Nasârâ ve Hıristiyan; Anlam ve Mâhiyeti
Hz. İsanın tebliğ ettiği dinin, daha sonra tahrif edilmiş, bozulmuş şekline hıristiyanlık diyoruz. Hıristiyanlık, vahy ve kutsal kitaba dayanan, esas itibariyle İslâm dininin o günkü şekli olan ilâhî kaynaklı bir dindir. Hıristiyan kelimesi Kuranda geçmez. Bu anlamda nasrânî (3/Âl-i İmrân, 67) kelimesinin çoğulu olan nasârâ kelimesi kullanılır. Nasrânî, hıristiyan; nasârâ hıristiyanlar demektir. Hıristiyanlık için de nasrâniyye kelimesi kullanılır. Nasrâni ve Nasârâ kelimesinin anlamı ve hıristiyanlar için kullanılması konusunda iki değerlendirme yapılır:
1- Kelime, Nâsıra veya Nasran adlı köyden olanlar anlamındadır ki, Hz. İsa ve havârileri bu köye nispet edilirler.
2- Yardım ve destek anlamındaki nusret veya nasr kökünden yardım edenler, yardımcılar anlamındaki ensâr kelimesine nispet edilmiştir. Âl-i İmrân sûresi 52. âyetinde Hz. İsanın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle havâriler için ensâr kelimesi kullanılır. Bu deyimden yola çıkılarak havârilere ve tüm hıristiyanlara yardım edenler anlamında nasârâ denmiştir.
Bu dinin mensupları, batı dillerinde christian, Türkçede hristiyan (hıristiyan) şeklinde adlandırılır. Bugünkü İncillerde bu kelime, Grekçe Christos yanlısı anlamında christianos şeklinde geçer. Christos, İbrânicede kutsal yağ sürülmüş, yağlanmış anlamına gelen Maşiah (Mesîh) kelimesi, gelecek olan Yahvenin kutsanmışını veya kralını ifade ederken, bunun Grekçedeki karşılığı Christos İncillerde Hz. İsaya isim-lakap olarak verilmiştir. Grekçe Christos ve Latince ianos ekinden oluşan christianos (Latince, christianus) kelimesi, daha sonra halk dilinde chrestianus şeklini almıştır. Türkçe söylenişi ile hıristiyan kelimesi, buradan kaynaklanmaktadır.
Hıristiyanlık, başlangıçta hak dinin tüm vasıflarını içeren, çok sade bir tevhid dini idi. Yani İslâmın o günkü şekliydi. Bu hakikat Kuranda nice âyette vurgulanır. İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Ona ibâdet edin. İşte bu, doğru yoldur. Ama aralarından çıkan gruplar, birbirleriyle ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbı karşısında vay o zulmedenlerin haline! (43/Zuhruf, 63-65) Âyette vurgulandığı gibi, Hz. İsa, bir peygamber olarak gönderilmesindeki amacı, açık bir şekilde ifade etmesine rağmen, onun bu dünyadan ayrılmasından kısa bir zaman sonra bu tevhid dini olan İslâmın o günkü şekli, köklü tahriflere/değişikliklere uğratılmış ve hıristiyanlık ortaya çıkmıştır. Bu temel bozulmanın en büyüğü, tevhidin teslisle yer değiştirmesidir.
İsa, onlardaki küfrü/inkârcılığı sezince, Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler, Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik. Bil ki biz müslümanlarız cevabını verdiler. (3/Âl-i İmrân, 52) Âyette havârîlerin dilinden kendileri hakkında müslimûn = müslümanlar denilmesi, tüm semâvî/hak dinlerin, aslında Allah katında tek hak din olan İslâm (3/Âl-i İmrân, 19) olduğunu, bağlılarına da müslüman dendiğini, bu müslüman isminin bize Allah tarafından verildiğini (22/Hac, 78) biliyoruz. Âyette geçen havârî kelimesi, Arapçaya Habeşçeden geçmiş olup aslı havâryâdır; yardımcı anlamına gelmektedir. Nitekim, meali verilen son âyette Hz. İsaya ve onun dinine yardımcı olmayı taahhüd edenlere bu adın verildiğini görmekteyiz. Hz. Muhammed (s.a.s.)e ilk inanan insanlar olan sahâbenin benzerleridir.
