Hasta Ziyâreti:

 



Hasta bir mü’mini ziyâret etmek, dinimizin önemli bir tavsiyesi, Peygamberimiz’in sünnetidir. Hasta birini ziyâret eden kişi, hem hastaya moral vermiş, hem de kendisi sevap kazanmış olur (Tirmizî, Edep 45; Nesâî, Cenâiz 53).



Hastalıklar birer imtihan olduğu için, kazâ ve kadere iman eden bir mü’min için, hastalıklara karşı tevekkül ve sabır göstermek ve Allah’a teslimiyetle yönelmek gerekir. Allah’ın her hastalığın şifâsını yarattığı unutulmamalıdır. Peygamberimiz (s.a.s.), hastaların ziyâret edilmesini, cenâzelerin tâkip edilmesini, zira bunların âhireti hatırlatacağını söylemiştir (Buhârî, Cihad 171, Et’ıme 1).



Hasta ziyâreti, müslüman için bir görevdir. Çünkü Rasûlullah, mü’minleri bir vücudun organları gibi birbirine bağlı görmüş, “sevilmede, merhamet ve şefkatte mü’minleri bir vücut gibi görürsün. O vücudun herhangi bir organı rahatsız olursa diğer uzuvlar da onunla beraber ıstırap duyarlar.” (Buhârî, VII/12) buyurmuştur. Yine bir hadis-i şerifte müslümanın müslüman üzerindeki haklarından birinin hastalandığında, bir mü’min kardeşini ziyâret etmek olduğu belirtilmiştir (Tirmizî, Edeb 1; Nesâî, Cenâiz 52; İbn Mâce, Cenâiz 1). En güzel ahlâkı yaygınlaştıran Rasûlullah, en insanî duygularla donatılmış bir yardımlaşma ve kardeşlik ortamı oluşturmuştur. Hasta ziyâreti, insanî duygulardan biridir. Çünkü hasta, böylece kendini yalnız hissetmekten kurtulur, acıları hafifler.



Mü'min bir kul, hastalığından dolayı, ziyâretçilerine şikâyet etmezse, Allah onu âzâd eder, hastalıktan önceki etine karşılık daha iyi et, kanına karşılık daha iyi kan verir, sonra sıhhat bulur ve yeniden işe başlar. Hastalık halinde hasta da ziyâretçiler de sabırsızlık göstermemelidir. Kahırlanmak, feryat ve figan ederek ağlayıp sızlanmak, hatta ölümü istemek iyi değildir. “Kendisine isâbet eden bir zarardan dolayı sizden biriniz ölümü istemesin. Eğer mutlaka istiyorsa şöyle desin: ‘Allah’ım! Benim için hayat hayırlı ise bana hayat ver, ölüm hayırlı ise beni öldür.” (Buhârî, VI/157). Hastalığı gizlemek de, abartmak da yanlıştır. Fâsık müslüman da, gayr-i müslim hasta da ziyâret edilebilir. Hasta, tebliğe açıktır, his yönleri ön plandadır, hasta ziyâretinde sıkmadan onu sabra ve Allah’a yöneltmeye çağırmak uygun olur, özellikle ölümü beklenen hastalara tevhid telkini çok önemlidir. Hastaya canı çeken şeylerden hediye götürmek İslâmî edeplerdendir. Zaten hastalıkta, insanın canı çekip alamadığı, yiyemediği şeyler vardır (İbn Mâce, Cenâiz 1). Yine, hasta zaman zaman yakınlarından sorulmalıdır. Yasak savma kabilinden bir ziyâretten sonra hastayla ilgiyi kesmek, sünnetten kaçınmak gibidir (Buhârî, isti’zân 29).



“Ashâbım! Hastaları ziyâret edin, açları doyun, elinizin altındaki köleleri salıverin.” (Buhârî, Et’ıme 1, Cihâd 171, Merdâ 4, Nikâh 71; Ahmed bin Hanbel, IV/299; Dârimî, Siyer 62)



“Müslümanın, müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm almak, hasta ziyâret etmek, cenâzenin arkasından yürümek, dâvete icâbet etmek ve aksırana ‘yerhamukellah’ demek.” (Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4; İbn Mâce, Cenâiz 1)



“Bir müslüman, hasta bir müslüman kardeşini ziyârete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi içindedir.” ‘Ey Allah’ın elçisi, cennet hurfesi nedir?’ diye sordular. Rasûl-i Ekrem şöyle buyurdu: “Cennet yemişidir.” (Müslim, Birr 40-42; Tirmizî, Cenâiz 2)



“Bir müslüman, hasta olan bir müslüman kardeşini sabahleyin ziyârete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar ona rahmet okur. Eğer akşamleyin ziyâret ederse, yetmiş bin melek onun için sabaha kadar istiğfâr eder. Ve o kişi için cennette toplanmış meyveler de vardır.” (Tirmizî, Cenâiz 2; Ebû Dâvud, Cenâiz 3; İbn Mâce, Cenâiz 2)



“Hastayı sormaya gittiğiniz zaman onu yaşamağa teşvik edin; rahatlatıcı, teselli edici sözler söyleyin. Çünkü bu, kaderi değiştirmez ama hastanın moralini düzeltir.” (Tirmizî, Tıb 35)



“Allah Teâlâ, kıyâmet gününde şöyle buyurur:



-‘Ey Âdemoğlu!’ Hastalandım, Beni ziyâret etmedin.’ Âdemoğlu:



-Sen âlemlerin Rabbi iken ben Seni nasıl ziyâret edebilirdim? der. Allah Teâlâ:



-‘Falan kulum hastalandı, ziyâretine gitmedin. Onu ziyâret etseydin, Beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, vermedin’ buyurur. Âdemoğlu:



-Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben Sana nasıl su verebilirdim? der. Allah Teâlâ:



-‘Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?’ buyurur.” (Müslim, Birr 43)   



Hz. Peygamber (s.a.s.) ashâbından birisi hasta olsa onu ziyârete giderdi. Hattâ kâfirlerden hasta olanları da ziyâret ederdi. Enes (r.a.)’den rivâyete göre Rasûl-i Ekrem’e hizmet eden bir yahûdi genci hastalanınca Peygamberimiz onu ziyârete gidip başucuna oturarak ona müslüman olmasını teklif etmiş o da babasına bakınca, babası: “Oğlum! Ebu’l-Kasıma’a itaat et” demiş, genç de müslüman olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.) hastanın yanından çıkınca; “Şu genci Cehennem azâbından kurtaran Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâlar olsun” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 80, Merdâ 11; Ebû Dâvud, Cenâiz 2; Ahmed bin Hanbel, III/175)



     ............ ................. ................. ................. ................. ................. .................