Orucu Bozmayan Şeyler:

Resul-u Ekrem (s.a.s)'in, unutarak yiyen ve içen bir sahabeye hitaben "Orucunu tamamla!. Sana ancak Allahu Teâlâ (c.c) yedirdi ve içirdi" (İbnül-Hümam, Felhül-Kadir, ll, 62) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyle oruç tutan bir mükellef unutarak yer, içer veya cima ederse orucu bozulmaz. Bu hususta orucun farz veya nafile olması arasında fark yoktur (Molla Hüsrev, Dürerül-Hükkâm, I, 64).



Oruca niyet etmiş bir mümin uyur ve uykuda iken ihtilâm olursa, orucu bozulmaz. Zira Resul-u Ekrem (s.a.s) "Üç şey vardır ki, bunlarla oruç, tutan kimse iflas etmiş olmaz: Kan aldırmak, kusmak ve ihtilâm" hükmünü beyan buyurmuştur. Esasen ihtilâmda cinsi münasebetin ne sureti, ne mahiyeti mevcut değildir. Herhangi bir kadına baktığı ve bu sebeble menisi geldiği zamanda da durum aynıdır. Bu da düşünerek menisi gelen kimse gibidir (Merginânî, Hidaye, I, 122).



Resul-u Ekrem (s.a.s)'in "Kim kusmak zorunda kalırsa, ona kaza yoktur. Her kim de kasden kusarsa kaza etsin"buyurduğu sabittir. Hanefî fukâhası; "Kusma ile oruç bozulmaz. Fakat isteyerek ve kasden kusan kimse ağız dolusu ve bir kaç defa kusarsa, kaza etmesi gerekir" hükmünü, zahirü'r rivaye olarak benimsemiştir. Bunların dışında: "Göze sürme çekmek, krem ve zeytinyağı gibi yağlı maddeleri vücûda sürmek, dedi-kodu ve gıybet yapmak, kendi arzusu ve fiili olmaksızın boğazına duman, un, toprak tozu veya sinek kaçması; cünüp olarak sabahlamak; iftar etmeye niyet edip de iftar etmemek; yemeksizin herhangi bir maddenin tadını boğazında hissetmesi; mesaneye geçmemek şartı ile erkeğin tenasül uzvuna su veya yağ gibi maddelerin akıtılması; yara üzerine konan kuru ilâç; burunda birikmiş olan sümüğü boğaza çekip yutmak; nohut tanesinden daha küçük olan ve dişler arasında bulunan yiyeceği yutmak" orucu bozmaz (Fetevay-ı Hindiyye, I, 202-204). Ancak başta dedi-kodu ve gıybet olmak üzere, bu fiillerin tamamından kaçınmak gerekir. Nitekim Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Kim yalan söylemeyi ve yalan ile amel etmeyi bırakmazsa, Allahu Teâlâ (c.c) o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz"hadisi, önemli bir konuyu gündeme getirmektedir: Yalan, gıybet ve dedikodu gibi fiiller, orucun sevabına zarar verir. Hatta İmam Evzaî'nin ve Süfyan-ı Sevrî'nin "Gıybet ve yalan orucu bozan hallerdendir. Oruçlu iken gıybet eden kimselerin ve yalan söyleyenlerin kaza etmeleri gerekir" (İbn Hacer, Fethul-Bâri, Kahire 1959, IV, 73) buyurduğu bilinmektedir. Bu müctehidlerin "Evzaî'lik" ve "Sevrîlik" mezheplerinin kurucusu olduğu dikkate alınırsa, meselenin ciddiyeti daha iyi kavranır. Bugün bu iki mezhebin izleyicileri yoktur. Ancak yalan, dedi-kodu ve gıybetin bütün Ehl-i Sünnet'in müctehid imamlarınca "haram" kabul edildiği sabittir. Dolayısıyla, oruç tutan her mükellef gerek zahirî, gerek bâtinî şartlarına riayet hususunda çok titiz olmak mecburiyetindedir.