HADİD SÛRESİ

Kur'ân-ı Kerîm'in elli yedinci sûresi. Yirmi dokuz âyet, beş yüz kırk dört kelime, bin dört yüz yetmiş dört harften meydana gelir. Fâsılası, be, dal, ra, ze, mim ve nun harfleridir. Sûre adını yirmi beşinci âyetinde geçen demir anlamındaki "hadid" kelimesinden almıştır. Mekkî mi Medenî mi olduğu konusunda ihtilâf olmasına rağmen sûrenin Medenî olduğuna dair görüş daha kuvvetlidir, ulemânın çoğunluğu da bu görüştedir. Nitekim onuncu âyette geçen, "Zaferden önce İslâm'ı yayma yolunda mallarını sarfedip, canlarıyla savaşanlar elbette (zaferden önce mal ve canlarıyla savaşan)larla bir değildir" seslenişi müslümanların zaferler kazandıgı Medine döneminde yaşanan bir durumu anlatmaktadır. Rivâyetler sûrenin Uhud savaşından sonra Hudeybiye antlaşması öncesi hicri 4-5 yılların da nâzil olduğu yolundadır. Haşr, Saff, Cum'a, Teğabun sûreleriyle birlikte bu sûreye "Müsebbihat" sûreleri de denmiştir. Sûre genel olarak müslümanları terbiye etmeyi hedef almakta, onlara İslâm toplumunu oluşturacak insanların ne gibi özellikler taşıması gerektiğini öğretmekte. Kur'ân'ın genelinde olduğu gibi bu emirleri âhiretteki ceza ve mükafatla desteklemekte, onlara Allah'ın azâbını hatırlatmaktadır.



Sûre Allah'a hamd ile başlamakta ve altıncı âyetin sonuna kadar Allah'ın bazı sıfatları mü'minlere hatırlatılmaktadır. O, Öldüren, Dirilten, Evvel, Ahir, Zahir, Batın, Alimdir... Mülk onundur. Sonunda bütün işler ona döndürülür... Ardından mü'minlere bir uyarı gelir: "O, göğüslerde saklı olanı bilir" (6).



Yedi ilâ on birinci âyetler arası mü'minleri Allah yolunda infak etmeye ve gerçekten iman etmeye çağırıyor: "Size ne oluyor ki Allah yolunda infak etmiyorsunuz" (10) tehditvari emrinin ardından Allah'a güzel bir borç verecek olanın bunu âhirette kat kat geri alacağı müjdesi verilmektedir. On üçüncü âyette bu vasıftaki mü'minlerin nurlu yüzlerle cennete gireceği haberi verildikten sonra, müslümanlardan görünüp de onları arkadan çekiştiren münâfıklara dönülüyor ve on üç ilâ onbeşinci âyetle de onlar başlarına gelecekler konusunda uyarılıyorlar: "Artık bu gün sizden herhangi bir fidye alınmaz. Barınma yeriniz ateştir..."(15).



Mü'minler ve münâfıklar uyarıldıktan sonra on altıncı âyette müslümanım dediği halde Allah'ın dini konusunda hiçbir endişesi olmayanlar saygılı, korkulu, yumuşak bir kalp ile gerçek imana çağrılıyor. Ardından yine mü'minlere dönülüyor ve yapmaları gerekenler hatırlatılarak; sadaka vermeye, sözü ile fiillerinde uyumlu olmaya, gerektiğinde Allah için canlarını verip şehid olmaya, iyilikte yarış yapmaya, elden çıkana üzülmeyip verilen nimet için de şımarmamaya, kibirli olmamaya, cömertliğe ve onu teşvik etmeye dâvet ediliyorlar.



Bütün bunların arasında tarih boyunca gönderilen peygamberlerin hangi amaçla gönderildiğine değiniliyor: "...İnsanlar adâleti ayakta tutsunlar diye, apaçık âyetlerle gönderdiğimiz Peygamberle birlikte, kitabı ve mizanı da indirdik. (âyetlerden, haktan, adâletten yüz çeviren, nasihat ve uyarının yola getiremediği insan için de) kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için çeşitli yorarlar bulunan demiri indirdik" (25) buyurarak peygamberlerin aynı zamanda adâleti ayakta tutacak siyasî ve askerî güçle donanmaları gerektiği beyan edilmekte ve sonraki âyetlerde bu peygamberlere Nuh, İbrahim, İsa, örnek verilmekte, onlara uyanların sonradan fâsıklâr olup kendilerine gelen dini bozan ruhbanlar gibi olmamaları konusunda mü'minler uyarılmaktadır: "Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve O'nun Rasûlüne iman edin (sadece iman ettiğinizi söylemekle kalmayın, imanınızı amellerinizle de gösterin)..." (28). Sûre boyunca Allah yolunda harcamaya teşvik edilen mü'minlere sûrenin bitiminde güvence veriliyor: Eğer siz karşılık beklemeden onun yolunda cömertlik yaparsanız, zenginlik Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Size de verir çünkü...."Allah büyük fazl sahibidir"(29).



Fedakâr KIZMAZ