kılıçla birlikte olan o gümüş maden. kılınca tabi olması itibariyle, bu isim dahilinde müteala edilmektedir. Ama «bu verdiğim özellikle kılıçtaki metal karşılığıdır» diyecek olursa, akit fasit olur. Çünkü bu durumda sahih olma ihtimali ortadan kalkmış olmaktadır.



Yine bu durumda hiçbir kabız söz konusu olmaksızın. meclisten ayrılacak olurlarsa gümüş karşılığı olan miktar da akit batıl olmuş. kılıcın demiri (metali) karşılığı olan bölümde ise akit sahih kabul edilmiştir. Bu da gümüş olan bölümün zararsız çıkarılması ve diğer beraberinde satılandan kolayca ayrılması mümkün olduğu takdirde böyledir. Mesela Cariyenin boğazındaki kolyede olduğu gibi ama kolay çıkarılması mümkün olmayacak olursa o zaman akit tümünde batıl olur.



Burada esas mesele şudur: Ne zaman bedel olarak verilen para, kendi cinsinden olmayan başka bir madenle aynı cins karışımı olan bir mal karşılığı olacak olursa, ki bu da gümüş kakmalı, gümüş kaplamalı veya gümüş halkalarla süslenmiş bir kap olduğu takdirdedir ki ödenen bedelin aradaki aynı cins madenden fazla olması aktin sahih olması için şarttır. Eşit veya daha az veyahutta miktarı belli olmayacak olursa, akit batıldır. Ama değişik cins madenle (altın para gümüş kakmalı bir kılıç veya bir kapla) değiştirilecek olursa burada bulunması gereken şart, yalnız karşılıklı kabzetmeleridir. Birinin diğerinden fazla olması, caizdir.



İZAH



«Şartı fasit ilh...» Bahır isimli eserde, «aynı cins madenin birbiriyle sarf olarak satılması veya değiştirilmesi halinde alan ve satan kabzedip meclisten ayrıldıktan sonra birisi diğerine vermek üzere bir miktar bir şey artıracak olursa veya ondan bir miktar indirecek olursa, karşı tarafta bunu kabul ettiği takdirde Ebu Hanife'ye göre satış akti fasit olur. Ebu Yusuf'a göre bu artırma ile indirme batıl, sarf akti ise sahihtir. İmam Muhammed'e göre artırma batıl indirme caizdir. Çünkü müstakil bir hibe mesabesindedir.



İhtilafın esası, üç İmamın akitten sonra şart koşulan fasit bir şartın, akti etkileyip etkilemeyeceği (aslına iltihak edip edemeyeceği) konusundaki ihtilaflarından kaynaklanmaktadır. Ancak İmam Muhammed, artırma ile indirme orasında fark olduğunu söylemiştir. Sarf aktinde yapılan bu artırma veya indirme, aynı cinsden olmayıp ayrı cinslerden olduğu takdirde ittifakla caizdir. Bunun da şartı ayrılmadan önce o fazlalığın kabzedilmesidir.» denir. Bu konuda yeterli bilgi için riba babının ilk bölümlerine bakılabilir.



«Ancak o miktarda şart akti bozulmuş olur ilh...» Yani geri verilen miktarın karşılığı olanda sarf akti bozulmuş olur. Diğer bölümde ise akit sahih olarak devam eder. Çünkü iade edilen miktarda teslim veya kabız olayı gerçekleşmemiş olmaktadır. Diğer bölümde ise bu durum varit değildir. Dürer. Hakimin Kafi isimli eserinde; «Bir dinar karşılığı on dirhem satın alsa, karşılıklı kabız etseler, o on dirhem içerisinde bir dirhem, değişik bir maden (suttuka veya kurşun) olsa, eğer henüz meclisten ayrılmamışlar ise, onu değiştirebilir. Ama ayrılmışlarsa, kusurluyu iade eder. O zamanda dinarda da ödediği dokuz dirhem karşılığı olan onda dokuzu olanın, geri aldığı miktar karşılığı olan onda bir de, dinar verenin olduğundan iki taraf dinarda ortak olmuş olurlar. Bu da sanki on dirhem yerine dokuz dirhem vererek birbirinden ayrılmış olmaları meselesine benzemektedir. Bunun gereği de ayrıldıktan sonra, değiştirmenin kusurlu yerine yenisini vermenin sahih olmayacağı istikametindedir» denir.



«Sarf bedelinde kabızdan önce tasarruf, sahih değildir ilh...» Hibe, sadaka veya satış yoluyla da olsa durum aynıdır; Hatta o miktarı, karşı tarafahibe etse veya sadaka olarak verse veya o miktardan onu tamam ibra etse, karşı tarafta kabul edecek olursa, sarf akti batıl olur. Kabul etmediği takdirde sarf akti devam eder. Çünkü İbra ve benzeri hususlar. aktin fesh edilmesinin sebebidir. Dolayısıyla akti feshetmede tek taraflı davranmak ve bilhassa sahih olarak meydana gelmiş bir akti tek taraflı bozma. kimsenin yetkisinde değildir. Fetih. Burada musannıfın tasarruf ile kayıtlaması kabızdan önce o miktarı başka bir miktar ile değiştirmesinin sahih olacağını belirtmek içindir.



«Kumaştaki satış akti, fasittir ilh...» Çünkü caiz olsaydı. Şari'in hakkı olan kabzetme hakkı da sakıt olacaktı. Bu daı âkitlerin iskatı ile sakıt olmayacak haklardandır. Fetih. İmam Zufer'e göre satış akti sahihtir. Çünkü paranın paraya satılması halinde bedel olan miktar sarf bedeli olarak henüz taayyün etmemiştir. Zira nakit para tayin ile taayyün etmemektedir. Bu görüş, Fethü'l Kadir müellifi Kemal İbn-i Hümam tarafından da kuvvetli görülerek benimsenmiş ve delillerle takviye edilmiştir. Bahır müellifi, bu konuda Nehir'de yapılan aynı itirazla Fethü'l Kadir müellifinin bu tercihine ve Fetih'deki ifadeye başka bir cevap vermeye çalışmıştır. Ayrıca bu satış aktinin mutlak bir şekilde fasit olduğunu da ifade etmiş, bununla da (gerek karşı taraftan ve gerekse üçüncü bir kişiden satın alsın fasit olmanın) her iki hale de şamil olacağını ifade etmek istemiştir. Nitekim Kafi'de de mesele bu şekilde ifade edilmiştir.



