Elem-Zevk, Aşırılık, Güzellik, Hayatın Korunması ve Terakkisi...

Fakat İslam, beden gücüne son derece hürmet gösterir. Onu ne olduğu gibi bırakır, ne de dizginlerini tamamen salıverir. islam, beden gücünü düzene sokar ve bütün tasarruf ve dayanışlarını zabt-u rabt altına alır. Beden gücünün tabiat ve karekteri böyle olduğundan, kendi haline bırakacak olsan had-hudut tanımaz ve hayatı alt-üst eder.



Yeryüzüde hayatın devam edebilmesi için-Allah’ın fıtrata verdiği özellik uyarınca -hayatına dinamik ve gerçekleştirilmesi şart bir takım hedefleri bulunduğu muhakaktır. Bu hedefler, ferdin korunmasında ve ferdin korunması yoluyla insanlığın korunmasında kendini gösteren hedeflerdir. Yüce yaratıcı fıtrata bu hedeflerin sigortasını yerleştirmiştir. Hem de fıtratın derinliklerine, bünyenin içtenliğine oturtmuştur. Bu hedeflerin sigortasını, bedenin maddesine; dünyevi unsurlarını, kimyasal yanlarını ve çeşitli yönlerini içine alan şu bir avuç dünya toprağına koymuştur.



İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için, elbette yemeye, içmeye, giyinmeye ve başını sokabileceği bir barınağa ihtiyacı vardır. İnsanlığın korunması içinde elbette doğumu sağlıyabilecek bir cinsi güce; herhangi bir tecavüz karşılığında kendini ve çevresini koruyabilecek bir savunma kudretine ihtiyacı vardır. Bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için bir de insanın, hem müstakil bir varlığa sabit, seçkin bir fert olarak, hem de kendinden ve başkalarından meydana gelen toplumun bir organı olarak kendini sevmesi; bir de kendini ve başkalarından kurulu cemiyeti sevmesi şarttır.



Bunlar, Allah’ın, nefsini ve cinsini koruması için insanaemanet ettiği doğuştan gelen ve bünyesinde hedeflerinin gerçekleştirilmesini garantiye bağlayan fıtratın en önemli faktörleridirler.



Açlık ve susuzluk, bedenin devamlı olarak ve içme ihtiyacını garanti eden bir sigortadır. soğuk sıcak ve benzeri hava değişikliklerinin verdiği çetin elem, vucudun giyecek, barınak ve benzeri ihtiyaçlarının garantisidir. Şiddetli cinsel arzu ve düşkünlük, insan neslinin yeryüzünde korunmasını sağlayan doğumun kesintisiz gerçekleştirilmesini garanti eden bir sigortadır. İnsanın mal menal sahibi olmak ve çeşitli nimetlerden geniş ölçüde faydalanmak arzusu, her çeşit zaruri ihtiyaçların bol bol karşılanmasının garantisidir. işte, hayatın bütün istek ve ihtiyaçları böylece, -mahiyetini anlamak için düşünmeye bile ihtiyaç göstermeyen bir fıtrat ve yaratılış halinde ellerinde sigortalarını taşımaktadılar.



Faktör, sadece (elem) de değildir. bu, sigorta sağlantısının bir yanıdır. Öbür yanda da (zevk) bağı vardır. Her fıtri etken veya her hayati istek, aynı zamanda iki sigorta ile birden takviye edilmiştir. Arkadan iten sigorta... Öne çeken sigorta... Bu iki sigortadan biri, arzu ve ihtiyaçların yerine getirilmesinin verdiği zevktir.



Beden ve ruhun bünyesinde gizlenen elem ve sevk, hayati etkenler arasında en büyük ve en önemli yeri tutar.



Fıtri etkenlere gelince, bunlar beden ve ruhun bünyesinde gizlenmiş olan bu elem ve zek karışımının özü ve hülasasıdır.



Bunlar, elem ve zevkle çepeçevre sarılı istek ve düşkünlüklerdir. Elem bunları arkadan öne iter, zevk ise önden, ileri doğru yürümeleri için gel!. gel!. eder...



