FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE

ـ4758 ـ1ـ عن أبِى أُمَيَّةَ الشّعْبَانِى قالَ: ]قُلْتُ يَا أبَا ثَعْلَبَةَ كَيْفَ تَقُولُ في هذِهِ اŒية: يَا أيُّهَا الَّذِىنَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أنْفُسَكُمْ. فقَالَ: أمَا وَاللّهِ لَقَدْ سَألْتَ عَنهَا خَبِيراً. سَألْتُ عَنْهَا رَسُولَ اللّهِ #. فقَال: بَلِ ائْتَمِرُوا بِالْمَعْرُوفِ، وَانْتَهُوْا عَنِ الْمُنْكَرِ، حَتّى إذَا رَأيْتُمْ شُحّاً مُطَاعاً، وَهوىً مُتَّبِعاً، وَدُنْيَا مُؤْثِرَةً، وَإعْجَابَ كُلِّ ذِى رَأىٍ بِرَأيِهِ، فَعَلَيْكَ بِنَفْسِكَ، ودَعْ عَنْكَ أمْرَ الْعَوَّامِّ. فإنَّ مِنْ وَرَائِكُمْ أيَّاماً الصَّبْرُ فِيهِنَّ كَالْقَبْضِ عَلى الْجَمْرِ، لِلْعَامِلِ فِيهِنَّ مِثْلُ أجْرِ خَمْسِينَ رَجًُ يَعْمَلُونَ مِثْلَ عَمِلِكُمْ[. أخرجه أبو داود والترمذي.»الشُّحُ« البخل الشديد.و»طَاعَتُهُ« اتباع انسان هوى نفسه لبخله وانقياده له.وقوله: »دُنْيا مؤْثَرَةً« أى محبوبة مشتهاة .



1. (4758)- Ebu Ümeyye eş-Şa'bânî anlatıyor: "Ey Ebu Sa'lebe, dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105).



Bana şu cevabı verdi:



"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sormuştum: Demişti ki:



"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini  beğendiklerini müşahede edersen, o zaman  kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zîra (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır.  O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir." [Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizî, Tefsir, Mâide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014).][24]



AÇIKLAMA:



Hadis, kişinin kendisiyle meşgul olmasını, başkasının sapıklığının kişiye zarar vermeyeceğini ifade eden bir ayeti (Maide 105) açıklama sadedinde varid olmuştur. Ayetin zahirine bakılınca emr-i bi'lmarufa yer vererek başkalarıyla meşgul olmayı değil, kendi işiyle meşgul olmayı emrediyor gözükmektedir. Ayet suale vesile olmuştur. Çünkü mü'min kişiyi emr-i bil marufta bulunmaya, münkerden nehyetmeye teşvik eden ayetler ve hadisler var. Bu ayetle öbür ayetler arasında zahirî bir tezad gözükmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beyan buyurdukları açıklama ile "Marufa sarılın..." emretmektedir. Ma'ruf, güzel kabul edilen, meşru olan, şeriatın yapılmasını tecviz ve teşvik ettiği her şeydir.  Bunlar arasında emr-i  bi'lmaruf ve nehy-i anil münker de yer alır. Şu halde mü'min buna ara vermeden devam edecek. Ancak cemiyette zuhur edecek bazı alametler var. Onlar  görüldü mü, artık emr-i bil maruf ve nehy-i ani'lmünkeri terketmek evladır. Çünkü, bu safhada emr-i bil'maruf, fayda değil zarar verebilecektir. Hadiste bu  alametler şöyle sayılır:



* İtaat gören cimrilik. Bazı alimler aşırı, hırsla karışık cimrilik diye açıklamıştır.



* Hevaya uyulması, yani şeriatın emirlerinin terkedilmesi.



* Dine tercih edilen dünya.



* Rey  sahiplerinin kitaba, sünnete, icma-ı ümmete, sahabe  akvaline bakmadan kendi görüşünü beğenip ona tabi olması.