Hıristiyanlar, Hz. İsayı peygamber konumundan çıkararak, onu ilâhlıkta Yüce Allaha şirk/ortak koşmuşlardır. Hıristiyanların dindeki bu çirkin tahrifatı, Kurân-ı Kerimde sert bir şekilde kınanır (5/Mâide, 17, 72, 116; 9/Tevbe, 31). Hz. İsadan çok kısa bir zaman sonra, hıristiyanlık, Hz. İsanın getirdiği tevhid dini olmaktan çıkmış, Pavlusun yorumları ile hak din vasfını kaybedip teslis dinine dönüşmüştür. Günümüzün hıristiyanlığı, Hz. İsanın getirdiği nizamdan, hak tevhid dini vasfından çok, Pavlusun ve bu çizgideki kilisenin yorumlarıdır. Aslında bu dinde, peygamber, melek, âhiret ve kader inancı gibi İslâmla ortak inanç esasları ve müşterek kavramlar bulunmakla beraber, bu inanç konularının ve kavramların açıklanışı İslâmın bozulmamış tevhid inancından tamamıyla farklıdır.
Halbuki Hz. İsa, yepyeni bir din getirmemiştir; tam tersine o, kendinden önce gönderilen Hz. Mûsânın getirdiği şeriatı ıslah etmek için gönderilmiş bir peygamberdir: Ben, benden önce gelen Tevratı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur. (3/Âl-i İmrân, 50-51) Bu âyetle kesin olarak belirtildiği gibi, Hz. İsa, diğer peygamberlerin tebliğ ettiği dinin dışında farklı bir din getirmemişti. Bu hakikati, tahrif edilmesine rağmen bugünkü İncillerde bile görmek mümkündür: Sanmayın ki ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmağa geldim; ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeye geldim. (Matta, 5/17)
Hz. İsa, 30 yaşında peygamber olmuş ve peygamberlik müddeti yaklaşık olarak üç yıl sürmüştür. Dolayısıyla üç sene gibi çok kısa sayılabilecek bir süreçte, onun görevi, bazı şeylere ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdelemeye hasredilmiştir. Muharref İnciller bile Hz. İsanın kendi yapacağı işlerin bitmediğini onun ağzından şöyle ifade eder: Size söyleyecek daha çok şeylerim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat O hakikat Ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecektir; fakat her ne işitirse söyleyecek; ve gelecek şeyleri size bildirecektir. (Yuhanna, 16/12-13) İncil tahrif edilmiş olmakla birlikte, vahy ürünü bazı ibarelerin bulunabileceğini kabul ediyoruz.
Hıristiyanlar, kendi kitaplarında geçen ve Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdeleyen ifadeleri bu İncil ifadesinde olduğu gibi, Hakikat Ruhu şeklinde değiştirmişlerdir. Aynı şekilde Hz. Muhammed (s.a.s.)in isminin karşılığı olan Paraklit ismini de Türkçe İncillerde Tesellici olarak tercüme edip değiştirmişlerdir. (Bu konuyla ilgili olarak ve Hz. Muhammed (s.a.s.)in müjdelenmesiyle ilgili bkz. Yuhanna, 14/16, 26, 30; 15/26; 16/7-8, 12-13). Allahın kelâmı olduğu konusunda en küçük bir şüphe olmayan, bir kelimesi dahi tahrif olmamış ve olmayacak korunmuş kitap Kurân-ı Kerimde bu konu şöyle belirtilir: Hani Meryem oğlu İsâ, Ey İsrâil oğulları! Ben size Allahın peygamberiyim, benden önce gelen Tevratı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim demişti. (61/Saf, 6)
1- Kelime, Nâsıra veya Nasran adlı köyden olanlar anlamındadır ki, Hz. İsa ve havârileri bu köye nispet edilirler.
