Oruç

Keffâreti:



        



Bu keffaret Kur’an’da yer almamaktadır. Ancak büyük müctehid alimler, meşhur bir hadisten yola çıkarak, Ramazan orucunu bile bile bozan kimsenin de keffâret ödemesi gerektiği hükmünü vermişlerdir.



Bir çok kaynakta geçen hadise göre (Müslim, Sıyam/81, Hadis no: 1111, 2/781. Ebu Davud, Savm/37, Hadis no: 2390, 2/313. Muvatta, Sıyam/28 (Tenviru’l Havâlik, 1/277). Buharí, Savm/29, 3/41. Tirmizí, Savm/28, Hadis no: 724, 3/102.); Ramazan orucunu yiyen kimse, varsa bir köle azat etmesi, buna gücü yetmezse iki ay peşpeşe oruç tutması gerekiyor. Ayrıca tutamadığı günleri de ayrıca kaza etmesi lazımdır.



(Oruç keffaretini anlatan hadisin sonunda Peygamberimiz, orucunu yiyen adama, iki ay peşpeşe oruç tutmasını söylediği zaman, adam buna gücünün yetmeyeceğini  belirtti. Peygamberimiz, ‘öyleyse altmış fakiri doyur’ dedi. Adam buna da gücünün yetmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Peygamberimiz bir sepet hurma getirip adama verdi ve bunu fakirlere dağıtmasını buyurdu. Adam, ‘kendisinden daha fakir kimsenin olmadığını’ söyleyince Efendimiz (sav) gülerek o sepetteki hurmaları ailesine götürmesini söyledi.)



Keffâret müslüman için ağır bir ceza değil, onun işlediği bir günaha karşılık gönüllü olarak yerine getirilen bir bedeldir ve yine ibadet cinsinden bir şeydir. Bu cezayı yerine getirmek elbette samimi her müslümanın kendine aittir. Bunda dışarıdan bir zorlama olmaz.



İslâm, müslümanın hata yapabileceğini kabul ediyor ve hatasını tevbe ile gidermesini tavsiye ediyor. Hatalarını ve günahlarını örtebilecek iyilikler yapmaya teşvik ediyor. Keffâret ibadet cinsinden bir yaptırımdır. Bununla mü’minin hatasını düzeltebilir, günahı en aza inebilir. Keffâret hem bir pişmanlık ve tevbedir, hem de kulun hatasını anlayıp Allaha sığınma isteğidir. Bu bir anlamda kulun günah işledikten sonra onda takva bilincini yeniden işlerlik kazandırmasıdır.