Bu sayılanlar, haricî bir düşmanın  hakimiyeti değil, İslam cemiyeti içerisinde gayr-ı İslamî, beşerî değerlerin hakimiyetidir, fitnedir, dahili kargaşanın had safhaya ulaşmasıdır. Bu derece bozulan insanlara emr-i bil maruf fayda vermez, zararı daha da artırır mânasında olmak üzere Aleyhissalâtu vesselâm, kişiye, cemiyeti terketmesini, kendini kurtarmayı düşünmesini tavsiye etmektedir. Çünkü arkada sabrın övüleceği sıkıntılı günler gelecektir.[24]



ـ4759 ـ2ـ وعن واقِدِ بْنِ مُحمّدٍ عن أبيهِ عن عبداللّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ



العَاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]شَبَّكَ رَسُولُ اللّهِ # أصَابِعَهُ. وَقَالَ: كَيْفَ أنْتَ يا عَبْدَاللّهِ ابْنَ عَمْرٍو إذَا بَقِيْتَ في حُثَالَةٍ قَدْ مَرَجَتْ عُهُودُهُمْ، وَاخْتَلَفُوا فَصَارُوا هكذَا؟ قَالَ: فَكَيْفَ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ قَالَ: تَأخُذُ مَا تَعْرِفُ، وَتَدَعُ مَا تُنْكِرُ، وَتَقْبِلُ عَلى خَاصَّتِكَ، وَتَدَعُهُمْ وَعَوَامَّهُمْ[. أخرجه البخاري. قال الحميديّ: وليس هو في أكثر النسخ.»الحثالةُ« ما يسقط من قشر الشعير ونحوه إذا نقّى، وكأنّهُ الردئ من كل شئ.و»مَرجَتْ عُهُودُهُمْ« أى اِخْتَلَطَتْ وَاختلفت .



2. (4759)- Vakid İbnu Muhammed  babasından, o da Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ)'dan anlattığına  göre demişti ki:



"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (bir gün) parmaklarını kenetledi ve dedi ki:



"Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen bir kısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?"



"Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah'ın Resulü!" dedim. Buyurdular ki:



"Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de  terkedersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O  hezele takımı (ile de), onların cemaatı ile de (uğraşmayı) terkedersin." [Buhârî, Salat 88, Fiten 13; Ebu Davud, Melâhim 17, (4342); İbnu Mace, Fiten 10, (3957).][24]



AÇIKLAMA:



1- Ahdin bozulması, güven ve  emniyetin  kalkmasıdır. İster mal, ister can, isterse ırz emniyeti olsun, hepsinin kalkması, halel görmesi, ahdin bozulması ile ifade edilmiştir. Irz emniyeti deyince vicdan hürriyeti, din hürriyeti gibi kişinin şahsiyetine giren hususları da anlamamız gerekir. Ahdin bozulmasıyla cemiyette bunlar da kalmaz, vicdanlara baskı artar, inançları sebebiyle dindarlara taarruz ve tasallut  tahammül edilmez hale gelir. Önceki hadiste de kısmen geçtiği üzere dindarlığın, ahirzamanda, elde  ateş tutmak gibi zorlaşması, ahdin bozulmasıyla din ve vicdan hürriyetinin de ortadan kalkacağını ifade eder.



2- Şarihler bu hadisi açıklarken, hadisin "parmakların kenetlenmesini yasaklayan" bir başka hadisle arzettiği tenakuza dikkat çekip, aralarını telif ederler: "Resûlullah buyurmuştur ki: "Biriniz namaz kılınca parmaklarını kenetlemesin. Zira, kenetleme işi, şeytandandır. Biriniz mescidde olduğu müddetçe, oradan çıkmadıkça namazdadır." Şarihler, umumiyetle bu iki rivayet arasında tearuz görmezler. Çünkü bu sonuncu hadiste, namaz esnasında veya namaz beklerken parmakların kenetlenmesi yasaklanmaktadır. Halbuki, sadedinde olduğumuz hadis, hadisenin  namazla ilgisinden bahsetmez. Hadisin mescidde vürud etmesi de muhtemeldir. Bu takdirde cevap şöyledir: Yasak, gayesiz bir şekilde boş yere kenetlemekle ilgilidir. Halbuki Resûlullah bir temsil vermek, kapalı bir mânayı daha anlaşılır kılmak için parmaklarını kenetlemiştir. Öyle ise, namaz dışında müsbet, faideli bir maksatla parmakların kenetlenmesinde bir mahzur yoktur.



Kenetlenme yasağının hikmeti üzerine: "Çünkü "şeytandandır", "uykuyu getirir", "kenetlemenin arzettiği manzara, ihtilafın manzarasıdır, bu manzara namazda veya namaz hükmündeki bir halde bulunan kimse hakkında  mekruh görülmüştür. Çünkü bir başka hadiste "Karışık olmayın; kalplerinize ihtilaf girer"  buyrulmaktadır" gibi yorumlar getirilmiştir.



