7) Kafir Kadınların Kıyafetine Benzememesi

Yukarıdan beri yaptığımız açıklamalardan anlaşılacağı gibi ister kadın ister erkek olsun müslüman fertlerin hiç bir surette kafirlere benzememesi bir kazıyye hükmündedir. Bu benzeyiş özel kıyafette olduğu gibi ibadet şekillerinde ve bayram törenlerinde de caridir. ancak üzülerek belirtelim ki islamın bu büyük kaidesi bizzat müslümanlar tarafından yıkılmış ve her işimizde kafirleri taklid eder olmuşuz. Haddi zatında müslümanların geri kalışlarının zafa düşüp yabancıların boyunduruğu altına girmelerinin esası da bu taklid unsuruna dayanmaktadır. Çünkü Allahü Zülcelal açıkça beyan ediyor:



(65)  Ben bunu İbni Urve’nin "Kevakib"inden aldım. Cilt 1, sahife 1354 Zahiriyye kütüphanesi No: 579 ŞAM



'"Bir millet kendi kendisini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez." Bu hükmü anlamaya ne kadar muhtacız? Bu konuda varid olan naslar pek çoktur. Mücmel olan ayetler hadisi şerifler tarafından açıklanmış ve tefsir edilmiştir. Şimdi biz bunlardan bir kaçını alalım:



"Andolsun ki biz İsrailoğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik vermiş onları tertemiz rızıklara nail etmiş, onları zamanlarında, alemlerin üstüne çıkarmış idik.  Onlara din emrinden açık deliller de vermiştik. Şimdi onların bu emirler hakkında ihtilafa düşmeleri başka sebeple değil ancak kendilerine durumun hakikatına dair bilgi geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayıdır. Şüphesiz, Rabbin onların ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkındaki hükmünü kıyamet günü aralarında verecektir. Sonra habibim seni de din emrinden ve şeriatın üstüne memur kıldık. O halde sen ona tabi ol. Bilmezlerin heva ve heveslerine uyma"            (Casiye: 45/16-18)



Şeyhül İslam İbni Teymiye merhum "Sıratı Mustakimin icabı cehennem ashabına muhalefettir." adlı eserinin 8. sayfasında şöyle diyor:



"Allahü zülcelal bu ayette İsrail oğullarına din ve dünya nimetlerini ihsan ettiğini bundan sonra aralarında ihtilafa düştüklerini belirtiyor. Bu örnekten sonra Hazreti Muhammed’e dönüyor. Ve ittibaını emerttiği bir şeriat sunduğunu bildiriyor. Bunun yanında bilmezlerin heva ve hevesine uymaktan da nehyediyor. "Bilmezler" tabiri ile şeriata muhalif olan herkes bu hususa dahil oluyor. "Heva ve heves" tabiri ile müşrikler ve onların peşinde olanlar kastediliyor. Aynı zamanda kafirlere imrenenler veya heveslenenler de aynı hükmün şümulu içinde giriyor. Müslümanların kendi prensiplerine uymalarından dolayı kafirler sevinirler. Hatta bunun için bir yığın masraftan da kaçınmazlar. Şayet yapılan işin onlara özenmekten ve heveslenmekten gelmediğini kabul edecek olsak bile onları sevindirmektense Allah’ın (emrine) tabi olup onun rızasını elde etmek daha iyi olmaz mı? Çünkü siyecin kenarında dolaşan onun içine girebilir. Şüphelerden mümkün olduğu kadar sakınmak gerekir."



Yine aynı konuda Allahü Zülcelal Ra'd suresinin 36-37. ayetlerinde şöyle buyuruyor:



“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler sana indirilen bu Kur'an ile sevinirler. Fakat Peygamberin aleyhinde birleşen güruh, onun bir kısmını inkar eden kimseler de vardı. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk edip ona ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak ona dua ederim. Dönüşüm de yalnız O’nadır."



"İşte biz onu böyle Arapça bir hikmet olarak indirdik. Andolsun ki sana gelen bu ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyarsan Allah'dan senin için ne bir yardımcı vardır, ne de bir koruyucu vardır."



