1) Hakîkî ölü:

Dünya hayatının son bulması demektir. Bu durumda ölüye terettüb eden hükümleri şu şekilde ele alabiliriz:



A- Dünya işlerine ait hükümler



1. İbadetler: İbadetler, eda edilebilmeleri için irade ve kudreti gerektiren teklifi hükümlerin kısımlarındandır. Ölüm, irade ve kudreti yok eder. Bundan dolayı namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin edasına mani bir hal teşkil eder. Hanefîler, dünyevî hükümler bakımından zekâtın sâkıt olduğunu ve ölünün geriye bıraktığı maldan verilmesinin gerekli olmadığı görüşündedirler. İmam Şâfiî gibi fakihlerden bazıları ise, ölümle zekâtın düşmeyeceği, terekeden verilmesi gerektiği görüşündedirler. Bu fakihlere göre zekatta kastedilen, mükellefin fiili değil malıdır.[5]



2. Başkalarının hak ve ihtiyacından dolayı ona yüklenenler: Bunları da üç kısımda incelememiz mümkündür.



a) Sıla vazifesiyle ilgili olanlar



Fıtır sadakası, nafaka borcu gibi. Bunlar şayet ölü tarafından vasiyyet edilmemişse düşer. Vasiyyet edilmişse, malının üçte birini geçmemek üzere vasiyyeti yerine getirilir.[5]



b) Zimmetinde bulunan borçlar



Kişilerin vücûb ehliyeti, zimmetle mevcuttur. Zimmet, insanın lehindeki ve aleyhindeki şeye ehil olduğu şer'î vasıftır. Ölümden sonra zimmetin yok olduğu konusunda fukaha arasında görüş ayrılığı olmamakla beraber, zimmetin ölümün hemen arkasından son bulup bulmadığı konusunda ihtilâf vardır. Ebû Hanîfe'ye göre, ölünün zimmeti ölümün hemen arkasından yok olmaz; zayıflar. Zayıf da olsa zimmetin bulunması sebebiyle, ölü vücûb ehliyetine sahiptir. Ancak ölümün zayıflattığı bu zimmet, borçları taşıyabilecek güçte değildir. İşte bu borçları takviye edecek tereke malı veya borçlu hayatta iken onun borcuna kefil olmuş birisi mevcutsa, zayıflamış olan zimmet böylece kuvvetlenir ve borçları yüklenebilir. Eğer bıraktığı kefil veya malı yoksa, borç -dünyevî bakımdan- düşer. İflas etmiş olarak ölen kişiye bir başkasının kefil olması caiz değildir. Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve diğer imamlara göre ise ölünün borcuna kefalet caizdir. Çünkü kişi ölümle borcundan kurtulamaz. Mecelle'nin 633. maddeyi mutlak olarak bırakmasından bu görüşü kabul ettiği anlaşılmaktadır.[5]



c) Üzerinde bulunan ayni haklar



Ölen kişide bulunan rehin, emanet, vedîa, gasbettiği mallar gibi bizzat ayn'a taalluk eden mallar sahiplerine iade edilir. Bunlar mükellef bulunan ölünün bizzat yapması ve işlemesi gereken şeyler olmayıp, sahiplerine kim tarafından olursa olsun verilmesi matlup mallardır. Ölüm bunları ıskat etmez.[5]



3. Ölü'nün ihtiyacından dolayı meşrû kılınan hakları:



Ölünün kendi ihtiyacı için meşrû kılınan bazı şeyler vardır ki, ölüm bunları ıskat etmez. Çünkü ölü de bir varlıktır ve ihtiyaç sahibidir. Ölümün acziyet hali olması ihtiyaca mani değildir. Ölünün ihtiyaç duyduğu şeyleri dört mertebede ele almamız mümkündür.



a) Techiz, tekfin ve defni: Bu, ölünün en önemli ihtiyacıdır. Bunlar için gerekli olan masraflar, borcundan da öne alınarak yerine getirilir.



b) Borçlarının ödenmesi: Vasiyetlerinden önce borçları ödenir. Çünkü kulun borcu, Allah ile kendisi arasında bir perdedir.



c) Vasiyeti'nin yerine getirilmesi: Vasiyetleri malınıın üçte birini geçemez.



Techiz-tekfin, borçlarının ödenmesi ve vasiyetinin malının üçte birisiyle yerine getirilmesi için hiç kimsenin rızasına ihtiyaç yoktur. Ölünün bu ihtiyaçları karşılanmadıkça, malına kimsenin hakkı taalluk etmez.



d) Malının geri kalanı ise mirasçılar arasında taksim olunur.[5]



4. Ölü'nün şahsî ihtiyacıyla alakası bulunmayan hakları:



Bunun örneği kısastır. Kısas, geride kalan akrabanın teselli ve huzurunu sağlar. Bunun ölüye taalluk'u yoktur. Bu sebeple doğrudan doğruya vereseyi ilgilendirir. Ölünün velisi dilerse kısası affedebilir.[5]



B. Ahiretle İlgili Hükümler: Ahiret hükümlerinde ölü için hayat hükmü vardır. Kendisinin başkası üzerinde, başkasının da onun üzerinde vacib olan şeyler heder olmaz. Ahiret hükümlerine nisbetle ölü için kabir hayatı, dünya hayatına nisbetle ana rahmine benzer. Yine ahiret hayatına nisbetle kabir, dünya hayatına nisbetle beşik menzilesindedir. Asıl hayat, huzur ve sükûn ahirettedir.[5] Ölü'nün ahiret hayatıyla ilgili durumunu dört kısımda ele almamız mümkündür:



a) Başkasının malı, canı veya ırzına yapmış olduğu haksızlıktan dolayı kendi üzerine vacib olan haklar.



b) Başkasının onun malı, canı veya ırzına yapmış olduğu haksızlıktan dolayı bu fiilleri işleyen üzerindeki hakları.



c) İman ve itaatı sebebiyle elde ettiği mükafatları.



d) İsyan ve kötülükleri sebebiyle çekeceği elem ve azab.[5]