3- Hadisin, fitne sırasında Müslümanın takip edeceği yolla ilgili mesajı izah gerektirmeyecek kadar açıktır: Fitneye  bulaşmamak, ateşi avuçta tutmak kadar zor  bir iş dahi olsa fitneden kaçmak; öyle ki,  icabında emr-i bi'lmaruf ve nehy-i ani'l münkeri de terkedip, sözünü dinleyecek yakınlarla meşgul olup, onları kurtarmaya çalışmak. Müteakiben kaydedilecek ilk  iki hadiste (4760, 4761) fitneden kaçmanın gereği ve hayrı daha açık olarak ifade edilecektir.[24]



ـ4760 ـ3ـ وعن أبى ذرٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # يَا أبَا ذَرٍّ قُلْتُ: لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ وَسَعْدَيْكَ. قَالَ: كَيْف أنْتَ إذَا أصَابَ النَّاسَ مَوْتٌ يَكُونُ الْبَيْتُ فيهِ بِالْوَصِيفِ؟ قُلْتُ: مَا خَارَ لِى اللّهُ



وَرَسُولُهُ. قَالَ: عَلَيْكَ بِالصَّبْرِ، أوْ قَالَ تَصَبَّرْ ثُمَّ قَالَ لِى: يَا أبَا ذَرٍّ. قُلْتُ: لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ  وَسَعْدَيْكَ قَال. كَيْفَ أنْتَ إذَا رَأيْتَ أحْجَارَ الزَّيْتِ قَدْ غَرَقَتْ بِالدَّمِ؟ قُلْتُ: مَا خَارَ لِى اللّهِ وَرَسُولُهُ. قَالَ عَلَيْكَ بِمَنْ أنْتَ مِنْهُ. قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ: أفََ آخُذُ سَيْفى أضَعَهُ عَلى عَاتِقِى. قَالَ: شَارَكْتَ الْقَوْمَ إذن. قُلْتُ: فَمَا تأمُرُنِى؟ قَالَ: تَلْزَمُ بَيْتَكَ. قُلْتُ: فإنْ دُخِلَ عَلَىًّ بَيْتِى؟ قَالَ: إنْ خَشِيْتَ أنْ يَبْهَرَكَ شُعَاعُ السَّيْفِ فألْقِ ثَوْبَكَ عَلى وَجْهِكَ يَبُوءُ بإثْمِكَ وإثْمِهِ[. أخرجه أبو داود.والمراد »بالبيت« ههُنَا القبر.و»الوَصيفُ« العبد، والمعنى أن القتلى تكثر لكثرة الفتن حتى يشترى موضع قبر يدفن فيه الميت بعبد لضيق المكان عنهم، أو ‘نه شتغال بعضهم ببعض  يوجد من يحفر قبر ميت ويدفنه إ أن يعطي وصيفا أو قيمته .



3. (4760)- Hz. Ebu  Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) seslendiler:



"Ey Ebu Zerr!"



"Buyurun, Ey Allah'ın Resulü, emrinizdeyim!"  dedim.



"İnsanlara (kitle halinde) ölüm isabet edip, kabirlerin (ücretli) hizmetçiler tarafından kazılacağı zaman ne yapacaksın?" buyurdular.



"Benim için Allah ve Resulü neyi ihtiyar buyurursa onu yaparım!" dedim.



"Sabrı tavsiye ederim!" buyurdular -veya, sabredersin! dediler- ve sonra bana tekrar seslendiler:



"Ey Ebu Zerr!"



"Buyurun ey Allah'ın Resûlü, sizi dinliyorum!" dedim.



"Zeyt mıntıkasının taşları kanda boğulduğunu gördüğün zaman ne yapacaksın?"



"Allah ve Resûlü benim için neyi ihtiyar buyurursa onu!" dedim



"Sana kendilerinden olduğun yakınlarını tavsiye ederim!"  dedi. Ben sordum:



"Ey Allah'ın Resulü! (O zaman) kılıcımı alıp omuzuma koymayayım mı?"



"Böyle  yaparsan (fitneci) kavme ortak olursun!" buyurdular.



"Bana ne emredersiniz!" dedim."Evine çekil!" buyurdular.



