Haseki:

Câriyelerden padişahların gözüne girenler hakkında kullanılan bir tâbirdir. (Haseki, aslında, has-eski sözünden değişmiştir. Genellikle bir hizmette eskiyenlere verilen unvândır, Enderun'da çeşitli hizmetlerde kıdem sahibi olanlarla, saray câriyelerinden acemilikleri geçenler içinden padişah tarafından seçilenlere denirdi.)  Saray câriyelerinden özel bir konumda olan Gedikli câriyelerden padişahın hizmetinde bulunanlardan bazıları padişahın gözüne girer has odalık, gözde veya ikbal olurdu. Padişahın hanımlarından birisi vefat eder veya gözden düşerse, onun yerine geçerek Kadın unvânını alırlardı. Bunlar, hükümdarların zevcesi sayılırdı. En sevilenlerine haseki, padişahtan çocuk doğuranlarına haseki sultan denirdi.  



Saraya alınan veya hediye edilen câriyeler ilkin "acemi", sonra "kalfa", daha sonra "hazinedar" olurlardı. Bu mertebelere geçme sırasında güzellikleri ve işvebazlıkları dolayısıyla padişahın teveccühüne mazhar olanlar haseki olurlardı. Hasekilerin dört, altı veya yedi tanesi diğerlerinin üstünde idi. Bunlar hükümdarı en sevgisi zevceleri olup kendilerine "kadın" unvânı verilir ve haslar tâyin olunurdu. Ayrı ayrı daireleri ve maiyetleri olurdu.



Osmanlı padişahlarına göre, asıl ve nesilleri çoğunlukla belirsiz veya milliyetleri farklı kadınların nikâhla alınmaları saray gururuna uygun düşmediğinden, evlât yetiştirmelerine ve birçoğu bu özellikle Vâlide Sultanlık mevkiine yükselmelerine rağmen hasekilerin nikâhlanması âdet değildi. Fâtih Sultan Mehmet'ten sonra nikâhla kadın almayı düşünen İkinci Osman'la Sultan İbrahim'dir. Bunlardan birincisi Şeyhülislâm'ın kızını alarak sarayda bir yenilik vücuda getirmek, Osmanlı padişahlarının neslini nikâhsız kadınlardan sürdürme âdetini değiştirmek istemişti. Deli İbrahim ise, hasekilerden birini, düğün yapıp eğlenmek düşüncesiyle nikâhlamıştı. Fakat her iki hareket, bir an'ane mâhiyetini alamadı, onları izleyenler olmadı, istisnâî olarak kaldı. İkinci Abdülhamit zamanına kadar Osmanlı padişahlarının karılarına "haseki", çocuklara "haseki sultan" denilmek âdeti devam etti. Ondan sonra "kadın efendi" unvânı kullanılmaya başlandı.



Aileleri belli olanlardan saraya câriye alınmaması ve bunların hasekilik ve kadın efendilik mevkiine çıkarılmaması, saray sırlarının dışarıya sızdırılmaması maksadına mâtuftu. Çünkü şehir halkından saraya intisap edeceklerin âileleriyle bağlarını korumaları ve o yüzden saray sırlarını etrafa yaymaları ihtimali vardı. Bu ise, saray için tehlikeli kabul ediliyordu.