Kur'an'ın Hikmet Olarak Tanımladığı Emir Ve Yasaklar:

1. "Allah ile beraber başka bir tanrı edinme!" (17/İsrâ, 22)   



2-3. "Rabbin, 'kendisinden başkasına kulluk etmeyin' diye hükmetti." (17/İsrâ, 23); Allah'a ibâdeti emretme ve başkasına ibâdeti yasaklama gibi iki mükellefiyeti ihtivâ etmektedir.



4. "Ana babaya ihsân/iyi muâmele edin." (17/İsrâ, 23). Daha sonra Cenâb-ı Hak, ihsânın (iyi muâmelenin) ne olduğunu açıklamak için şu beş şeyi zikretmiştir:



5. "Onlara 'öf' (bile) deme." (17/İsrâ, 23)            



6. "Onları azarlama"  (17/İsrâ, 23)



7. "Onlara güzel söz söyle." (17/İsrâ, 23)            



8. "Onlara acıyarak merhametle tevâzu kanadını indir." (17/İsrâ, 24)     



9. "Ey Rabbim... kendilerine merhamet et' de." (17/İsrâ, 24)



10. "Hısıma/akrabaya hakkını ver." (17/İsrâ, 26)



11. "Yoksula hakkını ver." (17/İsrâ, 26)



12. "Yolda kalmışa hakkını ver." (17/İsrâ, 26)



13. "Malını saçıp savurma." (17/İsrâ, 26)



14. "Şayet Rabbinden umduğun rahmeti arayarak onlardan sarf-ı nazar edersen, (onlara imkânsızlık dolayısıyla yardım edemiyorsan) kendilerine yumuşak söz söyle." (17/İsrâ, 28) 



15. "Elini, boynuna bağlı olarak asma, onu büsbütün de saçıp savurma, yoksa pişman bir vaziyette oturup kalırsın." (17/İsrâ, 29)



16. "Evlatlarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin." (17/İsrâ, 31)



17. "Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayâsızlıktır, kötü bir yoldur." (17/İsrâ, 32)



18. "Allah'ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın." (17/İsrâ, 33)



19. "Kim mazlum olarak öldürülürse, Biz onun velîsine bir yetki veririz." (17/İsrâ, 33)



20. "O da öldürmede israf etmesin (aşırı gitmesin)." (17/İsrâ, 33)



21. "Ahdi yerine getirin; sözlerinizde durun." (17/İsrâ, 34)



22. "Ölçtüğünüz vakit ölçüyü tam yapın." (17/İsrâ, 35)



23. "Doğru terazi ile tartın." (17/İsrâ, 35)



24. "Senin için, hakkında bir bilgi olmayan şeyin ardına düşme." (17/İsrâ, 36)



25. "Yeryüzünde kibirlenip böbürlenerek yürüme." (17/İsrâ, 37)



Allah Teâlâ, bütün bunları, bu âyetlerde peşi peşine zikretmiş ve



"Allah ile beraber başka bir ilâh/tanrı edinme. Sonra kınanmış ve kendi başına (yardımsız) bırakılmış olursun" (17/İsrâ, 22) buyurarak başlamış, yine "Allah ile beraber başka bir ilâh/tanrı edinme ki, sonra yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın." (17/İsrâ, 39) ifadesi ile sona erdirmiştir.



Bu âyetlerde zikredilen hükümler, bütün dinlerde/milletlerde gözetilmesi gereken, iptali kabul etmeyen emir ve yasaklardır. Bundan dolayı, muhkem ve hikmettir. Hikmet, bizzat sahip olduğu güzellikten ötürü kendisiyle amel etmek ve hayrı bilmekten ibarettir. Allah mükellefiyetlere tevhidi emretmekle başladı ve aynı şekilde bitirdi. Tüm bu sayılanlardan hemen sonra,



"İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir." (17/İsrâ, 39) denilmektedir. Bu hikmet vasıflarının belirtildiği bu âyetlerin başında ve sonunda şirkten nehyetmenin; tevhid'in bütün hikmetlerin başı olduğunu hatırlatmaktadır.