"Evime girilirse?" dedim.



"Eğer kılıcın parıltısının seni şaşırtacağından korkarsan, elbiseni yüzüne ört. Gelen hem senin günahınla, hem de kendi günahıyla dönsün!"  buyurdular." [Ebu Davud, Fiten 2, (4261); İbnu Mace, Fiten 10, (3958).][24]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis fitneye karışmayı yasaklayan hadislerden biridir. Hadisin, Begavî tarafından Mesabih'te kaydedilen veçhi biraz daha teferruatlıdır; şöyle ki:



"Ebu  Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben bir gün, bir merkep üzerinde,  Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın terkisinde idim. Medine'nin (dış) evlerini geçtiğimiz sırada bana:"Ey Ebu Zerr! Medine'ye açlık hakim olduğu; öyle ki, yatağından kalkınca açlıktan bitkin düşüp mescide kadar gidemediğin zaman ne yapacaksın?" dedi" diyerek başlayan hadis, Resûlullah'ın şu tavsiyesi ile noktalanır:[24]



"Eğer kılıcın parıltısının sana galebe çalmasından (dayanamayıp kılıca sarılıp fitneye katılmaktan) korkarsan  elbisenin kenarını yüzüne çek, ta ki, (haksız yere öldürerek) senin günahınla ve kendi günahlarıyla geri dönsünler."



2- İnsanlara (kitle halinde) ölüm  nisbeti kıtlık, veba, savaş gibi sebeplerle gelecek umumi ölüm hadisesi olarak  anlaşılmıştır.



3- Hadiste geçen beyt ve vasif  kelimelerini anlamada şarihler bazı farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şöyle ki:



* Mezar olarak tercüme ettiğimiz  (beyt) kelimesini bazı alimler mezar olarak anlamıştır. Hattabî der ki: "Beyt, burada "mezar" demektir, vasif de hizmetçi. Murad olan mâna şudur: "İnsanlar, öylesine meşguldürler ki öleni gömmeye  fırsat bulamazlar da onu gömmesi için hizmetçiye verirler, yahut ücretle gömdürürler."



* Buradan şöyle anlayanlar da olmuştur: "Mezar yerleri öylesine dardır ki, herbir ölüleri için bir kabir yerini bir köle vererek satın alırlar." Ancak bu ikinci te'vil tenkit edilmiş ve: "Ölüm, sağlar arasında devam etse ve fevkalade yayılarak artsa da yine böyle  bir darlık hasıl olmaz. Çünkü arz geniştir" denmiştir. Ancak, hadisin Mesabih'ten kaydettiğimiz veçhinde ikinci mânayı teyid eden ibareler mevcuttur. Hadisin şerhinde imkan varsa hadisten istifade en evla yoldur. Burada o  imkan mevcuttur.



* Bu ibareden şu mâna dahi çıkarılmıştır: "O zaman evler, ölümlerin çokluğu ve ikamet edeceklerin azlığı sebebiyle çokça ucuzlar. Öyle ki bir ev, aslında normal olarak bir köleden pahalı olduğu halde, bir köle mukabilinde satılır."



* Şu mâna da çıkarılmıştır: "Evlerde  önceleri çok insan mevcut olduğu halde, bu evin işini görmeye sadece bir köle kalır."



4- Zeyt'in Medine'nin bir mahallesi veya Medine civarında bir yer adı olduğu söylenmiştir. Türbüşti: "Burası, Yezid  zamanında cereyan eden meşhur hadisenin vukua geldiği Harra'da bir noktanın adıdır. Orada savaşan zalim orduların komutanı da Müslim İbnu Ukbe el-Mürri'dir. Resûlullah'ın koyduğu haramları mübah kılan heriftir. Karargahı Medine'nin batısında yer alan Harre-i garbiyye idi. Medine'nin hurmetini ihlal etti, erkekleri hep öldürdü. Orada üç gün -beş de denmiştir- talanda bulundu."



5- "Kendinden oldukların" tabiriyle kişinin ailesi, yakınları, kavmi kastedilmiştir. Bununla "İmam"ın yani biat etmiş  olduğu  imamının kastedildiği de söylenmiştir. Bu durumda mâna: "İmamına ve bey'at ettiğin kimseye tabi ol" demek olur.