«Sarf akti, eski hali üzere devam eder ilh...» Karşılıklı akit yapmış olduğu kişiden, onun bedeli olanı kabzeder. Bu da ibra etme veya hibe etme olayının. kabulden sonraki durumuna muhaliftir. Çünkü ibra ve hibe aktini kabul etmekle sarf akti yukarda da belirtildiği gibi batıl olmaktadır



«Bir cariye satarsa ilh...» Bu meselelerin, özeti şudur: Altın ve gümüşle birlikte olan bir malın yine altın veya gümüş paralarla satın alınması hali, meseleyi sarf olmaktan çıkaramaz. Yine de sarf akti sayılır.



«Kıymeti bin lira olan bir kolye ilh...» Cariyenin boğazındaki kolye ile eşit kıymetlerde olması şart değildir. Para ile aynı cins karışımı bir maden satın alındığı takdirde durum yine aynıdır. Bu durumda verilen bedelin. diğer madenle birlikte olan aynı cins madenden, fazla olması şarttır. Müellif bu ifadesi yerine «boğazında bin dirhem ağırlığında gümüş kolyesi bulunan bir cariyeyi bin yüz dirheme satsa» deseydi. daha uygun olurdu. Nehir.



«Burada ikisinin kıymetini de zikretmesi ilh...» Bu ifade ile Zeylai'nin yapmış olduğu itiraza işaret etmek istenmiştir. Ki İmam Zeylai, bu tür ifade de, bir müsamaha olduğunu söylemiştir. Çünkü her ikisi içinde. kıymet ifadesi kullanılmıştır. Halbuki kolyede itibar kıymete değil, onun miktarınadır. Aynı cins madenle karşılaştırıldığında itibar; veznedir. kıymete değildir. Ve yine cariyenin kıymetini açıklamasına da gerek yoktu. Çünkü kolyenin karşılığı olan miktar, kolye miktarına karşılıktır. Geri kalan miktar ise, cariyenin karşılığı olarak bilinmektedir.



Bu miktarın az veya çok olması. durumu değiştirmez. Bunun içinde kıymetinin belirlenmesinde bir fayda mülahaza edilmemektedir. Ancak denebilir ki verilen para kolyenin değişik bir cinsi olursa ki kolye gümüş olur, verilen para altın veya aksi olacak olursa o zaman, kıymetinin belirlenmesi bir fayda sağlar. Çünkü bedel olarak verilen, her ikisinin kıymetine karşı taksim edilmiş olur. Bununla do şu husus açıklığa kavuşmuş olmaktadır: şarih'in kolyeyi, «gümüş» ile kayıtlaması ifadenin siyakına uygun düşmemektedir. Sebebi ise şudur: Aynı cinsten olduğu takdirde «kolyenin karşılığı şu kadar» ve «cariyenin karşılığı şu kadar» demeye gerek yoktur. Çünkü kolyedeki vezin miktarı para, onun mukabili olmuş olur. Geri kolan miktar, cariyeye karşılık kabul edilir. Biraz evvel belirttiğimiz gibi altınla gümüş olmaları halinde, kıymet ifadesi, bir mana taşır.



Yine şarihin, «kolye madeninin değişik bir şekil, başka bir maden olacak olursa» ifadesi, bu verilene ters düşer. Burada da musannıf, Ayni'yi takip etmektedir. Doğrusu, «kolye madeninin para cinsinden başka bir cins olacak olursa» demesiydi. Böylece de Zeylai'nin vermiş olduğu cevaba, tamamen uygun düşerdi. Çünkü verilen paranın her ikisine taksim edilmesi, cinslerin değişik olması halinde mümkündür. Bütün bu yorumlardan sonra Tahtavi'nin dediği gibi cins değişikliğinde yine kıymete itibar yoktur. Çünkü cinslerin değişik olması halinde de, kıymet önemli değildir. önemli olan karşılıklı kabzın gerçekleşmesidir. İşte gelecek mesele de. bunun için va'z edilmiştir.



Menih isimli eserde; «işlenmiş bir durumda veya külce halinde veya başka bir maden üzerine geçirilmiş olarak altın, gümüş ile satılacak olursa miktarının bilinmesi şort değildir. Eşit midir. değil midir tereddüdüne de gerek yoktur. Çünkü burada önemli olan mecliste kabzın karşılıklı gerçekleşmesidir. Ama altın karşılığı satılacak olursa. o takdirde miktarının bilinmesi şarttır» denmektedir.



Ben derim ki: Buna şöyle bir cevapta verilebilir: Burada kıymetin beyan edilmesi bir fayda sağlayabilir. Cinsler değişik olsa da durum böyledir. Şöyle ki; cariyenin boğazındaki kolye veya cariyenin kendisi, istihkak yoluyla elinden alındığı takdirde, geri kalan bölümde aktin devam etmesi için kıymetin bilinmesinde yarar olabilir



«Bin peşin, bin vadeli ilh...» Burada bir miktarın vadeli olması şeklinde bir kayıt konmuştur. Çünkü tümünü vadeli olarak satacak olursa, Ebu Hanife'ye göre akit tümünde fasit olmuş olur. Sahibeyn'e göre, fasit olma olayı. ancak para ile aynı olan kolye de gerçekleşir. Ama cariye de akit devam eder. Meselenin tamamı. Bahır'dadır. Dürer'de ise, «tamamının ertelenmiş olması halinde önden ödenen bin kolye karşılığı kabul edilir» denir. Bu ifadeye Şurunbulaliye'de itiraz edilerek Ebu Hanife'nin kavline göre «Akit, aslında fasittir. Dolayısıyla fasit olan bu akitte, bin liranın ödenmesiyle aktin sahih olduğuna hükmedilemez» denmiştir. Buna cevap olarak şöyle denebilir: Ayrılmadan önce, sarf akti sayılan miktar ödenecek olursa. fasit şartın zail olması nedeniyle, akit caiz olmaya dönüşür. Çünkü henüz ayrılmadıkları için fasit olma olayı tamamen kesinleşmiş ve tekarrur etmiş sayılmaz. Nitekim yukarda sürenin şart koşulması bahsinde bununla ilgili meseleler açıklandı.