Yine, kendisine hikmet verilen (31/Lokman, 12) Lokman (a.s.), kendi oğluna hikmetli öğütler vermiştir. Kur'an bu hikmetli emir ve tavsiyeleri Lokman'ın ağzından şöyle sıralar:



“Andolsun Biz Lokman’a, ‘Allah’a şükret’ diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah müstağnîdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir, her türlü övgüye lâyıktır. Lokman, oğluna öğüt vererek: ‘Yavrucuğum! Allah’a şirk/ortak koşma! Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür’ demişti. Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye ettik... Önce Bana, sonra da ana babana şükret diye tavsiyede bulunduk. (Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) ‘Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yer(in derinliklerin)de bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten nehy et;başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer işlerdendir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde kibirlenip böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünen kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol. Sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini (avaz avaz bağıran) merkeplerin sesidir.” (31/Lokman, 12-19)                                                                                                                                                                       



Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de, Kitab ve hikmeti çoğu kez beraber zikretmiştir (Meselâ, bkz. 2/Bakara, 129, 151; 3/Âl-i İmrân, 48; 4/Nisâ, 113; 5/Mâide, 110). Bazı yerlerde tek başına hikmeti zikretmiştir (Bkz. 2/Bakara, 269; 31/Lokman, 12; 38/Sâd, 20). Beraber zikredilen âyetlerde vahiyden ayrı bir bilgi, bilinç, güç veya anlayış olduğu ortaya çıkmaktadır. Veya Kitab'dan peygamberin ve mü'minin elde ettiği veri, anlayış veya güç de olabilir. Tek başına zikredilen âyetlerde ise, bir çeşit Kitab'ın bilgisini de içine alabilecek bir ruh, bir aydınlanma, furkan veya hayırdır.



“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, hüküm ve hikmet sahibi olan, her şeyi yerli yerince yapan yalnız Sensin." (2/Bakara, 129)



“Öyle ki içinizde kendinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek rasûl gönderdik.” (2/Bakara, 151)



“….Ve Allah’ın size öğüt olsun diye indirdiği Kitabı ve hikmeti anın…” (2/Bakara, 231)



“Allah’ın izniyle onları yendiler. Dâvud Câlût’u öldürdü. Allah ona (Dâvud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi. Dilediği ilimlerden ona öğretti...” (2/Bakara, 251)



“Kime dilerse, hikmeti ona verir; şüphesiz hikmet verilene sonsuz ve bereketli bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” (2/Bakara, 269)



“Allah ona (İsa’ya) Kitabı/yazmayı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.” (3/Âl-i İmrân, 48)



“Hani Allah; peygamberlerden ‘Size Kitap ve hikmet verdikten sonra yanımdakileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz’ diye söz almış ve ‘kabul ettiniz mi?’ dediğinde, ‘kabul ettik’ cevabını vermiştiler. Bunun üzerine Allah, ‘O halde şâhit olun; Ben de sizinle birlikte şâhitlik edenlerdenim’ buyurmuştu.” (3/Âl-i İmrân, 81)



“İçlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, mü’minlere bir lütufta bulunmuştur.” (3/Âl-i İmrân, 164) 



“Gerçek şu ki Biz İbrâhim soyuna Kitap ve hikmet verdik.” (4/Nisâ, 54)



“Allah’ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar, yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitabı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur.” (4/Nisâ,113)



“Allah İsa’ya şöyle diyecek: ‘Sana kitabı/okuyup yazmayı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim...” (5/Mâide, 110)



“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle dâvet et…” (16/Nahl, 125)



“... İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme; sonra kınanmış ve (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.” (17/İsrâ, 39)



 “Andolsun ki Biz Lokman’a, Allah’a şükretsin diye hikmet verdik...” (31/Lokman, 12)



“(Ey ehl-i beyt,) Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın.” (33/Ahzâb, 34)



“Onun (Dâvud’un) hükümranlığını kuvvetlendirmiş, ona hikmet ve açık, güzel konuşma vermiştik.” (38/Sâd, 20)



“İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: ‘Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” (43/Zuhruf, 63)



“Andolsun, onlara, kötülükten önleyecek nice önemli haberler gelmiştir. Bunlar, gâyesine ulaşan birer hikmettir. Fakat peygamberlerin uyarıları fayda vermiyor.” (54/Kamer, 5)



“Göklerde ve yerde olanların hepsi mülkün sahibi, mukaddes, azîz, hakîm olan Allah’ı tesbih eder. Çünkü ümmîler arasından kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O’dur. Halbuki onlar, önceden apaçık bir dalâlet/sapıklık içindeydiler.” (62/Cum’a, 1-2)