6- Hadiste, kişinin kılıcı alıp omuza koyması halinde, günahta fitnecilere ortak olacağı ifade edilmiştir. Öyleyse fitne şartlarında fitnecilere iştirak etmemek, günahlarına ortak olmamak için silaha sarılmamak gerekir. Aliyyu'l-Kârî der ki: "(Fitnede) hasım  Müslümansa, fesad  terettüp etmeyecek ise, müdafa-i nefis caizdir. Ancak hasım kafir ise, imkan  nisbetinde müdafaa etmek vacib olur."



7- "Kılıcın parıltısının galebe çalması", kılıcı kullanmaktan kinayedir. "Elbisenin kenarıyla yüzünü örtmek", düşmanı görüp, korkmamak içindir. Bundan maksad, "Onlar seninle savaşsa da sen onlarla savaşma,  ölmeyi tercih et" demektir.



Bu taktirde,  gelenler "seni öldürmüş olmanın günahı ve diğer günahlarıyla dönerler" mânası anlaşılır.[24]



ـ4761 ـ4ـ وعن أبى مُوسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ بَيْنَ يَدَى السَّاعَةِ فَتَناً كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظلمِ، يُصْبِحُ الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِناً وَيُمْسِي كَافِراً، وَيُمْسِي مُؤْمِناً وَيُصْبِحُ كَافِراً اَلْقَاعِدُ فِيهَا خَيْرٌ مِنَ الْقَائِمِ، وَالْمَاشِى فِيهَا خَيْرٌ مِنَ السَّاعِى. فَكَسِّرُوا قِسيَّكُمْ، وَقَطِّعُوا أوْتَارَكُمْ، وَاضْرِبُوا سُيُوفَكُمْ بِالْحِجَارَةِ. فإنْ دُخِلَ عَلى أحَدٍ مِنْكُمْ فَلْيَكُنْ كَخَيْرِ ابْنَى آدَمَ[. أخرجه أبو داود والترمذي.وزاد أبو داود بعد الساعى: ]قَالُوا: فَمَا تأمُرُنَا؟ قَالَ: كُونُوا أحَْسَ بُيُوتِكُمْ[.»قِطَعُ اللَّيْلِ« طائفة منه، وأراد فتنا مظلمة سوداء تعظيماً لشأنها.وأراد بقوله: »فَلْيَكُنْ كَخَيْرِ ابْنَىْ آدَمَ« ابن آدم لصلبه هابيل الذي قتله أخوه قابيل، ومما قال اللّهُ تعالى في أمرهما: لَئِنْ بَسَطْتَ إليَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي اŒية .



4. (4761)- Hz. Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:



"Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Adem'in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil)" [Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262); Tirmizî, Fiten 33, (2205).]



Ebu Davud, "koşandan" kelimesinden sonra şu ziyadeyi  kaydetmiştir: "Yanındakiler, "Bize ne emredersiniz (ey Allah'ın Resulü)?"  dediler. "Evinizin demirbaşları olun!" buyurdu."[24]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah, kıyamete yakın çıkacak fitnelerin dehşetini belirtmek için, zifirî karanlık gecenin parçalarına benzetmiştir. Yani peşpeşe fitneler olacak, her biri, gece parçası gibi karanlık, yani doğruyanlış, haklıhaksız, isabetlihatalı vs. şekilde tefrik etmek imkanı tanımayacak, son derece dehşetli olacak demektir. Bu  teşbihten maksat fitnenin  büyüklüğünü ifadedir.



2- Hz. Adem'in iki oğlundan hayırlısı Hz. Habil'dir. Kardeşi Kabil  onu öldürmek istediği vakit ayet-i kerimenin ifadesiyle kardeşine: "Sen beni öldürmek  için elini bana kaldırsan da , ben seni öldürmek için elimi sana kaldırmayacağım" (Maide 28) demiştir. Bu ayette, Cenab-ı Hakk fitne sırasında Müslümanların takip edeceği siyaseti vaz' etmiş olmaktadır: "Fitneden kaçmak, öldürmektense ölmeyi tercih etmek." İslam'da bunun ilk örneğini Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın verdiği belirtilir: O fitnenin büyümemesi için öldürmeyi değil, öldürülmeyi tercih etmiştir.