«Eğer zararsız çıkarılması mümkünse ilh...» Kenz isimli eserde olduğu gibi uygun olan, bu ifadeye yer verilmemesidir. Musannıf, bu ifade, Vikaye ve Dürer isimli eserlerde zikredildiğinden onlara uyarak burada zikretmiştir. Azmiye ve diğer bazı eserlerde, Vikaye ve Dürer sahiplerine de itiraz edilmiş ve bilhassa bu meseleyle ilgili olarak, «böyle bir şartın, koşulmasının bir manası yoktur. Çünkü akit, tümünde sahih olmuştur.» denmiştir. Bu itiraza «zarar vererek ayrılması mümkün olsa da durum aynıdır» diyerek cevap verilmiştir. Evet, bu ifadeyi metinde «kabızdan evvel ayrılırlarsa» dan sonra getirseydi, yerinde olduğu için itiraza mahal kalmazdı.



«Ellisini peşin öderse ilh...» Geri kolan ellinin borç veya vadeli olması, durumu değiştirmemektedir. Tahtavi. Zira burada önemli olan, aynı cins maden karşılığı verilen paranın, vezin olarak ona eşit olması o miktarda sarf aktinin sahih olması için şarttır.



«Caiz olmasını sağlamak için ilh ...» Çünkü alışveriş yapanların, alışverişe yönelmelerinden maksat onun sahih bir şekilde gerçekleşmesini arzulamalarıdır. Akit sahih olmazsa ondan istenen maksatta tamamlanamaz. Bunun içinde onların bu hali göz önünde bulundurularak caiz olma suretine hamledilmesi ve bu şekilde ifade edilmesi uygun görülmüş-tür. Yine bu görüşle, bu şekilde amel edilmesi, vaciptir. Ancak bunun aksini sarih bir ifade ile söyleyecek olursa ilerde geleceği gibi durum değişik olmaktadır. Hatta: «Bunu, ikisinin bedeli olarak al» demesi halinde, durum yine değişmemektedir. Çünkü buradaki ikisinden maksat, kendi cinsinden olan madendir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de tatlı ve tuzlu sulardan inci ve mercanın çıkarıldığı beyan edilmiştir. Bunlardan ancak tuzlu olan sulardan çıkarılmış olanı kasdedilmektedir. Yine Kur'an-ı Kerim'de cinlerle insanlara hitap eden Cenab-ı Hakk'ın, «Ey cin ve ins topluluğu, sizlere, sizlerden peygamberler gelmedi mi?» buyurmasından anlaşılıyor ki. Peygamberler yalnız insanlardan geldiğine göre «sizlerden» ifadesiyle de yalnız insanlar kasdedilmektedir.



Yine Kur'an-ı Kerim'de Hazreti Musa ile beraberindeki gencin yolculukları anlatılırken, «balıklarını unuttular» şeklinde ifade buyurulmuştur. Halbuki buradaki «balık» Hazreti Musa'nın idi. Cenab-ı Peygamber (s.a.v.), «Sizler iki kişi olarak yola çıktığınız zaman, ezan okuyun, ikamet edin» buyurmuştur. O'nun bu hadisinden, her ikisinin ezan okuması ve her ikisinin de ikamet etmesi düşünülemez. Ancak, «İkinizden biri ezan okusun ve ikinizden biri ikamet etsin» denmek istenmiştir. Meselenin tamamı Fetih'tedir.



«Çünkü kılıç ismi, süsüyle birlikte demire verilen isimdir ilh...» Bu konuda Zeylai'nin ibaresi şöyledir: «Süsle birlikte demir madeni, kılıcı meydana getirmektedir» Bunlarla da şu mesele açıklığa kavuşur. Bilhassa boynunda kolyesi olan cariye meselesinde, «şunu yalnız cariyenin karşılığı, al» diyecek olursa satış akti fasit olur. Bu ifade Nehir sahibi tarafından sarîh bir şekilde ifade edilmektedir.



«Özellikle kılıcın karşılığıdır» diyecek olursa, satış akti fasit olur ilh...» «önden vermiş olduğum miktar. özellikle kılıcın karşılığıdır» diyecek olursa durum böyledir. Mebsut'un bu konudaki ifadesi şöyledir: «Zinet konusunda satış akti bozulmuş olur.» Buna göre kılıçta akit sahih, ziynette ise fasittir. Uygun olan, «sarf akti, fasit olur» denmesi idi. Ancak bu ifadenin, süs olan kıymetli madenin zarar vermeden çıkarıl-ması mümkün olması haline hamledilmesi gerekir. Zira ' teslimi o zaman mümkün olmaktadır. Bu şekil ifade ile de Zeylai, Mebsut'taki iade ile Muhit'teki ifade arasını telif etmiş ve demiştir ki; «şu önden verilen parayı özellikle kılıcın demir madeni karşılığı al» dese, bakılır. Eğer kıymetli maden, demirden zararsız ayrılması mümkün olmayacak olursa. verilen miktarın o maden karşılığı ve aktin sarf olması sağlanmış olur. Buna göre de diğerinin parası ertelenmiş sayılır.



Böylece her iki aktin sahih olması temin edilmiş olur. Çünkü akit yapanların bu akitten maksatları aktin sahih olmasıdır. Bu da verilen paranın sarf bölümüne hamledilmesiyle mümkündür. Satış aktinin sahih olmasını sağlamak için, böyle bir tefsire ihtiyaç duyduk ve bu sonuca vardık» İki görüş arasında böyle bir uzlaştırma yerinde bir uzlaştırmadır. Çünkü «demir madeninin karşılığıdır» denmesine rağmen verilen paranın ondan kolayca ayrılmayan değerli madene karşılık sayılmasıyla hem sarf, hem de diğer madendeki satış sahih olacağına göre, verilen paranın tümü «kılıç karşılığıdır.» denmesi halinde aktin her ikisine de sahih olması pürüzsüzdür. Çünkü maden demek olan «Nasi» kelimesi, kılıç demek olan ve her iki madeni de içine alan «seyf» kelimesinden özeldir. Bununla da Bahır'daki itiraz bertaraf edilmiş olur. Her ne kadar Zeylai'nin ifadelerine başka acıdan itiraz edilebilse de konumuz dışıdır. Bunları da biz Bahır üzerine yazmış olduğumuz haşiye ve talikte açıkladık. Oraya bakılabilir.



