Hidâyet Vermek Sadece Allah'a Ait

Biz kimseye hidayet veremeyiz. Ama İslam nuruna davet eder, yol gösteririz. Gözlere nur vermek Allah'a aittir. Doktorlar nur vermiyor, veremiyor; sadece gözü perdelenenlerin nurunun açılmasına vesile oluyor. Hidayet gönül işidir. Kişinin kafasına tabanca dayayarak iman ettiremezsiniz. Böylesi, hidayete ermiş gibi görünür ama, gönülden inkâr eder. Yine, kişinin kafatası veya kalbi açılarak içinden iman sökülemez. İman, hidayet bir gönül işidir. Gönüle de yalnız onu Yaratan hakim olur. Bizim tebliğimiz, bir kişinin hidayetine sebep olursa, bu bizim için yeryüzü dolusu altına sahip olmaktan daha hayırlıdır. Bu, bize biraz ters gelebilir. Ama, yeryüzü, insan için yaratılmıştır. Yeryüzünün tamamı, insanın haksız yere akıtılmış bir damla kanına denk olmaz. Dinimizin insana verdiği değer bu!...



"Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa, ihya ederse (hidayetine vesile olursa) bütün insanları kurtarmış, ihya etmiş gibi olur." (Mâide: 5/32)   



Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz haksız yere herhangi bir kişiyi öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi olduğunu haber verirken[295] öldürülenin mü'min veya kâfir olmasını ayırt etmez. Medeni zannedilen Avrupalının, Amerikalının gözünde ise, bir varil petrol, hıristiyan olmayan milyarlarca insandan daha değerlidir. İşte böyleleriyle aynı safta, aynı zihniyet ve aynı paktta olmamak için "gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil" diyoruz.[295]     



"Rabbimiz, her şeye yaratılışını verip, sonra hidayet edendir." (Tâhâ: 20/50)



"Ne zaman benden bir "hüda" gelir de, kim benim "hüda"ma uyarsa, böyleleri için korku yoktur, onlar üzülecek  de  değillerdir."  (Bakara: 2/38) 



Yeryüzündeki  hayatında  insanın  önüne  iki yol açılmış bulunuyor. Bu yollardan birisi, Allah'a giden yol, diğeri ise, Allah'ın yolu dışındaki sayısız yollar. Allah, yarattığı kullarına karşı son derece merhametli olduğu için, insanlara sürekli olarak "hüdâ"sını göndermiştir. Nitekim “hidâyet” kelimesinin   bir  anlamı  "hediye" dir.



Allah'ın insanlara yol göstermesi, onlara hüdâsını göndermesi, bütünüyle O'nun hediyesidir. İnsana düşen, Allah'ın hediyesini kabul etmektir. Bu hediyeyi Allah, her insana doğrudan doğruya değil de, aralarından seçtiği elçileri vasıtasıyla gönderir. İblis, dünya hayatının geçimliliğini insan için yegâne amaç haline getirir. Bunun sonucunda, yalnızca tutkuları peşinde koşan ve yeryüzünde fesat çıkaran insanın doğru yolu bulması için Allah, elçilerini gönderir ve onlarla beraber Kitap indirir. [295]



Kişinin bâtıl yolu bırakıp, hidâyete yönelmesi Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ve yardımı ile olur. Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli âyetlerinde hidâyet ve dalâletten söz edilmiştir:



"Ey Muhammed de ki: Ey insanlar, size Rabbiniz tarafından bir hak geldi. Kim doğru yola giderse, kendi lehine doğru yola gitmiş olur. Kim de saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Ben üzerinize vekil değilim" (Yûnus: 10/108).



"Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola sevk edecek, hiç bir kimse bulunmaz." (er-Ra'd: 13/33).



"Biz, her Peygamberin karısına, böylece mücrimlerden bir düşman çıkarmışızdır. Yol gösterici ve yardımcı olarak sana Rabbin yeter." (el-Furkân, 25/31).



İslâm'ın hidâyet yolunu gizleyip açıklamayanlar âyette şöyle uyarılır:



"İndirdiğimiz delilleri ve hidâyeti, biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra onları gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder. Hem de bütün lânet edebilenler lânetler. Ancak tevbe edip kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesna. İşte onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhamet edenim." (el-Bakara: 2/159, 160).



Cenab-ı Hakk'ın bazı kimselere hidayeti nasip etmemesinin sebepleri âyetlerde şöyle açıklanır:



"Yalancılık ve küfürde ısrar etme"[295] "Âşırı yalancılık"[295]. "Zâlim ve fâsık olma"[295]



Bir kimsenin, Allah dilemedikçe, Peygamber'in istemesiyle hidayete kavuşamayacağı ayetlerde şöyle ifade edilir:



"Ey Muhammed şüphesiz sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidâyete erdirir. O, hidayete erecekleri çok iyi bilir" (el-Kasas, 28/56).



"Onları hidâyete erdirmek sana düşmez. Allah dilediğini hidâyete erdirir" (el-Bakara: 2/272)



"Sen ne kadar hırs göstersen de yine insanların çoğu inanmazlar." (Yûsuf: 12/103).



Buhârî ve Müslim'in naklettiği bir hadise göre, yukarıdaki ilk ayet Allah Rasûlünün amcası Ebû Talib, Rasûlullah (s.a.s)'i korur, ona yardım eder, bu yüzden Hz. Peygamber onu tabiî bir sevgi ile severdi. Vefatına yakın, yanına gelerek şöyle demişti: "Ey amca, Allah katında kendisiyle senin lehinde şehadette bulunabileceğim bir kelimeyi; Allah'tan başka ilâh yoktur kelimesini söyle" Ancak, Ebû Talib, bu kelimeleri söyleyemedi.[295] Vefatından sonra, Hz. Peygamber'in, onun hakkında istiğfarda bulunması üzerine hidayete ermeyenler için yapılacak duanın geri çevrileceği şu âyetle bildirilmiştir: "Ne Peygamberin ne de Mü'minlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın hısımları da olsa, müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz" (et-Tevbe: 9/113).



Sonuç olarak, bir kimse hidâyeti yüce Allah'tan istemeli ve bu hali ömür boyu korumak için, salih amel işlemelidir. Allahu Teâlâ, irade-i cüz'iyesini hak yola dönmek için kullanan ve iyi hal gösteren kimselere aydınlık yolu gösterir.[295]