Hadım:

Doğuştan veya daha çok sonradan yapılmış bir ameliye yüzünden erkeklik özelliklerinden mahrum olan kimse. Abbâsi ve Osmanlı saraylarındaki zenci erkek hizmetçilerin tümü Mısır vâlisi tarafından Habeşistan veya Sudan yöresinden toplanıp Mısır’da iğdiş edilerek İstanbul’a öyle gönderilirlerdi. Erkeklik kabiliyetinden mahrum edilmiş bu kimselere "iğdiş" de denir. Saraylarda ve vezir konaklarında Harem denilen kadınlara mahsus dairelerde vazife görürlerdi. Bir adı da Tavaşî idi. Hadım etme işleminin nasıl yapıldığına dair ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. İslâm hukukunda hiçbir şekilde ve hiçbir kimseye câiz görülmeyen bu işlemin iki şekilde yapıldığı bilinmektedir: Erkeğin cinsel organının kesilmesi veya hayaları kesilerek ya da işlevsiz hale getirilerek hadım edilme. Osmanlılarda, organı tümden kesme şeklinde icrâ edildiği belgelerdeki bazı ifâdelerden anlaşılmaktadır. Bunun yanında, bu işlemle ilgili tarihî deyimler, çeşitli gerçekleri ortaya çıkartır. Bunlar arasında "ezme", "vurma", "kesme" ve "içe itme" gibi yöntemler olduğu belgelerde geçen bu deyimlerden anlaşılmaktadır. Hayaları veya erkeklik uzuvları kesilen hadımların, tamamında olmasa bile, bir kısmında sonradan erkeklik uzvunun yeniden geliştiği ve hatta cinsî hayata hazır hale geldiği de araştırmaların ve tarihî olayların ortaya koyduğu bir gerçektir. Bu yüzden arada kontroller yapılır, erkeklik görevi yapabilme ihtimali olanlar, başka bir görevle saraydan uzaklaştırılırdı. Tedbir olarak, Osmanlı haremine alınan hadımların erkeklik organlarının tamamıyla kesilmiş olduğuna dikkat edilmiştir. Hadım edilmiş erkeklerde birtakım rûhî bozukluklar da ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple, iğdiş edilmiş erkekler; huysuz, çocuksu ve sinirli olmanın yanında, basit, saf, zararsız, iki yüzlü insanlar olduğu belirtilir. Ayrıca, kıllanmanın durması, şişmanlık ve irâdesiz bir yumuşaklık, böbrek hastalıkları ve uykusuzluk gibi problemler de yaşarlardı.    



Bir erkeğin iğdiş edilmesi, ona yapılacak çok büyük bir zulümdür. İslâm, hiç kimseye zulmedilmesini onaylamaz. Köleye bu çeşit zulmeden kimseye Peygamberimiz misliyle cezâ vereceğini belirtir: “Kölesini öldüreni öldürürüz; onun burnunu, kulağını kesenin burnunu, kulağını keseriz ve onu iğdiş edeni iğdiş ederiz.” (Buhârî, İlim 39, Cihad 17, Diyât 24, 31; Ebû Dâvud, Diyât 7, 11, 147, hadis no: 4515-4518; Tirmizî, Diyât 18, hadis no: 1414; Nesâî, Kasâme 9). Kim kölesine büyük bir ceza verir veya onu iğdiş ederse, kölesi özgür olur. İmam Ahmed’in rivâyet ettiğine göre, Zinbağa Ebî Rebâh’ın bir kölesi ve bir câriyesi vardı. Kölenin burnu kesilmiş ve hadım edilmişti. Bundan dolayı köle Nebi (s.a.v.)’ye şikâyet etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, köleye: “Git, sen özgürsün!” dedi.



Bu hadisten çıkan sonuç, iğdiş/hadım etme, haramdır ve kölenin âzâd edilmesini gerektirir ve bunu hâkim uygular. Bundan dolayı iğdiş edilen her köleye iki zulüm yapılmış olur. Birincisi böyle bir zulümden, ikincisi, bu zulümden sonra âzâd edilme hakkını gasbedip hâlâ köle olarak tutmaktan dolayı.  Adamın biri, Hz. Peygamber’e bağırarak geldi. Nebî ona: “Neyin var, ne oldu?” demesi üzerine adam: “Efendim beni, bir câriyesini öperken gördü ve beni hadım etti” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: “Bana adamı getirin!” dedi. Adam çağrıldı fakat gelmeye cesâret edemedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) köleye: “Git, sen özgürsün!” dedi. (Ebû Dâvud, Diyât 7, hadis no: 4519; İbn Mâce, Diyât 29, hadis no: 2680)