TENBİH: Burada «önceden verilen miktarın yarısının kıymetli madenin karşılığı, diğer yansının da kılıcın demir madeni karşılığıdır» denmesi halinde alınan miktarın, «kıymetli madenin bedeli olarak kabzedilmesi» şeklinde müteala edilmesi gerekir. Nitekim Zeylai'de de böyle ifade edilmiştir. Bunun zahirinde anlaşılan, zararsız ayrılması mümkün olmadığı haline hamledilmesi gerekeceğidir. Mümkün olduğu takdirde, o kıymetli madenin yarısında sarf akti fasit olmuş olur. Bu duruma, Hakimin Kafi isimli eserindeki şu ifade delâlet etmektedir: «On dirhem ağırlığında bir bilezik ve bir elbise, birlikte yirmi dirheme satılsa ve bunun on dirhemi peşin olarak ödense ve «bu on dirhemin yarısı bileziğin diğer yarısı da elbisenin karşılığıdır» dense. daha sonra birbirlerinden ayrılsalar. bilezik ve elbise kabzedilse, satış akti bileziğin yansında bozulmuş olur. Ama «kılıçta yarısı ziynetin. diğer bir yarısı da kılıcın demir madeninin karşılığıdır» dense, daha sonra ayrılsalar, akit fasit olmaz.» Bu konuda Bahır üzerine yapmış olduğumuz talike bakılması, meselenin daha iyi anlaşılmasına ışık tutacaktır.



«Kılıçta akit, sahihtir İIh...» Çünkü kılıcın, demir madeni karşılığı olan bölümde, bedelin mecliste kabzedilmesi şartı yoktur. Nehir.



«Cariyenin boğazındaki gerdanlık gibi ilh...» Burada uygun olan, bo-ğazında gerdanlığı, bulunan cariye meselesi gibi demesidir. Çünkü kılıcın, demirmadeninin kıymetli madenden zarar vermeksizin ayrılması halinde ayrı ayrı teslimine muktedir olması bakımından cariyenin boğazındaki kolye ile birlikte satılmasına bu şekli ile benzemektedir.



«Aslen akit, batıl olur ilh...» «Hem kıymetli madende ve hem de kılıcın demir madeni karşılığında akit. batıl olur. Çünkü zararsız kılıcın demir madenini teslim-etmek. mümkün değildir. Nitekim tavandaki bir kirişin satılması meselesinde olduğu gibi. Nehir.



TETİMME: Hakim, Kafi isimli eserinde; «Bir kimse, gümüş suyuna batırılmış bir gem'i yine gümüş para karşılığında satın alsa, paralar gem'ideki gümüşten fazla olsa, az olsa akit, sahih ve caizdir. Çünkü gümüş suyuna batırılmış olan bu gemdeki gümüşlerin çıkarılması mümkün olmaz. Çıkarıldığı takdirde, bile kendisinden faydalanılması mümkün değildir. Yine gümüş veya altın suyu ile süslenmiş bir evi, vadeli olarak satın alacak olursa, caizdir. Her ne kadar bunun tavanındaki süslemeler altın suyu ile yapılmış olsa ve aradaki altınlar ödenen paradaki altınlardan çok da olsa, durum aynıdır. Çünkü kazınan o madenlerin, altın olarak satılması müstakilen caiz değildir» der. Hayreddin-i Remli, bir benzeri ifadeyi, Muhit isimli eserden nakleder.



Ben derim ki: Bu meselenin. evin tavanındaki veya duvarlarındaki altın ve gümüşlerin ödenen paradan çok olmaması şartı ile takyid edilmesi gerekir. Çok olduğu takdirde ki onu ateşe arzedilerek ondan çıkarılması halinde ve tartıya konduğunda fazla olduğu görülebilir. Bunun «nazarı itibare alınması gerekir» diyen kimseyi görmememe rağmen itibara değer bir husustur. Riayet edilmesi gerekir. Ancak bu konuda Şafii mezhebinde benzer bir ifadeye rastladım. Mezhebimizin kaideleri de benzeri ifadelerle doludur. Buna dikkat edilmesi gerekir.



«Burada asıl olan ilh...» Bununla şu hususa dikkat çekilmek istenmiştir. Şöyle ki: Paranın kap veya kınındaki değerli madenden fazla olması halinde akit karşılığı olan da sarf paradan geri kalan fazlalığın da kılıcın veya kabın karşılığı olarak kabul edilir. Eğer böyle bir durum olmayacak olursa satış akti batıldır. Ancak ödenen paranın, o kap veya kılıçtaki değerli madenden başka bir cins olması halinde akit sahih olur.



Para; gümüş, o altın veya para; altın, o gümüş olursa, satış akti yapılsa az olsun, çok olsun, sahihtir. Çünkü bu durumda birinin, diğerinden fazla olması caizdir. Yalnız o değerli maden karşılığı, belirli bir miktarın peşin olarak kabzedilmesi şarttır. Verilen az olsun, çok olsun o değerli maden karşılığı ödenmeyen miktar ise, kılıcın demir madem karşılığı olarak kabul edilmelidir. Aktin sahih olması da bunu gerektirir. Aksi halde o maden karşılığı kabız olmadan ayrılmaları halinde, aktin fasit olması gerekir. Bu değerli madenin de çıkarılması mümkün olmayacak olursa, fesadın diğerine de sirayet etmesi söz konusu olabilir.



«Mufaddad ve müzerkeş gibi ilh...» Mufaddad; gümüş kakmalı veya kendisine gümüş kaplama yapılmış bir şey demektir. Ağaçtan bir eğer ucunun gümüşle kaplanması gibi. Müzerkeş ise; örften altın veya gümüş ipliklerle süslenmiş şey demektir. Bahır'da bu şekilde ifade edilmiş-tir. Kılıcın süsü ise, bu şekilde olmayan duruma itlak olunur. Şapka gibi giydirilmesi veya madenin içine kakma olarak gümüşün yerleştirilmesi gibi. Yukarda beyan edildiği gibi suya batırılmış olması hali, bunun dışındadır.



