c- Kur'an'a Göre Fasıklar:

‘Fasıklık’, mutlak itaatten çıkmayı, Allah’ın emrini terketmeyi ifade eder. Şu örnek bu açıdan oldukça dikkat çekicidir:



Allah (cc) Musa (as) kavmine, O’nunla beraber Allah yolunda cihad ederek, söz verilen şehre girmelerini emrediyor. Ancak onlar, Hz. Musa’yı, dolaysıyla Allah’ın emrini dinlemiyorlar. Bunun üzerine Musa (as):



“Ya Rabbi! Gerçekten kendimden ve kardeşim (Harun)den başkasına mâlik olamıyorum (gücüm yetmiyor). Öyleyse bizimle fasıklar arasını Sen ayır’ dedi.” (Maide: 5/25)



Kur’an, dünya malına meyledip te Allah yolunda cihad etmekten yüz çevirenlere de aynı anlamda fasık demektedir.[24]



Allah’a gerçekten iman edenler, kafirleri ve müşrikleri veli (dost, sırdaş, yönetici) tutmazlar. Çünkü bu gibi kimseler mü’minlere veli olamazlar. Kur’an’ın bu buyruğuna rağmen kim onları ‘veli’ edinirse onlar fasıklardır.[24]



Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, her konuda Allah’ın gönderdiği hükümleri ölçü almayanlar, özellikle inanç, ibadet ve sosyal düzende Allah’ın ne buyurduğuna aldırmayanlar fasık kimselerdir.[24]



Kur’an, ‘fasık’ kelimesini genellikle müşrikler, kafirler ve münafıklar hakkında kullanmaktadır.



Kur’an’ın ifadesine göre münafıklar kesinlikle fasıktırlar. Çünkü onlar sürekli bir biçimde Allah’ın emrinin dışına çıkarlar, bunda da bir sakınca görmezler.[24] Bu gibiler Peygamber zamanında kendilerinden memnun olunsun diye yemin ettiler ama Allah (cc) bu fasıklardan razı olmadığını haber vermektedir.[24]



Tevbe Sûresinde fasıkların bazı göze çarpan özellikleri anlatılmaktadır. Onlar;



Mü’minlerden yana olduklarına dair yemin ederler. Halbuki onlar bu sözlerinde samimi değillerdir. Yalnızca müslümanlardan çekinmektedirler. Kalplerinde küfür vardır ve bu durumları ölene kadar devam edebilir.



Davranışları, onların fasık olduklarını gösterir. Namaza üşenerek gelirler, Allah yolunda harcamada cimri davranırlar.



Allah’tan çekinme (takva) konusunda alaylı bir tavırları vardır.



Müslümanların başına bir felaket gelirse sevinirler, onlar hakkında iyi bir durum olursa buna da üzülürler.



Görüldüğü gibi bu özellikler münafıkların, yani sözde müslüman sayılan kaypakların özellikleridir. Yaptıkları işler ise ‘fısk’tan başka bir şey değildir.



Gerek Allah’a, gerekse mü’minlerle yaptıkları anlaşmalarda verdikleri sözde durmayanlar da fasıklardır.[24]



‘Ben sizin en büyük Rabbinizim’ diyen firavun ve adamları[24], Allah’tan gelen Kitabı inkâr edenler[24], İslâm’dan yüz çeviren kitap ehli[24], Allah’a ve Rasûlüne karşı küfr içinde olan münafıklar[24], mü’min kadınlara zina iftirası yapıp ta dört şahit getiremeyenler[24], İmandan sonra küfre sapanlar[24], Allah’ı unutarak dünya hayatını kendi hevalarına göre yaşayanlar[24], haddi aşarak livata ve zina fiilini işleyenler[24] Peygamberini dinlemeyen Nuh kavmi ve benzerleri[24] fasıktırlar.



Küfründe, şirkinde ve günâh işlemesinde inatçı olan, Allah’tan gelen âyetleri dinlemeyenler, Hakk ve O’ndan gelenlere karşı kibirli olan fasıklara Allah (cc) –kendileri tevbe edip istemedikleri müddetçe- hidayet vermez. Onlar itaatsizliğe, Allah’ın emirlerini dinlememeye devam ederler.[24]



Fasıklık hidayet yolu üzerinde en büyük engeldir. Allah’tan hakkıyla korkup sakınanlar ‘fısk’ olayından uzakta kalmaya çalışırlar. Dünyalıklara, nefsin isteklerine kapılıp ta Allah’ın emrini dinlememek insanı fasıklığa götürür. Bu gibi fasıklık tavrı giderek kişiyi küfre ve şirke sürükler.[24]



Kur’an’ın, inkârcıların, iki yüzlü davranan münafıkların ve Allah’ın âyetlerin karşısında inatçılık yapıp, doğru yoldan sapanların tavrına ‘fısk’ dediği gibi, mü’minlerin bazı günahlarına da ‘fısk’ demesi, (Allah daha bilir) hem bir uyarı, hem de yapılan günahın çirkinliğini ve yanlışlığını hatırlatmadır.



