b- Fahşanın Anlam Sahası:

        



İslâm’dan yüz çeviren şirk dini mensupları ‘fahşa’ olan fiilleri yapmaya devam ederler. O fiillerin çirkin ve edepsizlik olduğu söylense bile aldırmazlar. Ve derler ki ‘biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah böyle emretti.’ Rabbimiz onların bu iddialarını reddederek; ‘Allah (cc) kesinlikle ‘fahşa’yı-çirkin hayasızlıkları emretmez.’ buyurmaktadır.[7]



Buna karşılık; “Şüphe yok ki Allah (cc), adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder. Fahşadan (çirkin hayasızlıktan), münkerden (kötülükten) ve bağy’den (zorbalık ve yoldan çıkmaktan) sakındırır. (O) size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.” (Nahl: 16/90)



‘Fahşa-Fahişe’ kavramı her türlü çirkin tavırları, edep dışı hayasızlıkları ifade eder. İslâmın getirdiği ölçüler insanın fıtratına uygun olduğu gibi, haya ve edep örnekleridir. Hem selim aklın kabul edeceği güzellikte, hem de insana bedenen ve ruhen zarar vermeyen şeylerdir. Aksine insanı ruhen olgunlaştırırlar, ahlâkını güzelleştirirler.



Buna göre şeytanın davet ettiği bütün işler ve ameller ‘fahşa-fahişe’dir, diyebiliriz. İnsanın fıtratına uymayan, normal olmayan, iyi düşünen aklın çirkin saydığı ve hoş görmediği şeylerdir.



Müslüman toplum ahlâklı ve edepli toplumdur. Bu toplumda ‘fahşa-fahişe’ sayılan sözler ve davranışlar pek yaygın değildir. Mü’minler bu türlü işlerden hoşlanmazlar, kaçınmaya çalışırlar. Mü’minler, onurlu ve haysiyet sahibi kimselerdir. Onlar, İslâmın getirdiği fazilet ölçülerini bürünerek, işde, amelde, sözde ve toplumsal ilişkilerde düşük, bayağı, çirkin ve edep dışı şeylerden uzak dururlar. ‘Fahşa’nın en büyüğü olan evlilik dışı ilişkilerden kaçınırlar. Aileyi ve nesilleri perişan eden, insan ruhunu olumsuz olarak etkileyen, kadının ve erkeğin değerini düşüren fuhşun her türlüsü ile mücadele ederler.



Ancak bir takım münafık tipliler ile şeytanın yardakçılığına soyunanlar, çeşitli araçlara başvurarak mü’minler arasında ‘fahşa-fahişe’nin yayılmasını isterler, bunun için çaba gösterirler. Müslümanların ve onların toplumunun bozulması için ellerinden geleni yaparlar. Fırsat buldukları zaman kimilerini fuhşa iterler, bu işden zevk ve para kazanmaya çalışırlar. Kimileri de ellerindeki kitap, dergi, gazete, televizyon ve filimlerle bu tür ‘fahşa’nın propogandasını yaparlar. Kimileri bazı kadınları kötü yola düşürürler, fuhuş yerleri kurarlar, işletirler. Kimileri de buna göz yumarlar, ya da teşvik ederler.



İslâma göre ‘fahşa-fahişe’ olan bütün bu hayasızlıkları müslümanlar arasında yaymaya çalışanlara dünyada da Ahirete de büyük bir azap vardır.[8] Evet, Allah (cc) bu ‘fuhuş’ tacirlerinin iki dünyada da azabı hak ettiklerini haber veriyor. Onların dünyada nasıl bir azap kazandıklarını belki net olarak göremiyoruz ama mutlaka cezalandırıldıkları açıktır. Nitekim bu çirkin işlerle uğraşanların hiç birinin iyi bir yüzü, iyi bir hali yoktur.



Dikkat edilirse Kur’an, yalnızca evlilik dışı ilişkilere ‘fahşa’ demiyor. Bunun yanında her türlü edep ve haya dışı davranış, söz ve fiiller, insanın temiz yaratılışına uymayan bütün işler ‘fahşa-fahişe’ ismiyle anılıyor.



Bazı âyetlerde çoğul olarak ‘fevahiş’ şeklinde geçmektedir. Bazı bilginlere göre bu kavram daha çok had (İslâmın tayin ettiği) cezası uygulanan suçlar hakkında kullanılmaktadır.



İnsan şehvete, yani bir takım istek ve duygulara sahiptir. Mala, mülke, geçimliklere sahip olmak istediği gibi nefsinin cinsel istekleri de vardır. Mü’min, nefsinin isteklerini meşru yoldan karşılar, mala helâl yoldan sahip olur, inancının dışına çıkan isteklerine sınır koymaya çalışır. Ancak imandan muhrum olanlar ile zayıf imanlılar, nefislerinin istekleri önünde sınır tanımazlar. İsteklerini normal olmayan, insaní ve fıtrí çizginin dışındaki yollardan karşılamaya çalışır. Böylece haddi aşar, normal yolun dışına çıkar, Allah’ın koyduğu ölçüleri çiğner geçer; günahkâr, isyankâr  ve bağí olur, ya da nefsinin kulu kölesi haline gelirler.



Böyle bir duruma düşenler, ‘fahşa-fahişe’ diye nitelenen çirkinlikleri yapmaktan çekinmezler. Böyleleri edep dışı sözleri konuştukları, hayaya sığmayan şeylerle  uğraştıkları gibi, ihtiyaçlarını gayri meşru yollardan giderirler. [9]