Bu gerçeği anladığımız zaman, bu düşkünlüklerden müthiş bir değerin pusulandığını görürüz... Bu düşkünlüklerin, hayatın devam ve bakasını sağlayan zorunluklardan doğduğu muhakkaktır. Ama bunlar, aynı zamda birde zaruri bir ilerleme ve şidetli bir yürüyüşe maruz bırakılmışlardır. Nasıl ilerlemezler, yaratılışlarında bütün   bu arkadan öne itiş ve önden ileri doğru çekişler varken, kendi haline bıraksak bile ellerinde ise, hedefe doğru yürümeyebilsinler bakalım?!



Şayet bu istek ve düşkünlüklerin dizginleri, iştahlı bir binit gibi, salıverilecek olursa, hem süvarisi felakete maruz kalacak, hem de binit ya sakatlanarak, ya da hastalanark bir an evvel felakete sürüklenmek suretiyle mahv olup gidecektir.



İkinci bir husus da, bu gidiş ona saadet yerine felaket getirecek, rahat ve huzur yüzü göstermiyecektir. Onu tammen serbest olarak ilerlemeye terk edecek olursan, ne bu serbestliğe karnı doyacak, ne de yüzü gülecektir. Elde ettiği sınırsız hürriyet, onda bir ızdırap kaynağı halini alaaktır. Bu takdirde, zevk eleme, rahat ve huzur, azap ve işkenceye dönecektir.



İlk bakışta anlaşılacağı gibi, yemede aşırı davrananın karnı doymaz. Bu, aksine o kimsenin oburluk hastalığına tutulmasına sebep olur. Böylece insan, ne bulduğu, ile yetinir, ne de yeme hırsı onu rahat bırakır...



İlk bakışta görüleceği gibi, bedenin istirahatını sağlamakta aşırılık, insana tam bir rahata kavştuğu hissini vermez. tamamen aksine, onu, tembellik, uyuşukluk ve aşırı şişmanlık felaketine  düşürür. Bu insan, kısa zamanda canlı ve enerjik bir harekete hasret gider ve yerinden kıpırdamaktan aciz kalır. Böylece, insana tahammül edilmez bir üzüntü vebıkkınlık veren tembellik ve uyuşukluk bir çeşit azab olur...



İlk bakışta anlaşılacağı üzere, cinsel aşırılık, insanın arzularını gereği gibi tatmin edemez. Bilakis, onun cinsi oburluk hastalığına tutulmasını sağlar. Böyleleri korkunç bir aç gözlülüğün içerisinde, ne bulduğu ile yetinir, ne de bulacağı ile doyar... İğrenç bir hırsla daima yeni yeni avlar arardurur.



Mal mülk sahibi olmakta aşırılık, elde bulunan mülke bir katkı yapmaz. Aksine, insanın konkunç bir mal hırsına kapılmasına sebep olur. Böyleleri ne kadar malk mülk edinseler de yine doymazlar ve sürekli olarak elindekilerin az ve kendinin çok daha fazlasına layık ve muhtaç olduğu hissinden kendilerini kurtaramazlar.



İşte böylece, ilk fayda ve ana sermayesinin yapısı bozulur ve yerini, müzminleşmiş bir hırs veazap kaynağı bir düşkünlüğe terkeder.



Burada bir diğer husus daha vardır, oda şu:



Hayatın bütün meselesi Alah’ın yaratıklara vermiş olduğu fıtrat ve kabiliyet uyarınca sadece biyolojik istek ve ihtiyaçları yerine getirmekten ibaret olamaz.



Hayatta biricik faktör asla bu biyolojik faktör değildir.



İnsan ve hayatın fıtrat ve yaratılışında bunun yanında bir de güzellik vardır. Güzellik , zorunluğun mantığına boyun eğmez. Zaruretlerin giderilmesinde güzellik aranmaz. Aksine güzellik, zaruretin üzerine ilave edilen bir ektir. Güzelliğin yalnız zaruretlerin karşılanmasında değil de; zaruretlerin karşılanış tarzında rolü vardır.