TENBİH : Elbisede olan altın ve gümüş çizgilerin hükmüne temas edilmedi. Zahire'de; «Bu konuda altın süsler içinde bulunan dokunmuş bir kumaşın halis altınla satılması halinde itibar dediğimiz hususun bulunması şarttır. Ki o da bedel olarak ödenen halis altının, elbisedeki altından fazla olmasıdır. Halbuki böyle bir itibara gerek duymaksızın aktin caiz olması gerekir. Çünkü elbise içerisine iplik şeklinde sokulmuş ve dokunmuş olanın, vezni olmaktan çıktığı bir vakıadır. Bunun içinde elbise içerisindeki gümüş ve altın iplikler, tartı ile satılmamaktadır. Ancak nass (hadis) ile, bunların vezni olmasının beyanı, bunun ribevi mal olmaktan çıkmadığına delildir» Konuya devamla; «Münteka'da, tavandaki altının itibar yoluyla satılıp satılmaması konusunda iki rivayet vardır. Elbisedeki çizgiler ise, itibara tabi değildir» denilmektedir.



Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'tan bir rivayete göre onun da. itibar yoluyla değerlendirilmesi gerekir. Tatarhaniye'de Gıyasiye isimli eserden naklen, «Tavanı altınla kaplanmış veya süslenmiş bir evin altınla satılması halinde bir rivayete göre itibar durumu. nazarı itibare alınmayacak olursa, caiz değildir. Çünkü tavandaki altın, tabana tabi sayılmamaktadır. Elbisedeki çizgiler ise, bunun hilafınadır. ibrişimdeki çizgiler de bunun hilafınadır. Çünkü bu çizgiler. kumaşa tabi olduğundan itibar yolu ile değerlendirilmesi gerekmez. Yani oradaki altın ve gümüşü nazarı itibare alarak verilen miktarın ondan çok olması şartı burada gerekli değildir. Bu talilin zahirinden de anlaşıldığına göre tavandaki altın, altın suyu olması halinde böyledir. Nitekim bu söylediklerimize Kafi'den nakledilen şu ifade açıkça delildir: Altın veya gümüş suyuna batırılmış olanların sökülüp çıkarılması mümkün olmadığı için, muteber değildir. Tavanın altın veya gümüş suyu ile iştenmiş olması halinde de durumun aynı olması gerekir» denir. Hindiye'de Mühit isimli eserden naklen: «Duvar ve tavanında altın veya gümüş madeninden ince de olsa kaplamalar olan bir evin satılmasında altın ve gümüş kakmalı kılıcın satılmasındaki durum nazarı itibare alınarak satış aktine hüküm verilmektedir» denmektedir. Yani aynı cins maden para ile satıldığı takdirde paranın duvar ve tavandakinden çok olması. değişik olduğu takdirde bir miktarın peşin olarak ödenmesi şarttır.



Netice olarak, gümüş veya altın ipliklerle dokunan kumaşta rivayet birdir. Değişik rivayetler ise, tavandaki altın ve elbisedeki çizgi mesabesinde olanlardadır. Bundan da anlaşıldığına göre altın. eğer bizatihi kaim müstakil bir madde olabiliyor ise, satış aktinde altın çiviler ve benzeri altın kaplamalar halinde duvarda ve tavanda olacak olursa, cariyenin boğazındaki kolye ile kılıçtaki kakma maden nazarı itibare alınarak bunun hükmü belirtilir.



Altın ile dokunanın durumu da böyledir. Çünkü oradaki altın, bizatihi müstakildir. Elbiseye tabi değildir. Kılıçtaki kakma ve cariyenin boğazındaki gerdanlık gibi satışta bizatihi mustakil olarak kabul edilmektedir. Bunun içinde bu şekilde dokunmuş elbise, altın elbise olarak adlandırılır. Ama suya batırılıp çıkarılmış olanın durumu. bunun hilafınadır. Çünkü orada altın bizatihi kaim bir maden değil, mücerret renkten ibarettir.



Elbisedeki çizgilerin durumu da bunun hilafınadır. Zira bu çizgiler, elbiseye tabidir. Bu çizgisi bulunan elbiselere, altın elbise adı verilmemektedir. Yukarda şarih'in söylediği, «kılıçtaki kakma kılıcın madenine tabidir» şeklindeki ifadenin, burada varit olmaması gerekir. Kılıçtaki değerli madenlerin tabi oluş durumu. örf itibariyle tümüne kılıç ismi verilmesindendir. Her acıdan madene tabi olmuş demek değildir. Bu durum kılıcın bizatihi kendisinden olsun veya kınında olsun değişmez. Fakat her halükarda oradaki değerli madenin, bizatihi altın ve gümüş olarak değerlendirilmesi ve satış aktinde müstakil bir mal olarak satılmış olması kastedildiğinden, cariyenin boğazındaki kolye mesabesinde kabul edilmektedir. Elbisedeki çizgiler böyle değildir. Çünkü şarih, bunlara altın olarak değer vermemiş hatta böyle elbisenin kullanılmasına cevaz vermiştir. Burada da dört parmağı aşmaması şartı getirilir. Dört parmağı aştığı takdirde onun da nazarı itibare alınması gerektiği söylenmiştir. Bu konuda söyleyeceklerim bundan ibarettir.



«Karşılıklı kabız şarttır ilh...» Burada fazlalığın tahakkuk etmesi, şart değildir. Yukarda beyan ettiğimiz gibi birisi altın, diğeri ise gümüştür. Birisinin, diğerinden fazla olması halinde salış akti caizdir. Ancak her iki tarafında kabzetmiş olmaları şarttır.



METİN



Gümüş bir kabı, gümüş para veya altınla satacak olursa ve bedelin bir kısmını mecliste peşin olarak ödedikten sonra birbirlerinden ayrılacak olursa, kabzedilen miktar karşılığında sarf akti sahih olmuş olur ve her ikisi de o kapta ortak olmuş olurlar. Çünkü bu, bir sarf aktidir. Müşterinin bu konuda muhayyerliği söz konusu değildir. Burada meydana gelen kusur; parayı ödememesinden dolayı onun tarafından meydana gelmiş olmaktadır. Satın alınan iki köleden birisinin, kabzından önce helak olması durumu, bunun hilafınadır. Bu durumda müşteri muhayyerdir. Çünkü kendi isteğiyle kusur gerçekleşmiş olmamaktadır. Satın alınan bu kabın bir miktarı, başkası tarafından istihkak yoluyla alınacak olursa, geri kalan bölümü de karşılığı olan para ile olma ve geri vermede müşteri muhayyerdir. Bu durumdaki ortaklıktan dolayı meydana gelen kusur, kendi isteği ile olmamaktadır.



