ÖŞÜR

Ondalık; onda bir; toprak ürünlerinden veya diğer bazı kazançlardan alınan bir tür vergi anlamında bir İslâm hukuku terimi; vergilendirmede kullanılan ve müslüman vergi mükelleflerinden belirli sınıflar için, mahsulden alınan onda veya yirmide bir oranındaki verginin adı.



Bu kelimenin, Asurluların altın veya ayn olarak aldıkları "ışru-u" adlı vergiden veya İbranice "ma'şer" denilen, tapınak yahut krallara verilen onda bir oranındaki verginin adından geldiği ileri sürülmüştür. Bu duruma göre öşür, etimoloji bakımından, İslâm'ın çıkışından önceki bazı toplumların vergi statüsünü ifade etmektedir. İslâm, zekât yükümlülüğünü getirirken, bazı arazi mahsullerinden alınacak zekat miktarını da belirlemiş ve buna "öşür" adını vermiştir. Öşür vergisi daha sonra, mülk arazinin bir çeşidine ad olmuş ve müslümanların elindeki öşre tâbi araziye "öşür arazisi" denilmiştir.[5]



Öşür vergisi Kitap, Sünnet ve İcmâ delillerine dayanır. Tahıl ve meyvelerde zekâtın gerekli olduğu, Kur'an-ı Kerim'de ifade edilmektedir. "Ey iman edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarfedin." (el-Bakara: 2/267). Ayetteki; Kazandığınız şeylerden maksat ticaret malları olup, bunların zekâtı söz konusudur. Size yerden çıkardığımız şeylerden maksat ise tarım ürünleri olup, bunların da öşrü kastedilir.[5] Başka bir ayette bazı ürünlerden şöyle söz edilir: "Çardaklı ve çardaksız bağları, tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratan O'dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin. Devşirildiği ve biçildiği gün de hakkını verin” (el-En'âm: 6/141). İbn Abbas[5] ve Enes b. Mâlik'e[5] göre buradaki "hak''tan maksat, farz olan zekât olup, bu da, onda bir veya yirmide bir nisbetinde alınır.



Hadislerde şöyle buyurulur: "Toprağın bitirdiği mahsulde onda bir zekat vardır"[5]



"Nehirlerin ve yağmur sularının suladığı mahsullerde öşür (onda bir); hayvanla sulanan mahsullerde yarım öşür (yirmide bir) vardır."[5]



Öşür yükümlüsünün müslüman olması gerekir. Gayri müslümlerden öşür vergisi alınmaz. Mümeyyiz ve gayri mümeyyiz küçüklerle akıl hastalarının ürünleri de, arazi, öşür arazisi olunca öşre tabidir. Çünkü öşür bir ibadet olmaktan çok, nimetin külfeti kabilinden sayılmıştır. Halbuki öşür dışındaki diğer zekât yükümlülerinin âkıl ve bâliğ olmaları şarttır. Bu konuda ibadetle yükümlü olmayanların zekâtla da yükümlü olmayacakları prensibi benimsenmiştir.[5]



Öşür, nimetin külfeti ve verimli toprağın ürünü üzerinden alınan bir vergi olduğu için, İslâm devleti tarafından zorla alınıp mahalline sarfedilebilir.



Öşür için toprağın öşür arazisi statüsünde bulunması gerekir. Hz. Peygamber devrinde başlayıp giderek gelişen ve çeşitlenen arazi statüleri şunlardır: Mülk, mîrî, vakıf, metruk ve ölü (mevât) arazi. Bunlardan mülk arazi, mülkiyeti ve yararlanma hakkı şahıslara ait olan araziler olup, üçe ayrılır:



a. Süknâ ve tetimme-i süknâ denilen yerler: Evler, arsalar, meskûn mahaller, köy, kasaba ve şehir içindeki topraklardan ibarettir. Bunlar için öşür vergisi söz konusu olmaz. İslâm devleti başka vergi koyabilir.



b. Harac arazisi: Fetih sırasında, gayri müslim olan eski sahiplerinin elinde bırakılan ve haraç vergisine tabi bulunan arazilerdir.



c. Öşür arazisi: Düşmanla, yapılan savaş neticesinde ele geçirilerek gaziler arasında paylaştırılan arazilerle, isteyerek İslâm'ı kabul eden toplum fertlerinin ellerinde bırakılan topraklardan ve müslümanlar tarafından imar ve ihyâ edilen yerlerden ibarettir.[5]