Kur’an, mü’minleri Allah’ı ve O’ndan gelen âyetleri saygı ile zikretmeye (anmaya) ve onlara teslim olmaya davet ediyor. Buna bağlı olarak ta Allah’ın âyetleri karşısında kalpleri katılaşıp da fasık olanlar gibi olmaktan onları sakındırıyor.[24]



Allah’ın koyduğu ölçüleri taşmak, dinin çizdiği sınırlardan dışarı çıkmak ‘fasıklıktır’. İmandan sonra fasıklık sıfatı elbette kötü bir isimdir.[24]



Bu konuyu kapatmadan önce bir noktaya daha dkkat çekmek istiyoruz.



Kur’an diyor ki:



“Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse, onu etraflıca araştırın. Yoksa cehalet sonucu (bilmeden), bir kavme (topluluğa) kötülükte bulunursunuz da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât: 49/6)



Kur’an’ın bu evrensel prensibine bugün ne kadar ihtiyaç vardır. Günümüzde medyanın insan ve kitleler üzerinde geniş bir etkisi bulunmaktadır. Medyayı ellerinde bulunduranlar istedikleri haberleri istedikleri biçimde kitlelere duyurmaktadırlar. Böylece kitleleri yönlendirmekte, kafalara şekil vermekte, hatta siyasí iktidarları bile etkilemektedirler. Bugün çok haber üreten güçler başkaları üzerinde daha fazla etkili oluyor, kâr ediyor. Ne yazık ki görsel ve yazılı medyanın sahipleri, muhabirleri, proğramcıları genellikle Kur’an’ın fasık dediği, İslâm’ın ölçülerine kulak asmayan, Allah’ı ve O’nun hükümlerini, azabını hesaba katmayan kişilerdir. Medya gücü –maalesef- bütün dünyada bu gibi kimselerin elinde bulunmaktadırlar.



Bilindiği gibi onlara ait medya, akı kara, karayı ak olarak gösterebilmekte, yalan ve uydurma haberlerle kamuoyunu günlerce meşgul edebilmektedir. Şurası kesin ki bunlar, hiç bir haberi olduğu gibi vermezler. Haberleri mutlaka kendi süzgeçlerinden, yani kendi sansürlerinden geçirdikten sonra yayınlarlar, ya da yazarlar.



Özellikle İslâm ve müslümanlarla ilgili haberlerde kesinlikle tarafsız değillerdir. Onlarla ilgili haberlerde bırakınız tarafsız olmayı, insaf bile bir tarafa bırakılmakta; haberler kasıtlı bir şekilde saptırılmakta, çirkinleştirilmekte, müslümanların aleyhine anlaşılacak şekilde değiştirilmektedir. Resmí ideolojilerin elinde olan medya ise, haber verip kamuoyunu aydınlatma amacından çok, her şeyi resmi ideolojinin propogandası uğruna kullanmaktadır.



Fasıkların sahibi olduğu medya, önemsiz şeyleri, magazin kadar bile değeri olmayan küçük olayları, abartılı, büyük ve önemli haber diye verir. Öte yandan gerçekten ciddi olayları es geçer. Günümüz medyası, bilgi ve haber kaynağı olmaktan çok, hâkim güçlerin ve resmí ideolojilerin propoganda aracıdır. Onlar, sürekli bir şekilde insanlara İslâm dışı bir hayatı ve insanları oyalayan ‘lehve’l hadisi’ sunmaktadırlar.



Fasıkların sahip olduğu medya, olaylar karşısında objektif olmadığı gibi, pek azı hariç çoğu zalimden, haksızdan ve güçlüden yana taraf tutmakta; mazlumu, ezileni, haksızlığa uğurayanı yeterince savunmamaktadır.



Müslümanlar, fasıkların güdümündeki medyaya karşı yeterince dikkatli olmalı, onların haberleriyle hüküm vememeli, onların duyurduğu haberleri ve verdikleri bilgileri ellerinden geldiği kadar test etmeliler. Haberi doğruluğu kesinleşmeden onları inanmamalıdırlar. Medyayı gerçeğin emrinde, doğruları duyurmak, insanlara doğruyu, güzeli ve faydalıyı ulaştırmak üzere daha fazla kullanmalılar.[24]