Ben derim ki: Bu durumda istihkakın, beyyine ile olması şeklinde takyid ve tahsis edilmesi gerekir. İstihkak suretinin müşterinin ikrarıyla meydana gelmesi halinde, müşteri için muhayyerlik söz konusu değildir. Buna göre müstahik olan o üçüncü kişi, hakimin akti fesh etmesinden daha önce yapılmış olan akti onaylar, ona cevaz verirse akit sahihtir. Hatta bu konuda da ihtilaf söz konusudur. İstihkakın ortaya çıkması halinde satış aktinin o zaman kendiliğinden fesh edilmiş olacağı üzerinde alimler değişik görüşlere sahip olmuşlardır. Zahiru'r Rivaye'de hakim fesh etmedikçe, kendiliğinden bu aktin fesh edilmiş olmaması görüşüne yer verilmiş, sahih olan görüşünde bu olduğu kaydedilmiştir. Fetih.



Bu durumda baiin müşteriden olacağı bedelin tamamı, müstahık olan kişiye aittir. Satıcı müşteriden aldıktan sonra ona teslim eder. Eğer icazet verildikten sonra birbirlerinden ayrılmamışlarsa, bu durumda akti yapan ve satıcı durumunda olan (icazet verenin) vekili mesabesinde olmuştur. Akitle ilgili hükümlerin sorumluluğu icazet verene (onaylayana) değil, akti yapana aittir. Hatta akti yapan kişi. kabızdan önce meclisten ayrılacak olursa. akit batıldır. Müstahik ayrıldığı takdirde akit batıl olmaz. Cevhere. Külçe ve parça halinde bir altın veya gümüş parçayı satsa ve bunun bir miktarı müstahik tarafından alınsa, müşteri geri kalan bölümünü muhayyer olmaksızın değeri ile almak mecburiyetindedir. Çünkü bu durumda bölünüp parçalanması, ona zarar vermemektedir. Bu da istihkakın, kabızdan sonra olması halinde böyledir. Ama kabızdan önce olacak olursa, o zaman müşteri için muhayyerlik vardır. Çünkü bu durumda safka (mal) bölünmüş olmamaktadır. Dinar ve dirhemin durumu da böyledir. Cevhere.



İki dirhemin; bir dinara, iki dinarın; bir dirheme satılması caizdir. Bu durumda altın gümüşe, gümüşte altına karşılık sarf akti yapılmış olur. Burada yalnız kabız şartı söz konusu olmaktadır. Bir ölçek buğday ve bir ölçek arpanın, aynı durumda iki ölçek buğday ve iki ölçek arpaya satılması da bu meselenin benzeridir. Yine onbir dirhemin, bir dinar on dirheme satılması da böyledir. Bir gümüş dirhem ve iki kalp dirhemin, iki sahih ve bir kalp dirheme satılması da sahih ve caizdir. Kalp dirhemden maksat, burada Gulle denilen tüccarın kabul edip Beytülmal'in geri çevirdiği dirhemdir. Çünkü vezin itibariyle aralarında eşitlik söz konusudur. Kalite nazarı itibare alınmamaktadır.



İZAH



«Kabzedilen miktar karşılığı akit sahihtir İlh...» Bu durumda sarfın şartı gerçekleşmiş bulunmaktadır. Nehir.



«Çünkü o, sarftır Ilh...» Bu cümlenin, illet olarak zikredilen şu ifadenin illeti olması mümkündür: Ortaklığın meydana gelmesi, kabzedilemeyen o miktarda aktin batıl olmasını gerektirir. Çünkü sarf akti yalnız kabzedilen miktarda sahihtir. Veya «kabzettiğinde sahihtir» cümlesinin illeti de olabilir. Buna göre bu aktin tamamının sarf olması gerekir. Nite. kim Hidaye'de de böyle açıklanmıştır. Kifaye'de ise şöyle denir: «Şartı bulunan bölümde sahih, bulunmayan bölümde ise batıldır. Bu, boğazında kolyesi olan cariye meselesi ile kakmalı olan gümüş meselelerinin hilafınadır. Çünkü bu meselelerde hem sarf, hem müstakil bir satış akti söz konusudur. Sarfla ilgili bölümün karşılığı ödendiği takdirde tümünde akit sahih olur. Bu, cariye ile kılıç meselesinde böyledir. Ama şerhini yapmakta olduğumuz mesele. bunun hilafınadır. Çünkü bunun tamamı madendir. Aktin tümü, sarf olmaktadır. Karşılığı alınanda, karşılığı bulunduğu için sarf gerçekleşmiş karşılığı alınmayanda sarfın şartı gerçekleşmediği için batıl kabul edilmiştir.



«Kusurlu oluşu, onun katkısıyla meydana geldiği için İlh...» Yani bu kapta ortaklık sebebiyle bir kusurun meydana gelmesi, müşteri tarafındanolduğundan ve onun paranın tümünü birbirlerinden ayrılmadan önce ödememesinden meydana geldiği için muhayyerliği söz konusu değildir. Kölelerden birinin helak olması meselesinde muhayyerdir. Yani geri kalan köleyi alıp olmamakta muhayyerdir. Çünkü bir akitte alınan safka (mal) bölünmüş olmakla beraber bunda müşterinin bir dahli bulunmamaktadır.



«Bir miktarı istihkak yoluyla alınacak olursa ilh...» Bu durumda da paranın tümü karşı taraftan ödenmiş olacak olursa meselenin tasavvuru gerçekleşmiş olur.