2- Yardım ve destek anlamındaki nusret veya nasr kökünden yardım edenler, yardımcılar anlamındaki ensâr kelimesine nispet edilmiştir. Âl-i İmrân sûresi 52. âyetinde Hz. İsanın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle havâriler için ensâr kelimesi kullanılır. Bu deyimden yola çıkılarak havârilere ve tüm hıristiyanlara yardım edenler anlamında nasârâ denmiştir.
Bu dinin mensupları, batı dillerinde christian, Türkçede hristiyan (hıristiyan) şeklinde adlandırılır. Bugünkü İncillerde bu kelime, Grekçe Christos yanlısı anlamında christianos şeklinde geçer. Christos, İbrânicede kutsal yağ sürülmüş, yağlanmış anlamına gelen Maşiah (Mesîh) kelimesi, gelecek olan Yahvenin kutsanmışını veya kralını ifade ederken, bunun Grekçedeki karşılığı Christos İncillerde Hz. İsaya isim-lakap olarak verilmiştir. Grekçe Christos ve Latince ianos ekinden oluşan christianos (Latince, christianus) kelimesi, daha sonra halk dilinde chrestianus şeklini almıştır. Türkçe söylenişi ile hıristiyan kelimesi, buradan kaynaklanmaktadır.
Hıristiyanlık, başlangıçta hak dinin tüm vasıflarını içeren, çok sade bir tevhid dini idi. Yani İslâmın o günkü şekliydi. Bu hakikat Kuranda nice âyette vurgulanır. İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Ona ibâdet edin. İşte bu, doğru yoldur. Ama aralarından çıkan gruplar, birbirleriyle ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbı karşısında vay o zulmedenlerin haline! (43/Zuhruf, 63-65) Âyette vurgulandığı gibi, Hz. İsa, bir peygamber olarak gönderilmesindeki amacı, açık bir şekilde ifade etmesine rağmen, onun bu dünyadan ayrılmasından kısa bir zaman sonra bu tevhid dini olan İslâmın o günkü şekli, köklü tahriflere/değişikliklere uğratılmış ve hıristiyanlık ortaya çıkmıştır. Bu temel bozulmanın en büyüğü, tevhidin teslisle yer değiştirmesidir.
İsa, onlardaki küfrü/inkârcılığı sezince, Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler, Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik. Bil ki biz müslümanlarız cevabını verdiler. (3/Âl-i İmrân, 52) Âyette havârîlerin dilinden kendileri hakkında müslimûn = müslümanlar denilmesi, tüm semâvî/hak dinlerin, aslında Allah katında tek hak din olan İslâm (3/Âl-i İmrân, 19) olduğunu, bağlılarına da müslüman dendiğini, bu müslüman isminin bize Allah tarafından verildiğini (22/Hac, 78) biliyoruz. Âyette geçen havârî kelimesi, Arapçaya Habeşçeden geçmiş olup aslı havâryâdır; yardımcı anlamına gelmektedir. Nitekim, meali verilen son âyette Hz. İsaya ve onun dinine yardımcı olmayı taahhüd edenlere bu adın verildiğini görmekteyiz. Hz. Muhammed (s.a.s.)e ilk inanan insanlar olan sahâbenin benzerleridir.
Hıristiyanlar, Hz. İsayı peygamber konumundan çıkararak, onu ilâhlıkta Yüce Allaha şirk/ortak koşmuşlardır. Hıristiyanların dindeki bu çirkin tahrifatı, Kurân-ı Kerimde sert bir şekilde kınanır (5/Mâide, 17, 72, 116; 9/Tevbe, 31). Hz. İsadan çok kısa bir zaman sonra, hıristiyanlık, Hz. İsanın getirdiği tevhid dini olmaktan çıkmış, Pavlusun yorumları ile hak din vasfını kaybedip teslis dinine dönüşmüştür. Günümüzün hıristiyanlığı, Hz. İsanın getirdiği nizamdan, hak tevhid dini vasfından çok, Pavlusun ve bu çizgideki kilisenin yorumlarıdır. Aslında bu dinde, peygamber, melek, âhiret ve kader inancı gibi İslâmla ortak inanç esasları ve müşterek kavramlar bulunmakla beraber, bu inanç konularının ve kavramların açıklanışı İslâmın bozulmamış tevhid inancından tamamıyla farklıdır.