Ayeti kerimede geçen "heva ve heveslerine" tabirindeki üçüncü şahıs zamiri daha önce zikri geçen peygambere düşman olan güruha ulaşmaktadır. Tabiiki bunlar arasına ister nasrani ister yahudi, ister put perest olsun Kur'an’dan bir parçayı inkar eden herkes girer.



Allahü Teala hadid suresinin 16 ıncı ayeti kerimesinde buyuruyor ki:



"İman edenlerin Allah’ı ve haktan ineni zikri için kalplerinin saygıyle yumuşaması zamanı hala gelmedi mi? Onlar daha evvel kendilerine kitap verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalpleri kararmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onardan bir çoğu dinlerinden çıkmış fasıkar idi."



Şeyhül İslam İbni Teymiye tefsirinin 43. sayfasında diyor ki:



"Ayeti kerimede geçen "olmasınlar" nehyetmektedir. Şurası da bir hakikattır ki benzeyiş sadece kılık ve kıyafetlerde olmaz aynı zamanda fiil ve hareketlerde istek ve arzularda da olur. Bu da bir nevi masiyettir."



İbni Kesir tefsirindeki bu ayeti şöyle izah eder:



"Allahü zülcelal kati şekilde mü'minlerin kafirlere asli ve feri konularda benzememelerini yasaklamıştır." (Tefsiri İbni Kesir cild 4 sayfa 310)



İbni Kesir merhum bakara suresindeki şu ayetin tefsirinde aynı mevzua mütenasip beyanlar veriyor:



"Ey iman edenler "raina" demeyin. "Unzurna" deyin. Söze iyi kulak verin kafirler için çok acıklı bir azap vardır."                                                             (Bakara: 2/104)



"Allahü Teala mü'min kullarını söz ve fiilleriyle kafirlere benzemekten nehyetmektedir. Yahudiler Kur'an-ı Kerimde geçen tevriye ve benzeri sanatları maksatlı olarak Kuran’a noksanlık atfetmek için dile doluyorlardı. Allah'ın laneti onlara olsun. Bizi dinle demek istedikleri zaman böyle demiyorlardı da "raina" bizi korur diyorlardı. Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinin 46. ayetinde aynen şöyle denilmektedir:



"Yahudi olanlardan kimi kelimeleri Allah tarafından konuldukları yerlerinden kaldırıp değiştirirler. Dillerini eğerek bükerek dine de saldırarak sana derler ki: (sözünü zahiren dinledik fakat kalbimizle isyan ettik. İşit işitmez olası) "raina" eğer onlar (dinledik itaat ettik. İşte bize bak) deselerdi kendileri için elbet daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, kendi küfürleri yüzünden onları rahmetinden koğmuştur. Artık onlar birazı müstesna olmak üzere iman etmezler."



Yine hadis ve muhtelif rivayetlerinden edindiğimiz bilgilere göre Yahudiler müslümanlarla karşılaştıkları zaman "Esselamünaleyküm" demezler de "essamüaleykum" derlerdi. Yani Allah’ın selamı üzerine olsun diyecekleri yere Allah'ın derdi (ölüm) üzerinize olsun derlerdi. Bunun üzerine efendimiz de onlara karşılık verirken "Aleykümselam" demeyip sadece "vealeyküm" yani sizin de üzerinize demeyi emretmişti. Ve şöyle buyurmuştu: Onların bizim için yaptıkları dua kabul olmaz da bizim onlar için yaptığımız dua kabul olur. Bütün bunlardan açıkça şu hakikat meydana çıkmaktadır. Allahü Teala her ne türlü olursa olsun fiil ve sözle kafirlere benzemekten kati şekilde mü'minleri nehyetmiştir." Tefsiri İbni Kesir cild 1 sayfa 148.



