Hibenin Şartları:

1. Bağışlananın, bağışlama sırasında mevcut olması. Hanefi, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve Zâhirîlere göre, hibe konusu olan şeyin, bağışlama sırasında, bağışlayanın mülkünde mevcut olması şarttır. Buna göre, bir hayvanın doğacak yavrusunu, bağın meydana gelecek üzümünü hibe etmek geçerli değildir. Ma'dûmun satışı caiz olmadığı gibi, hibesi de geçerli olmaz (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Mısır 1327-1328, VI,119; İbn Âbidîn, a.g.e, IV, 782; İbn Hazm, el-Muhallâ, Mısır 1347-1352, IX,116; M. Kadri Paşa, el-Ahkâmü'ş-Şeriyye, mad. 508; Mecelle, mad. 856).



2. Bağışlanan malın, bağışlayanın kendi mülkün olması gereklidir. Buna göre, kiracı, kiraladığı malı, âriyet alan, elindeki emânet şeyleri hibe edemez. Ayrıca hibe edilecek şeyin mütekavvim mal olması da şarttır (el-Cezîrî, a.g.e., III, 403; Mecelle, mad. 857).



3. Bağışlanacak malın belirlenmiş olması gereklidir. Taraflar arasında bir anlaşmazlığa yol açmaması için hibe edilenin, muayyen ve bilinir olması şarttır (İbn Hazm, a.g.e., IX,116; Mecelle, mad. 858).



4. Bağışlayanın âkıl ve bâliğ olması. Bağışlayanın teberru ehliyetine sahip olması gereklidir. Bu, Mecelle'nin 859. maddesinde şöyle ifade edilir:



"Vâhibin, âkıl ve bâliğ olması şarttır binaenaleyh sağîr (küçük), mecnûn ve ma'tuh (bunak) un hibesi sahih değildir; Amma bunlara hibe sahihtir."



5. Tarafların rızasının bulunması. Rıza bulunmaksızın cebir ve ikrah ile yapılan hibe geçerli değildir. Hata ve hile hallerinde hibe akdinin iptali istenebilir (Abdulkadir Şener, İslâm Hukukunda Hibe, Ankara 1984, s. 36).



Bir satım akdinde, icap ve kabulden sonra, satıcı, malı alıcıya teslim etmekle yükümlüdür. Hibe akdinde ise İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre, bağışlayanın teslim zorunluluğu yoktur. Hibe bir teberru olduğu için, kabza kadar, bağışlayanın mülkiyetinden çıkmaz ve bu yüzden hibeden dönmek mümkün olur. Ebu Hanîfe, Şâfiî ve Hanbelîlere göre hibede kabz şarttır. Kabzdan önce, mücerred hibe akdi ile, mülkiyet nakledilmiş olmaz (el-Kâsânî, a.g.e, VI,115 vd.; İbn Kudâme, a.g.e., VI, 246-248).