Hidâyet İsteği ve Hidâyette Devam:

Fâtiha suresinde "ihdinâ"  (bize hidayet et) diye dua ediliyor. Dalalette bulunanların hidayet istemesi, hidayetin meydana gelmesini istemek; hidayette bulunanların hidayet istemesi de sebat ve hidayet mertebesinde yükselmeyi istemek anlamındadır. Bizi hidayet üzere sabit kıl, hidayetten ayırma demektir. Şu ayette buna benzer dua ifadesi vardır: "Ey Rabbımız, bizi hidayete ulaştırdıktan sonra, kalplerimizi saptırma." (Al-i İmran: 3/8) Nice âlim ve âbid vardır ki, onun kalbine küçük bir şüphe düşmüş, böylece de Hakk'tan sapmış, ayağı kaymış ve dosdoğru yoldan, müstakim dinden dönmüştür. Müslümanca bir hayat önemlidir ama, müslümanca ölmek çok daha önemlidir. "Başka türlü değil, sadece müslüman olarak ölün" (Bakara: 2/132) Biz, her an hidayette kalabilmek, doğru yoldan sapmamak için Allah'ın yardımına muhtacız. Zaten suredeki tüm cümleler istimrarı (devamlılığı) ifade etmektedir. Hamdler, sürekli O'na; ibadetler, taatler, ve dualar da kesintisiz O'nadır.



Hidayet, bizi hakka götüren her türlü meziyet, araç, akl-ı selim, Peygamber ve Kitap’tır. Müstakim yolda kalabilmemiz, kesintisiz olarak bunlara sahip olmakla mümkündür. Sürekli akl-ı selim sahibi olmak, vahiyle irtibatlı bulunmak, Peygamber’e bağlı kalmak; dosdoğru yolu bulmak kadar, o yolda kalmak için de önemlidir. Öte yandan müslüman daha ileriye, en ileriye taliptir. Zarardan kurtulmak için, mü'minin iki günü birbirine denk olmamalıdır. İlmî ve amelî yönden de kendini sürekli yenilemeli, hidayet yolunda mesafe katetmeye, dosdoğru yolun en ilerisinde yer almaya gayret etmelidir. İşte bu duamızla biz, Rabbımız'dan hidayetimizin artırılmasını da istiyoruz.[295] 



Bu ayetten hemen önce "Ancak Senden yardım isteriz." denilmişti. İşte, bu duanın nasıl yapılacağını göstermek için duaya başlanıyor: "Hidayet eyle bizi doğru yola..."  Bu talep ve dua, istianenin öneminin ve genişliğinin tatbik sahasını gösteriyor. Dua ve isteğe ne suretle başlayacağımızı, Allah'tan ne istememiz gerektiğini, bizim için en büyük ve en değerli şeyin ne olması gerektiğini öğretmek için böyle dua etmemiz telkin edilmiş oluyor.



"İhdinâ" (Bizi hidâyete erdir) ifadesi, ne istediğimizi anlatmaya yetebilirdi. Ama bununla yetinilmedi. Nereye hidayet edilmesi, hangi yola Allah'ın bizi iletmesini istediğimiz de "es-sırata'l-müstakim" ifadelerinde açıklanmış oldu:  "Dosdoğru yola. Öyle yol ki..."



Niçin "bana hidayet et"  değil de; "bize hidayet et"  diye çoğul edatı kullanıldı, denilecek olursa,  şöyle  cevap  verilir:  Dua,  daha  genel  olduğu  zaman,  kabul edilmeye daha yakın olur.



Müslümanlar arasında duası kabul olunacak  mutlaka  birisi  vardır. Allah, birisinin duasını kabul edince, diğerlerinin duasını geri çevirmez, denilmiştir. Peygamber Efendimiz, "Allah'a, kendisiyle isyan etmediğiniz dillerle dua edin." buyurdu. Sahabe: "Ya Rasulallah, hangimizin öyle dili vardır?" deyince de, O: "Birbirinize dua edersiniz. Çünkü sen onun lisanı ile, o da senin lisanınla Allah'a isyan etmemiştir."  buyurmuştur. Kul, sanki şöyle der: "Senin Rasülünün 'cemaat, birlik rahmet; ayrılık ise azabtır."[295] buyuruyor. Sana hamdetmek isteyince de, bütün hamdleri dile getirerek "elhamdü lillâh"  dedim. İbadeti dile getirdiğimde, bütün herkesin ibadetini dile getirerek "iyyake na'büdü  - ancak Sana ibadet ederiz-" dedim. Yardım talebinde bulununca da, herkesin yardım talebini söyleyerek, "ve iyyake nesteıyn  (ancak Senden yardım isteriz)" dedim. Şüphesiz hidayeti istediğimde, onu herkes için isteyerek  "ihdina  -bize hidayet ver-"  dedim." Ayrıca, çoğul zamiri kullanılan bu ifade tarzında, müslümanların cemaat halinde olmaları gerektiğine işaret vardır. Onlar toplu halde bir şeye karar verirlerse, bu doğru ve Allah katında değeri olan bir hüküm olur. Toplu haldeki bu müslümanlara Allah, yeryüzünü varis kılıp, onları da Kendisine yeryüzünde halifeler kılmıştır.[295]



"İhdinâ" derken, hidayetin yalnız ve yalnız Allah'a ait olduğunu bildiğimizi de itiraf etmiş oluyoruz. Allah, Rasulüne: "Sen sevdiklerine hidayet veremezsin. Ancak Allah, dilediğine hidayet verir." (Kasas: 28/56) buyurarak, hidayeti Rasülünün bile veremeyeceğini bildirir. Peygamberler ancak hidayete vesile olurlar, insanlara yol gösterirler. "Muhakkak sen, sırat-ı müstakıyme yol göstermektesin." (Şûrâ: 42/52) Rabbimiz vahiyle peygamberlerine yol göstermiştir. Biz de o vahyin ışığında yürüyoruz.[295]