Şeyhul islam İbni Teymiye bu ayeti tefsir ederken özetle şöyle demektedir:



"Katade ve diğerleri dediler ki: Yahudiler Peygamberle alay etmek için ona bizi dinle diyeceklerine "raina" diyorlardı. Buyüzden Allah'ü zülcelal mü'minlerin yahudilerin yaptığı gibi bu kelimeyi kullanmalarını nehyetmiştir. Şu halde yahudilerin, fazlaca ve kötü niyetle kullandıkları, böylece yasaklanmasına sebep oldukları bu kelimede kötü bir yön yoktur.



Nehyedilmesine yegane sebep gayri müslimlere benzememek prensibini yerleştirmektir."



Bu mevzu ile ilgili genişçe izahat İbni Teymiye’nin tefsirinin 8, 14, 22 ve 42'inci sayfalarında mevcuttur. Dileyen oraya göz atsın.



Yukarıdan beri zikrettiğimiz hükümleri özetliyecek olursak kafirlere söz ve işle, gaye ve idealle benzememe prensibi Kur'an-ı Kerim tarafından açıkça va'z edilmiştir. Peygamberimiz Aleyhisselam da ümmeti Muhammed’e bunu tafsilatlı olarak açıklamıştır. Hatta pratik olarak da açıkça iş'ar etmiştir. O zaman Peygamberin şehrinde '"Medine" yaşayan Yahudiler bile bu durumu anlamışlar ve içlendiklerini gizlememişlerdir. Enes İbni Malik'den gelen bir rivayette şöyle denilmektedir:



"Yahudiler, kadınlar hayıza girince onunla beraber evde yemek yemezler, cinsi münasebette bulunmazlardı. Sahabeyi güzin Rasulullah aleyhisselamdan bu konu hakkında malumat dilediler. Bunun üzerine Allah'ü zülcelal şu ayeti kerimeyi indirdi:



"Sana kadınların ay halini de sorarlar. Deki o bir ezadır. Onun için hayız zamanında da kadınlarınızla cinsi münasebetten ayrılın. Temizlendikleri vakte kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiler mi Allah'ın size emretiği yerden onlara gidin. Herhalde Allah hem çok tevbe edenleri sever, hem de çok temizlenenleri sever. Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde onlara dilediğiniz gibi gelin. Kendiniz için önceden iyi ameller gönderin. Bir de Allah'dan korkun ve bilin ki herhalde siz ona kavuşacaksınız. İman edenlere müjdele."



                                                           (Bakara: 2/222-223)



Bunun üzerine efendimiz Eshabı güzine buyurdular:



"Hayızlı anlarında karılarınıza cinsi münasebetten başka bir şeyi yapabilirsiniz. Bu durum Yahudilere ulaşınca ileri gelenleri dediler ki: "Bu adam hiç bir şey bırakmıyacak hep bize muhalefet ederek" Üseyd ve Bişr oğlu Ubbad Rasulullah'a geldiler ve dediler ki:



- “Ya Rasulallah yahudiler böyle böyle diyorlar. Biz hayızlı kadınlarımızla cima etmiyelim mi?”



Rasulullah'ın mübarek çehreleri değişti üzerlerine yürüyeceğini zannettik."66



(66) Bu hadisi İmamı Müslim 1. cildinin 169. sayfasında, Ebu Uvane 1. cildinin 312. sayfasında nakletmişlerdir. imamı Tirmizi hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemektedir.



Şeyhul İslam İbni Teymiye iktiza adlı eserinde bu hadisi şu şekilde açıklamaktadır:



"Bu hadis Peygamberin Yahudilere ne kadar muhalefet ettiğini açıkça göstermektedir. Hatta Yahudiler bu adam bize muhalefet etmedik hiç bir şey bırakmıyacak diye dert yanmaya başlamışlardır. Bu muhalefet bazen esasda bazen de evsafta olur. Bazı sahabeler Allah'ın koymuş olduğu hükümlere muhalefet ettikleri zaman Rasulullah'ın çehresi değişecek şekilde kızarmıştı.



