Zenginlik Kaynağı Olarak Kanaat:

        



Kişinin, dünyalıklardan kendi payına düşene razı olup, hırs ve tamah ile bütün zamanlarını harcamaması gerekir. Çünkü hırs ve tamah insanı doyumsuz, aşırı cimri, aç gözlü, kıskanç, huzursuz eder. Hatta bu iki huy kişiye, fazla mala sahip olma yolunda haksızlığa, zulme ve hak yemeye bile götürebilir.



Müslüman zengin olmayı isteyebilir, zengin olmaya çalışabilir; ancak bunun  yanında kanaatkâr olmayı da istemeli.



Kanaatkâr olmayan insanlar hiç bir zaman zengin olamazlar. Yani malları çok olsa bile gözleri doymaz, kalbleri tatmin olmaz. Peygamberimiz buyuruyor ki:



“Zenginlik mal çokluğu ile değildir. Bilakis zenginlik göz tokluğuyladır.” (Müslim, Zekât/120, Hadis no: 1051, 2/726. Buharí, Rikak/15.  8/118. Tirmizí, Zühd/40, Hadis no: 2373, 4/586.)



Şu öğüt insan için, hele zamanımızda eşya ve lüks delisi olan insanlar için ne kadar gereklidir:



“Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Rasûlüllah (sav) buyurdular ki: ‘Sizden biri, mal ve yaratılış bakımından üstün olana bakmak isteyince, bakışını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin. Böyle yapmak, Allah’ın üzerinizdeki ni’metini küçük görmemeniz için gereklidir.’” (Buharí, Rikak/30. 8/129. Müslim, Zühd/8, Hadis no: 2963, 4/2275. Tirmizí, Kıyamet/58, Hadis no: 2513, 4/665.)



Bu hadisin sonunda şu ilave de yer almaktadır:



Avn b. Abdullah b. Utbe (ra) dedi ki: “Ben zenginlerle düşüp kalkıyordum. O zaman benden daha heveslisi yoktu. Bir binek görsem benimkinden daha iyi görürdüm. Bir elbiseye baksam, benimkinden daha iyi olduğunu zannederdim. Ne zaman ki bu hadis işitttim, fakirlerle arkadaşlık kurdum ve rahat ettim.” (nak. K. Sitte, 14/53)



Yürekleri daha yüce, daha lezzetli ve daha kalıcı gıdalar doyurmadıkça gözler aç kalmaya, iştahlar başıboş olmaya mahkûmdur. İmanın iktidar olmadığı kalbleri hangi gıda doyurabilir? İmanın yön vermediği nefsi hangi zenginlik tatmin edebilir? İmandan ve onun eseri takvadan daha doyurucu bir azık  olabilir mi? Ebedi lezzet hasretinden yoksun olan gönüller, teselliyi fani lezzetlerde ararlar. Onunla da doymaları mümkün değildir.



Bütün sevgilerin ve tazimlerin kendisine bağlı olduğu Allah (cc) sevgisi, O’nu hatırlamak yüreklerin ana gıdasıdır. Bu gıdadan yoksun kalan, kendini sonu gelmez fakirliğe, doymaz bir iştaha ve açgözlülüğe düşürür. O ulví sevgiden uzaklaşan merhamet duygusundan, bölüşme erdemliğinden, infak ahlâkından da uzaklaşır. Çünkü Allah (cc) sevgisiyle doymayan yürekler, her şeye karşı aç olurlar.



Kur’an şöyle buyuruyor:



“Rızkı dilediğine bolca veren Allah’tır. Hal böyleyken, (bol rızık verilenler) dünya hayatıyla sevinirler; oysa, Ahiret hayatı yanında dünya hayatı yalnızca geçici bir doyumdan, bir avuntudan ibarettir.



İmdi, (Peygamber’in getirdiği mesajın) doğruluğunu inkâr edenler, “Ona Rabbinden mucizeví bir alamet indirilmeli değil miydi?” diyorlar.



Sen de şöyle söyle: “Bilin ki, (sapmayı) dilyeni saptıran da, O’na yöneleni Kendisine yaklaştıran da, şüphesiz Allah’tır.



Onlar ki, inanmışlar ve Allah’ı anmakla kalbleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalbler gerçekten de ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olur.” (13 Ra’d/26-28) 



Tüketimi hayatın gayesi haline getiren, kazanmak ve harcamaktan başka düşüncesi olmayan, dünyalık elde etmekten başka davası olmayan modern insan aç gözlüdür, cimridir, egoisttir (yalnızca kendini düşünür). Doyumsuzdur, yalnızca kendini düşünecek kadar madde delisidir. Daha fazlasına, daha yenisine, daha lüksüne sahip olma tutkusu bir hayat anlayışı haline gelmiştir. Günümüz insanı sonu gelmez bir yarışın içerisindedir. Değer yargıları maddeye sahip olmaya dayandırılırsa herkeste eşya tutkusu olması kaçınılmazdır. Eşya tutkunu olanlar da bencil, cimri, hırslı olurlar. Böyleleri maddeye sahip olmak için her yolu denerler, başkalarını hakkına tecavüz ederler, zulme ve gayri meşru yollara baş vururlar.  Çünkü onlar İslâmın öngördüğü ‘kanaat’ ahlâkını  ve bununla insan ve toplum hayatında sağlanan dengeyi bilmiyorlar.



Kanaat aynı zamanda ibadette de orta yolu izleme anlamında da kullanılmıştır. Yani ne aşırı ibadet ne de ibadeti ihmal etme, az ve devamlı ibadet etme demektir.



Kanaatın bir anlamı da, insanlara muhtaç olmamak ve yalnızca Allah’tan istemektir. Mülkün yalnızca Allah’a ait olduğunu ve O’nun tükenmez sahip olduğunu bilenler, fani varlıklardan bir şey istemezler.  Kanaat insanı maddenin kulluğundan, hırs ve tamahın köleliğinden kurtarır. Onursuz yaşamın zincirini kırar, kişiye onur ve izzet kazandırır. İnsanı ruhsal olarak doyurur ve mutlu eder.