«Onun bir müdahalesi olmaksızın kusurun meydana gelmiş olması sebebiyle ilh...» Çünkü ortaklıkla meydana gelmiş olan kusur, baiin yanında iken yapılan satış aktine mukarin olarak bulunmuş, daha sonradan meydana gelmiş bir kusur olmamaktadır. Zira istihkak suretiyle alınması halinde, satıcı satarken onun bir miktarının başkasına ait oluşu ve bu surette de müstahikle müşterinin ortak olması durumu ta akit esnasında mevcut idi ve bu ortaklıkta müşterinin kendi sun'u ile olmadığından müşteri muhayyer kabul edilmektedir.



«Müşterinin İkrarıyla olması halinde böyle değildir İlh...» Yâni müstahik, satılan kabın bir miktarının kendisine ait olduğunu iddia eder, müşteride bunun ona ait olduğunu ikrar ederse, müşteri muhayyer olmaz. Çünkü müşterinin durumu bile bile böyle akte teşebbüs etmesi demek, ortaklığın kendi sun'uyla meydana gelmesi demektir. Diğer bir hususta şudur; yapılan yemin teklifine yemin etmemekle cevap verilmemesi halinde eğer yemin etmeyen satıcı olacak olursa, bu yemin etmeme beyyine mesabesindedir. Eğer müşteri ise (yemin etmemesi) onun ikrarı mesabesinde kabul edilir. Buna göre de müşteri yeminden vazgeçtiği takdirde, satıcısına verdiği parayı geri alma hakkına sahip olmaz. Aynen ikrarda bulunması halinde bu hakkın sabit olmadığı gibi. Nitekim bu konu, ilgili hükümler babında geçmişti.



«Fakihler, bu konuda ihtilaf etmişlerdir ilh...» Burada «mahkemenin istihkak davası açan kişinin lehine karar vermesiyle akit münfesih olun rivayeti Hassaf'ın rivayetidir. «Müşteri satıcısına rucu etmedikçe münfesih olmaz» diyen ikinci bir görüşte mevcuttur. Diğer üçüncü bir görüş de şudur: «İstihkak davası açan malı müşterinin elinden almadıkça, akit fesh edilmiş olmaz. Dördüncü bir görüşe göre müşterinin satıcıya ödemiş olduğu parayı alma ile ilgili mahkemenin kararı sadır olmadıkça alamaz. Hidaye'de, «Zahiru'r Rivaye'de budur» denmektedir. Bununla ilgili hükümleri, İstihkak babının ilk bölümünde zikrettik. Şarih Musannıf'ın ifadesinin Bahır'da Siraç'tan nakledilen «Eğer müstahik lehine mahkeme istihkakla ilgili karar vermeden önce satış aktini onaylarsa» İfadesinden daha güzel olduğuna işaret etmiştir. Çünkü bu ifadesinin mefhumu muhalifi şudur: İstihkak ile hüküm verilmedikten sonra müstahik İcazet hakkına sahip değildir. Sebebi de; mahkemenin karar vermesiyle akit münfesih olmuş olur. Buna göre sonradan verilecek İcazet, muteber sayılmaz. Bu da Hassaf'ın rivayeti olan birinci muayettir. Ki Zahiru'r Rivaye'ye muhaliftir.



«Bu durumda bedel, müstahikkindir ilh...» Çünkü satıcı, müstahik olan kişinin istihkak yoluyla mülkü olduğunu ispatladığı malda fuzuli mesabesindedir. Bu durumda da aktin feshine karar verilmeden Önce sahih olması, esas hak sahibi olan müstahikkin icazetine mütevakkıftır. Onayladığı (İcazet verdiği) takdirde akit geçerli ve para da ona ait olmuş olur.



«Henüz ayrılmamışlarsa ilh...» Yani satıcı ile müşteri birbirlerinden ayrılmamışlarsa, akit caizdir



«İcazetden (onaydan) sonra ilh...» Siraç'tan naklen Bahır'da böyle ifade edilmiştir. Halbuki Siraç isimli eser müellifi İmam Haddadi, ikinci eseri olan Cevhere'de «icazetten önce» demektedir. İmam Haddadi adı gecen Siraç ve Cevhere isimli eserlerinde şöyle der: «Müstahikkin icazet vermesinden önce olan ve satan birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, akit batıldır. Müstahik olan kişi icazetten önce ayrılsa, akli yapan müşteri ve satıcı orada mecliste mevcut olsalar ve birbirlerinden ayrılmasalar, akit sahihtir.» Bu ifadeler, icazetten sonra değil, icazetten önce ifadesini teyid etmektedir. Netice olarak; sonradan verilen icazet, önce-den verilen vekalet mesabesindedir. Buna göre icazetten sonra. fuzuli olan kişi, sanki bu satış aktinde daha önceden kendisine vekalet verilen kişi mesabesindedir.



Satıcı ve müşteri arasında ayrılmadan önce kabız gerçekleşmiş ise, sonradan verilen icazet dolayısıyla akit geçerlidir. Birbirlerinden ayrılırlar ve kabzı gerçekleştirmezlerse, daha sonradan verilen icazetle akit geçerli sayılmaz. Çünkü satıcı fuzuli değil, akitten önce gerçekten vekil olmuş olsaydı, kabız gerçekleşmeden birbirlerinden ayrılmalarıyla aktin fasit olması gerekirdi. Bu durumda vekalet. icazet suretiyle meydana geldiğine göre burada da yine kabız gerçekleşmeden ayrılmaları halinde aktin fasit olması gerekir. Eğer karşılıklı kabzetme, ayrılmadan ve icazet onayı verilmeden önce olsa ve daha sonra da icazet verilse, akit geçerli sayılır. Henüz kabız ve ayrılık gerçekleşmeden önce icazet verilecek olursa, icazetten sonra hemen ayrılmadan önce karşılıklı olan ve satanın bedelleri kabzetmeleri gerekir. Çünkü kabız olmadan ayrılacak olurlarsa. akit fasit olur. Hatta icazet daha önceden verilmiş olsa bile.



«Çünkü bölünmesi zarar vermemektedir ilh...» Yani külçe halinde olan gümüş veya altının satılmasından sonra bir miktarının müstahik tarafından hak edilmesi halinde, müşteri ile müstahik arasında meydana gelen ortaklık, o malda bir kusur meydana getirmemektedir. Çünkü müşterinin kendine ait olan malı parçalayıp bölerek alması mümkün görülmekte. dolayısıyla onun muhayyerliğini gerektirecek bir kusurun husule geldiği kabul edilmemektedir.