Müslüman kadınlarının kafir kadınlarına benzememelerine dair hadisi şerifler pek çoktur. Biz mümkün olduğu kadarını kaydetmeye çalışalım:



1. Enes oğlu Ebu Ümeyre'den o da Ansarlı halasından:



"Peygamber aleyhisselatü vesselam halkı namaz vakitlerinde camiye nasıl toplamak gerektiğine dair istişare yapıyordu. Topluluktan birisi dedi ki:



-Bir sancak dikelim namaz vaktinde bu sancağı gören herkes camiye gelsin. Peygamber bunu acayip karşılamadı. Başka birisi boru çalınsın dedi. Peygamber bunu kabul etmedi. O yahudilerin alemidir dedi. Çan çalalım diyenler oldu. Peygamber onu da kabul etmedi. Çan dedi, Hristiyanların alametidir. İstişare meclisi bir karara varmadan dağıldı. Ertesi gün Zeyd oğlu Abdullah rüyasında Ezanı Muhammediyeyi öğrendi ve peygambere rüyasını anlattı. Ve kabul edildi.[295]



2. Abese oğlu Amrden: "Dedim ki:



- “Ey Allah'ın peygamberi bana Allah'ın sana öğrettiklerinden öğret.” Bunun üzerine peygamber bana namaz kılmayı öğretti ve dedi ki:



- “Sabahleyin gün doğmadan önce kalk ve sabah namazını kıl. Kuşluk vakti güneş zevale erişinceye kadar namaz kılabilirsin. Güneş doğarken ve zeval anında namaz kılma. Çünkü güneşin sabahleyin doğuşu şeytanın iki boynuzu arasından çıkışı gibidir. O zaman işte kafirler ibadet ederler. Güneş bir mızrak boyu yükseldikten sonra tekrar namaz kılabilirsin. Ama zeval anında kılma. Çünkü o zaman cehennem kızdırılır. Bundan sonra ikindiye kadar dilediğin namazı kılabilirsin. Ancak ikindiden sonra güneş batarken namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından kayıyormuş gibi batar. Ve kafirler işte bu vakitte güneşe tapınırlar."[295]



3. Abdullah El-Beceli oğlu Cündep’ten diyor ki: "Rasulullah'ın vefatından beş gün önce onun şöyle dediğini işittim:



"Dikkat edin sizden öncekiler peygambelerinin ve salih kişilerin kabirlerini mescit edinip ibadet ettiler. Dikkat edin. Sakın ha kabirleri mescit edinmiyesiniz. Ben sizi bundan kati surette nehyederim.”[295]



4. Evs oğlu Şeddat'tan, Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:



"Yahudilere muhalefet ediniz. Çünkü onlar mestleri ve ayakkabıları ile ibadet edinirler.”[295]



5. Ömer oğlu Abdullah'dan Rasulullah buyurdu:



"Sizden biriniz üs elbiseyle namaz kılarsa düğmelerini iyice pekiştirin. Sakın ha Yahudiler gibi seriştirmeyiniz.”[295]



6. Abdullah oğlu Cabir'den:



"Rasulullah bir gün şikayetlenerek ayakta namaz kıldırmayacağını belirtti. O oturuyordu biz de gerisinde kendisine tabi olarak ayakta namaz kılıyorduk. Ebu Bekir ise cemaata tekbir sesini duyuruyordu. Rasulullah bize döndü ayakta olduğumuzu görünce işaret ederek oturmamazı bildirdi. Biz de oturarak namaza başladık. Namaz tamamlanınca selam verdik. Rasulullah tekrar bize doğru döndü şöyle dedi:



- “Sizde mi İranlı ve Bizanslılar gibi yapmak istiyorsunuz. Onlar oturan krallarının yanında ayakta elpençe divan dururlar. Sakın öyle yapmıyasınız. Siz imamınıza uyunuz. Eğer ayakta kılarsa siz de namazınızı ayakta kılın. Şayet oturarak kılarsa siz de oturarak kılın." Başka bir ravinin metninde ise hadisin sonuna şu ibare eklenmiştir:



"Sakın ha İranlıların büyüklerine yaptığını siz de yapmıyasınız."[295]



7. Ömer oğlu Abdullah'dan:



"Rasulullah aleyhisselatü vesselam namazda sol eline dayanarak oturan bir adama böyle yapmamasını emretti ve buyurdu:



- “O şekilde yahudiler namaz kılarlar." Başka bir rivayette ise hadisinin sonu şu şekildedir:



"Öyle oturma çünkü o şekilde oturuş azaba müstehak olanların oturuşudur."[295]



8. Abdullah oğlu Cerir’den Rasulullah buyurdu:



"Bizim ölülerimiz için lahid, kafirlerin ölüleri için yarık."[295]



9. As oğlu Amir’den Rasulullah buyurdu:



"Bizim orucumuzla kafirlerin orucu arasındaki fark sahur yemeğidir.”[295]



10. Ebu Hüreyre’den Rasulullah buyurdu:



"İnsanlar iftarda acele ettikleri müddetçe bu din zahir olacaktır. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar iftarı tehir ederler."



11. Hassasi kabilesinden Büşeyir’in karısı Leyla'dan diyor ki:



"Ben iki gün ardarda oruç tutmak istedim. Kocam Büşeyr ise beni nehyeti ve dedi ki:



“Rasulullah ardarda oruç tutmaktan bizi nehyetmiştir. Çünkü bu hıristiyanların adetidir. ‘Siz sadece Allahın size emrettiği şekilde oruç tutun ve Allah’ın emrine uygun olarak orucunuzu bitirin. Akşam olunca iftar edin’ dedi."[295]



12. Abdullah İbni Abbas'dan diyor ki:



"Rasulullah aşure günü oruç tutmaya başlayınca bize de oruç tutmamızı emretti. Ashabtan dediler ki:



- “Ey Allah’ın Rasulu aşure günü Yahudi ve Hristiyanların tarafından tazim edilen bir gün değil midir?” Rasulullah buyurdu:



- “Önümüzdeki sene inşallah dokuzuncu günü oruç tutarız.” İbni Abbas diyor ki: Ertesi sene aşure gelmeden Rasulullah Aleyhisselam vefat ettiler.[295]



13. Ümmü Seleme’den diyor ki:



"Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Cumartesi ve pazar günleri diğer günlerdekinden daha çok oruç tutarlardı. Ve şöyle derlerdi.:



- “Cumartesi ve pazar müşriklerin bayramıdır. Ben onlara muhalefet olsun diye bu günlerde oruç tutmayı da daha çok seviyorum.”[295]



14. Hattab oğlu Ömer’den, diyor ki:



"Müşrikler gün doğuncaya kadar Müzdelife’den ayrılmazdı. Rasulullah aleyhisselatü vesselam onlara muhalefet olsun diye gün doğmadan önce ayrılmayı emretti.”[295]



15. Hatem oğlu Adiy’den, diyor ki:



"Dedim ki ya Rasulallah zaruretten başka yememen gereken yemekleri bana bildirirmisin? Rasulullah buyurdu:



“Hristiyanlara benzeyen hiç bir şeyi bırakma.”[295]



16. Amr İbnül as oğlu Abdullah'dan:



"Rasulullah aleyhisselatü vesselam benim üzerimde çeşitli renklere boyanmış iki elbise gördüğünde şöyle dedi:



- “O kafirlerin giydiği elbisedir. Sen giyme onları."[295]



17. İmamı Ali Kerremallahü vechehudan, rasulullah buyurdu:



"Sakın ha papaz kıyafetini giymeyesiniz. Kim onların kıyafetini giyinirse ve benzerse benden değildir."[295]



18. Ebu Umame’den diyor ki:



"Rasulullah sakalları beyazlaşmış ansarlı ihiyarların yanına varıp dedi ki:



"Ey ensar topluluğu sakallarınızı kırmızılaştırın veya sıralaştırın ve ehli kitaba muhalefet edin. Ebu Umame diyor ki:



“Ey Allah'ın Rasulu ehli kitap mes giyerler de ayakkabı giymezler” dedim. Rasulullah yine buyurdu:



- “Mest de giyin ayakkabı da giyin ve ehli kitaba muhalefet edin.” Ebu Umame diyor ki:



“Biz ey Allah'ın Rasulu kitap ehli bıyıklarını gür, sakallarını kısa yaparlar” dedik. Peygamber buyurdu:



- “Siz  de bıyıklarınızı kesin, sakallarınızı bırakın. Ve böylece ehli kitaba muhalefet edin” dedi.[295]



19. Ömer oğlu Abdullah’dan Rasulullah buyurdu:



"Bıyıklarınızı kırkın, sakallarınızı bırakın."[295]



20. Ebu Hüreyre’den Rasulullah buyurdu:



"Bıyıklarınızı kesin, sakallarınızı bırakın. Mecusilere (ateş perestlere) muhalefet edin."[295]



21. Ebu Hüreyreden Rasulullah buyurdu:



"Yahudi ve hıristiyanlar sakallarını ve bıyıklarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet edin.”[295]



22. Ebu Hüreyre’den Rasulullah buyurdu:



"İhtiyarlığınızı değiştirin, ama yahudi ve hıristiyanlara benzemeyin."[295]



23. Abdullah İbni Abbas’dan, diyor ki:



"Rasulullah aleyhisselatü vesselam, ilahi emre mebni olmayan konularda başkalarına değil ehli kitaba muvafakatı severdi. Mesela ehli kitap saçlarını sarkıtırlardı. Müşrikler ise saçlarını başlarının ortasından ikiye ayırırlardı. Rasulullah da müşrikler gibi değil ehli kitap gibi sarkıtırdı.”[295]



24. Abdullah oğlu Cabirden, Rasulullah buyurdu[295]:



"Yahudiler gibi selam vermeyin. Çünkü onların selamı başla elle ve işaretledir."[295]



25. Süveyd oğlu Şüreyd’den diyor ki:



"Bir gün ben şöylece oturmuştum. Sol elimi yan tarafına doğru yere dayamış ve onun üstüne abanmıştım. Rasulullah sallallahü aleyhi vessellem bana rastladı ve şöyle dedi:



- “Allah'ın gazabına uğrayanlar "yahudiler" gibi mi oturursun?"



26. Sad İbni Ebi Vakkas'dan Rasulullah buyurdu[295]:



"Evlerinizi temiz tutun ve yahudilere benzemeyin. Onlar süprüntülerini evlerinde yığarlar."[295]



27. Ömer İbnül Hattab diyor ki: Ben Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim:



"Siz beni yahudilerin Meryem oğlu İsa’yı aşırı derecede öğdükleri gibi öğmeyin. Ben sadece Allah’ın kuluyum. Ve deyin ki: "Muhammed Allah'ın kulu ve Rasuludür."[295]



28. Ebu Vakıd Elleysi’den:



"Rasulullah sallallahü aleyhi vesellem Huneyn gazasına giderken müşriklerin çevresinde toplandıkları, "Zatü envat" dedikleri üzerine silah ve diğer eşyalarını astıkları bir ağaca rastladı. Müşrikler topluca onun çevresinde oturuyorlardı. Sahabe-i güzin dediler ki:



- “Ey Allah’ın Rasulu müşriklerin olduğu gibi bizim de bir "Zatü envat"ımız olsa iyi olmaz mı bize de böyle bir yer seç?” Rasulu zişan efendimiz buyurdu:



- “Sübhanellah (başka bir rivayette ise Allahü Ekber) bu sizin dediğiniz kardeşim Musa’nın kavminin dediğine benzer. Onlar da "Ey Musa müşriklerin ilahları olduğu gibi bizim için de ilahlar kıl" dediler. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki siz de sizden yıllarca önceki kavimlerin adetlerini mi irtikap edersiniz."[295]



29. Abdullah İbni Ömer’den Rasulullah buyurdu:



"Ben kıyamete yakın devrede kılıç ile gönderildim. Ta ki, Allah'a ibadet edip ondan başkasını eş koşulmaz oluncaya kadar. Benim rızkım mızrağımın gölgesinde verildi. Zillet ve küçüklük benim emrime muhalefet edenlerin üzerinedir. Kim ki bir kavime benerse o da onlardandır."[295]



Görüldüğü gibi bütün bu hadislerden açıkça kafirlere muhalefet edip onlara benzememenin islam şeriatının esas prensiplerinden biri olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. İster kadın olsun ister erkek olsun özel yaşayışında ve umumi hayatında kılık kıyafetinde yukarıda zikredilen ayetlerin ve hadislerin emrine uygun şekilde hareket etmesi her müslümana vaciptir. Ancak bu şekilde bir kılık islam kıyafeti olabilir.