3- Evin demirbaşı olmaktan maksad, evden ayrılmamak, dışarı çıkıp fitneye bulaşmamaktır. Nasıl ki demirbaş denen halı, kilim gibi  bir kısım eşyalar devamlı evde kalırlar; fitne sırasında  da o eşyalardan biri gibi olmak yani evden dışarı çıkmamak tavsiye edilmiştir. Bundan da maksad, fitneye katılmamaktır.[24]



ـ4762 ـ5ـ وعن أبى سعيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهُ #: يُوشِكُ أنْ يَكُونَ خَيْرَ مَالِ الْمُسْلِمِ غَنَمٌ يَتْبَعُ بِهَا شَعَفَ الْجَِبَالِ وَمَوَاقِعِ الْقَطْرِ، يَفِرُّ بِدِينِهِ مِنَ الْفِتَنِ[. أخرجه البخاري ومالك وأبو داود والنسائي.»مَوَاقِعِ الْقَطْرِ« المواضع التي ينزل بها المطر .



5. (4762)- Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:



"Kişinin en hayırlı malının peşine takılıp dağ geçitlerini ve yağmur düşen yerleri takip edeceği koyunu olacağı zaman yakındır. Böylece dinini fitnelerden kaçırmış olur." [Buhârî, İman 12, Bed'ü'l-Halk 14, Menakıb 25, Rikak 34, Fiten 14; Muvatta, İsti'zan 16, (2, 970); Ebu Davud, Fiten 4, (4267); Nesâî, İman 30, (8, 123, 124).][24]



ـ4763 ـ6ـ وعن مَعْقِلْ بن يسار قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: الْعِبَادَةُ في الْهَرْجِ كَهَجْرَةِ اليَّ[. أخرجه مسلم والترمذي.»اَلْهَرْجُ« هنا: اختف والفتن .



6. (4763)- Ma'kıl İbnu Yesar anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:



"Herc (fitne)  zamanında ibadet, tıpkı bana hicret gibidir." [Müslim, Fiten 130, (2948); Tirmizî, Fiten 31, (2202).][24]



ـ4764 ـ7ـ وعن الْمقداد بن ا‘سود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ السَّعِيدَ لَمَنْ جُنِّبَ الْفتَنَ وَلَمَنِ ابْتُلِىَ فَصَبَرَ، فَوَاهاً[. أخرجه أبو داود.»وَاهاً« كلمة يقولها المتأسف على الشئ والمتعجب منه .



7. (4764)- Mikdad İbnu'l-Esved (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:



"Bahtiyar, fitneden kaçınan kimse ile, belalarla karşılaşınca sabreden kimsedir.  Ne mutlu ona!" [Ebu Davud, Fiten 2, (4263).][24]



ـ4765 ـ8ـ وعن ابْنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِنْ شَرٍّ قَدِ اقْتَرَبَ، أفْلَحَ مَنْ كَفَّ يَدَهُ[. أخرجه أبو داود .







8. (4765)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:



"Yaklaşan bir şerden  yazık Araplara! Elini çeken ondan kurtulur." [Ebu Davud, Fiten 1, (4249).] [24]







AÇIKLAMA:







Kaydedilen son hadisler, özet olarak fitneye bulaşmamayı ve imkan nisbetinde fitneden kaçmayı tavsiye etmektedir. Kapıya kadar gelen fitneye, öldürülmeyi tercih edecek kadar bulaşmama emri, üzerinde durulması gereken bir husustur. Zîra ulema, çeşitli  nokta-i nazarları ve mukabil delilleri de gözönüne alarak, mesele üzerinde ziyadesiyle durmuş ve enine boyuna tartışmıştır. Fitne şartlarında yaşamamız haysiyetiyle bu hususların daha sistemli ve teferruatlı olarak bilinmesinin gerekli ve faydalı olacağına inanıyoruz. Bu sebeple mevzuyu  biraz açıklayacağız.



Fitnede herkese ferdî olarak terettüp edecek vazifeleri şöyle sayabiliriz:



1- Fitnenin getireceği sıkıntılara sabır.



2- Fitnecileri yalnız bırakmak,



3- Uzlet; eve çekilmek, dağa çekilmek, terk-i diyar etmek,



4- Öldürmektense ölmeyi tercih etmek. Fitnede müdafa-i nefis meselesi,



5- Dilini tutmak,



6- Kalben  kerahet,



7- Mal ve evlatça hıffet,



8- Silah edinmemek,Şimdi bunları açıklayalım:[24]











İKİNCİ FASIL