«Safka'nın bölünmesinden dolayı ilh:..» Yani kabız gerçekleşmeden önce bir malda başkasının hak iddia ederek ispatı halinde. henüz akit ta-mamlanmadan bir pazarlıkta satılan malın bölünmüş olması nedeniyle müşteri muhayyer olur ama istihkak olayı kabızdan sonra meydana gelecekolursa, safka tamam olduğundan müşteri muhayyer olamaz. Bahır. Burada hakimin akti fesh etmeden önce, müstahik olanın icazet vermesi halinde söylenebilecek husus, aynen yukarda geçen kap meselesinde söylenenlerin aynısıdır. Şurunbulaliye.



«Dirhem ve dinarların durumu da böyledir ilh...» Külçe halinde olan madende, ortaklığın meydana gelip gelmemesi konusunda durum ne ise, burada da aynıdır. Yani ortaklığın meydana gelmesi. o miktarda bir kusurun husule geldiği şeklinde müteala edilmemektedir. Nitekim Kerhi böyle ifade etmiştir. Cevhere'den naklen Menih isimli eserde de bu şekilde değerlendirilmiştir. Yani bu altın veya gümüş paranın bir miktarı müstahik tarafından alınacak olursa. müşteri bu konuda muhayyer sayılmaz. Çünkü bölünebilecek bir durumda olduğundan ortaklık. kusur sayılmamaktadır. Tahtavi, bu hususta şöyle der: «Geri kalan bölümde sarf aktinin mümkün olması ve her iki tarafın da haklarını bu şart aktinde tam olarak alabilmeleri ortada bir kusurun olmadığını gerektirir»



«Altınların gümüşe, gümüşlerin altına karşılık kabul edilmesi halinde akit sahihtir ilh...» Aktin sahih olarak kabul edilmesi de bunu gerektirir. İki kişi arasında ortak olan bir köleyi ortaklardan birisi sattığı takdirde satılan miktarın kendi hissesine tekabül ettirilmesi. aktin sahih olması bakımından nasıl gerekti ise. burada durum aynıdır. Mebsut'tan naklen Zahiriye'ye de: «Bir kimse. on dirhem ve bir kumaş» yine on dirhem ve bir kumaşa satsa kabız gerçekleşmeden birbirlerinden ayrılsalar dirhemler konusunda akît batıldır. Eğer gümüş elbise, elbise de gümüş karşılığına hamledilseydi aktin batıl olmaması gerekirdi. Ancak bunun bu şekilde değerlendirilmesi. aktin başlangıcında böyledir. Yani aktin sahih olmasını sağlamak, birbirlerinden ayrılmadan önce bu şekli gerektirir. Ama ayrıldıktan sonra aktin devamı için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü aktin fasit olması. kabızdan önce ayrılmalarıyla gerçekleşmiş olmaktadır.» denir.



«Onbir dirhemin, on dirhem bir dinara satılması da böyledir İlh...» Bu durumda on dirhem; on dirheme karşılık, bir dirhemde bir dinara karşılık satılmış olmaktadır. Müellifin meseleyi burada getirmesi, her ne kadar hükmü yukarıdakilerden anlaşılıyorsa da meselede bir cinsin. diğer bir cinse karşılık kabul edilmesini açıklamak içindir. Bu durumda da her iki tarafın, karşı tarafta aynı cinsin bulunması ile birinin bulunması arasında fark olmadığını belirlemek içindir. İki tarafta da aynı cins bulunacak olursa, değişik cinslere hamledilerek aktin sahih olmasına gidilir. İnaye.



«Beytülmalin geri çevirdiği dirhemdir ilh...» Bu da kalp olduğundan değil, parçalanmış olduğundan dolayıdır. Nihaye'den naklen Azmi'ye isimli eserde bu şekilde ifade edilmiştir. Bununla da şarih'in yukarda yapmış olduğu tefsir ile «Derahimi mukattaa» şeklinde yapılan tefsir arasında bir uyum sağlanmış olmaktadır.



METİN



Zimmetinde birine ait on dirhem borcu bulunan kişinin. alacaklı olan kişiye bir dinarı satması sahihtir. Dinar teslim etmesiyle alacağı on dirhem daha önceden vereceği on dirhem karşılığı takas meydana gelmiş olur. Çünkü sakıt olan borçta riba söz konusu olmaz. Veya, «zimmetimdeki borç karşılığı» demeden, on dirhem karşılığı bir dinar satsa ve satıcı dinarı müşteriye verdikten sonra alacağı on dirhem. daha önceden ona vereceği on dirhemle takas olsa veya takas yapsalar, istihsanen caizdir.



Gümüş miktarı fazla olan gümüş, altın miktarı fazla olan maden de altındır. Bu durum, hükmen böyledir. Dolayısıyla halis altın, karışık altınla veya halis gümüşün halis olmayan gümüşle satılması ancak vezin itibariyle müsavi oldukları takdirde sahih olur. Yine bunların ancak vezin itibariyle borç alınmaları sahih olur. Nitekim yukarda beyan edildi. Bunların altın ve gümüş miktarları az olacak olursa yani diğer madenler galip oldukları takdirde bunlar metah mesabesinde olur. Çünkü burada itibar galip olanadır. Bu durumda halis gümüş ile satılması caizdir. Ancak bu da bir şarta bağlıdır. Halis gümüşün, o maden içerisindeki gümüş madeninden fazla olması şartına bağlıdır.



Fazla olan miktar diğer madene. gümüşte gümüşe tekabül eder. Bunların kendi cinsiyle birbirinden farklı olarak satılmaları da caizdir. Gerek vezin. gerek adet itibariyle olsun bu durumda gümüş diğer maden karşılığı, madende gümüş karşılığı kabul edileceğinden akit sahihtir. Ancak ayrılmadan önce mecliste her iki surette de kabız şartının gerçekleşmesi gerekir. Çünkü bunların birbirinden ayrılmaları mümkün değildir. Ayrıldıkları takdirde de zarar söz konusudur. Ancak halis gümüş, karışık madendeki gümüşe eş olur veya ondan az olur veya miktarı bilinmeyecek olursa. bey' sahih değildir. Çünkü bunda riba var