Bazıları bu muhalefetin ibadetle ilgili emirlerde olduğu gibi sadece icbari olduğunu sanmaktadırlar. Halbuki durum hiçte böyle değildir. Kıyafetteki hususiyyetin hikmeti açıkça meydandadır. Hatta büyük ilim adamları tarafından belirtildiği gibi insanın dış görünüşüyle iç görünüşü arasında büyük irtibat vardır. Birinin diğerine tesiri mühimdir. Dış görünüşüyle hayırlı olan bir kişinin umumiyetle iç alemi hayırlıdır. Bunun aksine dış görünüşü şerli olan kimseler çok kerre iç alemleriylede şerlidirler. İnsan her ne kadar bunu kendisinde hissedemesse de diğer kimselerde farkına varabilir. Bunu Şeyhül İslam İbni Teymiye merhum güzelce izah etmiştir.



"Dış ve iç alemlerin münasebeti his ve tecrübelerle kolayca anlaşılabilir. Hatta aynı memleketten hemşehri olan iki kişi diyaru gurbette karşılaştıkları zaman aralarında yakın ve dostana ülfetler olur. İsterse kendi memleketlerinde birbirlerini tanımasınlar. Sadece aynı memleketli olmaları bile dostça anlaşmaları için sebep sayılır. Hatta gurbet illerde yolculuk eden iki kişi kılık ve kıyafet biçim konuşma veya binek tarzlarda birbirine uygun olursa anlaşma ve yakınlaşma daha çabuk ve kolay olur. Pratik hayatımızda da örnekleri pek çoktur. Aynı sanattan anlayanlar veya aynı işi yapanlar arasındaki muhabbet söylenmiyecek dereceyi bulabilir. Haddi zatında düşmanlıkların ve savaşların esası ya saltanat içindir yahut ta din içindir. Devlet adamları ve reisleri memleketleri her ne kadar birbirine uzakta olsa aralarındaki riyaset ve saltanat benzerliğinden dolayı kolayca anlaşıp uyuşabilirler. Bu insan tabiatının görme ve tanışma duygularının bir icabıdır. Bu gibi uyuşuklukları ya din duygusu yahut ta özel idealler yokedebilir. Dünyevi işlerde benzerlik insan tabiatında bu derece muhabbet ve dostluk yaratıyor da dini konulardaki benzerlik yaratmaz mı? Hatta bu konulardaki benzerlik diğerlerinden daha çok muhabbeti temin eder. Halbuki kafirlere muhabbet imana aykırıdır. Görmüyor musunuz Allah'ü zülcelal kitabı mübinin de ne buyuruyor:



“Allah'a ve ahiret gününe imanda sebat eden hiç bir kavmin Allah'a ve rasulune muhalefet eden kimselerle-velevki onlar bunların babaları, oğulları, kardeşleri yahut soysopları olsunlar-dostlaşacaklarını göremez misin. Onlar, o kimselerdirler ki Allah imanı kalplerine yazmış bunları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Bunları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. Bunlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah'dan hoşnud olmuşlardır. İşte onlar Allah fırkasıdır. Gözünüzü açın ki Allah fırkasının mensupları umduklarına erenlerin ta kendileridir."                                                           (Mücadele: 58/22)



Böylece Allah kafirlerle dostluk kuracak hiç bir mü'minin bulunamayacağını belirtiyor. Kim kafirlerle dostluk kurarsa o müm'min değildir. Dış görünüşü itibariyle de olsa benzerlik dostluğa vesile olacağından haramdır. (sıratı müstakimin icabı cehennem ashabına muhalefetir. Sayfa: 105-106)



İbni Teymiyye aynı eserin başka bir yerinde de şöyle diyor:



"Zahiri işlerle batını işler arasında yakından bir irtibat ve münasebet vardır. Kalbe vasıl olan haller zihne giren duygular zahiri işlerin tesiriyle cereyan eder. İnsanın dış dünyası ile münasebette bulunduğu işler kalbinde ve zihninde yer eder. Allah Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi vesellemi kendi şeriatı ve sistemiyle insanları kurtarmak için Peygamber olarak göndermiştir. Elbetteki bu şeriatın söz ve fiillerle ilgili hükümlerini belirten hikmetleri vardır. Elbetteki islam şeriatının koyduğu hükümler lanete uğrayan, delalete düşen, gazaba müstehak olanlara yoluna uymayacaktır. Uyulduğu takdirde zuhur edecek fenalıklardan dolayı Allah ehli küfre muhalefeti emretmiştir.



Şüphesiz ki şekil ve durum bakımından kafirlere benzemenin ahlaki ve ameli yönden pek çok mahzurları vardır. Mesela bilginlerin, profesörlerin kıyafetine giren kimse kendi nefsinde bir ilim vasfı görür. Ve alimliğe yeltenir. Yahut subay elbisesi giyen kimse hareket ve yaşayışlarıyla bir nevi askerlik mesleğinin tesiri atında kalır. Bu, insan tabiatında mevcut olan bir halettir. Bunu önlemek için ya açıktan açığa benzeyişi kaldırmak hakikat ve hidayet ehli ile küfür ehli arasında açık bir tefrik koymak, yahuta Allah düşmanlarıyla açıktan açığa harb etmek gerekir. Müslüman olduğuna yakınen inanan ve gönülden islamı yaşamak isteyen herkes her yönüyle yahudi ve hıristiyanlar da dahil olmak üzere bilcümle kafirlerden ayrılmalıdırlar. İslam deyince sadece bu ismi alan namaz veya benzeri ibadetlerle iktifa eden kimseleri kastetmiyorum. Gayri müslimlerin içimize saçtıkları fitneler öldürücü veba mikroplarından daha tehlikelidir. İkinci olarak dış görünüş itibariyle kafirlere benzemek ihtilat ve karışmayı normal hale getirir. Bu durumda müslüman ile kafirlerin, hidayete erenlerle, Allah'ın gazabına müstehak olanların arasında ayırd edecek özelliklerin kalkmasına vesile olur."(Aynı eser sayfa 7-8)



İnsanın dış alemi ile iç alemi arasındaki irtibatı en güzel şekilde beyan yine Efendimin şu hadisi şerifleri oluyor. Numan bin Beşir rivayet ederek diyor ki:



"Rasulullah aleyhisselatü vesselam bizim saflarımızı tıpkı bir ok gibi düp düzgün yapardı. Bir kerre saflardan dışarı çıktığımızı gördüğünde şöyle demişti:



- Ey Allah'ın kulları, ya saflarını düzeltirsiniz yahutta Allah sizin yüzünüz arasını açar. Başka bir rivayette ise yüzünüzü yerine "kalpleriniz" denmiştir."[295]



Bu hadisi şerifle de Rasulullah efendimiz sahiri ihtilafın velev saflarda olsa gönüllerinde ihtilafına vesile olacağını açıkça belirtiyor. Toplu haldeyken bile ayrı oturmayı yasaklıyor. İşte size iki hadis:



1. Semure oğlu Cabirden:



"Bir gün Rasulullah aleyhisselatü vesselam yanımıza geldi. Biz halka halka oturuyorduk. Ve buyurdu:



- “Neden dağınık olarak oturuyorsunuz?"[295]



2. Ebu Salebe’den Diyor ki:



"Topluluk bir yere indiği zaman sahabeler vadi ve bölüklere ayrılırlardı. Rasulullah buyurdu[295]:



- “Sizin bu dağılışınız Şeytanın eseridir.” Bundan sonra nereye inildi ise bütün ashab birleşik halde otururlardı. Hatta üstlerine bir şey örtülseydi hepsini de kaplardı denilebilir.[295]