Halbuki Hz. İsa, yepyeni bir din getirmemiştir; tam tersine o, kendinden önce gönderilen Hz. Mûsânın getirdiği şeriatı ıslah etmek için gönderilmiş bir peygamberdir: Ben, benden önce gelen Tevratı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur. (3/Âl-i İmrân, 50-51) Bu âyetle kesin olarak belirtildiği gibi, Hz. İsa, diğer peygamberlerin tebliğ ettiği dinin dışında farklı bir din getirmemişti. Bu hakikati, tahrif edilmesine rağmen bugünkü İncillerde bile görmek mümkündür: Sanmayın ki ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmağa geldim; ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeye geldim. (Matta, 5/17)
Hz. İsa, 30 yaşında peygamber olmuş ve peygamberlik müddeti yaklaşık olarak üç yıl sürmüştür. Dolayısıyla üç sene gibi çok kısa sayılabilecek bir süreçte, onun görevi, bazı şeylere ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdelemeye hasredilmiştir. Muharref İnciller bile Hz. İsanın kendi yapacağı işlerin bitmediğini onun ağzından şöyle ifade eder: Size söyleyecek daha çok şeylerim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat O hakikat Ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecektir; fakat her ne işitirse söyleyecek; ve gelecek şeyleri size bildirecektir. (Yuhanna, 16/12-13) İncil tahrif edilmiş olmakla birlikte, vahy ürünü bazı ibarelerin bulunabileceğini kabul ediyoruz.
Hıristiyanlar, kendi kitaplarında geçen ve Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdeleyen ifadeleri bu İncil ifadesinde olduğu gibi, Hakikat Ruhu şeklinde değiştirmişlerdir. Aynı şekilde Hz. Muhammed (s.a.s.)in isminin karşılığı olan Paraklit ismini de Türkçe İncillerde Tesellici olarak tercüme edip değiştirmişlerdir. (Bu konuyla ilgili olarak ve Hz. Muhammed (s.a.s.)in müjdelenmesiyle ilgili bkz. Yuhanna, 14/16, 26, 30; 15/26; 16/7-8, 12-13). Allahın kelâmı olduğu konusunda en küçük bir şüphe olmayan, bir kelimesi dahi tahrif olmamış ve olmayacak korunmuş kitap Kurân-ı Kerimde bu konu şöyle belirtilir: Hani Meryem oğlu İsâ, Ey İsrâil oğulları! Ben size Allahın peygamberiyim, benden önce gelen Tevratı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim demişti. (61/Saf, 6)
H harfi
- el-HÂDÎ
- el-HAKÎM
- el-HİCR SÛRESİ
- HABER
- HABER-İ MEŞHÛR
- HABERLERİN TETKİKİ
- HABEŞİSTAN HİCRETİ
- HÂBİL (VE KÂBİL)
- HABÎS
- HABLULLAH
- HACAMAT (HİCAMAT)
- HACB
- HÂCER
- HACİZ, HACZ
- HAÇ (SALİB)
- HAÇLI SEFERLERİ
- HAD, HADLER
- HADÂNE BÂBI
- HADLER BAHSİ
- Hudud:
- HADÎS
- HÂDİS
- HAFAZA MELEKLERİ
- HAFİ
- HÂFIZ
- HAFSA BİNTİ ÖMER İBN el-HATTAB (r.a)
- HAK, HAKLAR
- HAKEM BABI
- HÂKİMİYET
- HAKK