Uçsuz bucaksız dünyaya çevrilen bir tek bakış, insanın basiretini bu gerçeğe açmaya kafidir.



Şu, etrafa güzel kokular saçan ve değişik renkleri birbirine son derece uygun bir şekilde kaynaşmış taze çiçeği görmüyor musun?!... Yoksa bunun bir zaruret eseri olduğunu mu zannediyorsun?!...



Diyorlar ki çiçeğin güzelliği, arıyı kendisine çekip, insanlara gıda ve şifa olarak balı yapmasını sağlamak ve bitkilerin döllenmesine yardım etmek içindir.



Çiçekte bulunan bütün bu güzelliklerin arı ölçüsündeki zaruretten doğduğuna ihtimal verebilirmisin?...



Vallahi bunun gerçekle asla ilgisi yoktur. zira arı, küçücük ve mütevazi bir yaratıktır. Üstün güzelliği sahip bir çiçek üzerine de konar, hiçte güzel olmayan bir çiçek üzerine de...



O halde çiçeğin güzelliği kaçınılmaz bir zaruret değildir. biyolojik hedeflerin tümü çiçeklerin en güzelinde tamamlanabileceği gibi, en basit bir çiçekte de tamamlanabilir...



Şu esrarlı tabiata bakmıyor musun; şafağın son derece güzel kırmızılığını ve bereketli sabahın eşsiz güzeliğini görmüyor musun?.. Ruhları bürüyen ve vicdanları titreten şu yüce dağların azamet ve parlaklığı karşısında durup düşünmüyor musun?!



Sonsuza kadar  uzayıp giden, sanki içerisinde esrar-engiz hayal ve karaltıların barındığı engin ve dalgalı denizi görmüyor musun?!...



Hiç mehtablı gecenin ışık ve gölgesi altında akan hayalleri ve fısıldayan konuşmasına kulak vere vere, seherin tadını tattın mı?!..



Bütün bunların bir zaruretten doğduğunu mu zannediyorsun?!... Farzedelim ki zaruretten doğuyor; pekiyi, güzellikler olmadan da hayat bal gibi mümkün iken, bütün bu olaylarda yer alan zaruret nerededir, gösterebilir misin?!..



Şu parlak yüze; dipsiz alemlerin buğulandığı, derin manaların güyülendiği olgun ve dalgın gözlere hiç bakmadın mı?!.. Şu boy boy dizilişler, şu dilli edalı manalar ve su çeşitli varlıkların altında yatan (RUH) u hiç farketmedin mi?!...



Ne dersin, bütün bunlar birer zaruret midir, birer zorunluktan mı doğmuşlardır?!... Zaruretse ne zarureti, hangi zorunluğun eseridirler?!..



Yeme, içme, nefes alıp verme ve benzeri bütün biyolojik işlemler hem en çirkin hem de en güzel şekilde eşit olarak yerine getirilemiyor mu ki?!..



Dahası: bizzat cinsel çağrı veya zafiyet, bu güzellikten sarf-ı nazar etmek suretiyle de gerçekleştirilemiyor mu ki?!..



Asla... Asla... Bu bir zaruret değil, ancak ve ancak bir güzelliktir; yalın halde bir güzellik... Zaruretlerin gereğini yerine getirmekte, görevin mükemmel olarak ifasında payı olan güzelliktir. Yoksa sırf ifa, zaruretleri karşılamak demek değildir.



Bu, Allah’ın yaratırken verdiği özellik uyarınca yürüyen hayatın fıtratı ve tabiatın karakteridir.



Burada bir başka husus daha var:



Hayatın bütün hedefi yeryüzünde hayatı korumaktan ibaret değil, aynı zamanda hem hayatın korunması, hem de sürekli olarak terakkisinin sağlanmasıdır.



İnsanın yeryüzündeki hayatın zirvesini teşkil ettiği; dünyadaki alemlerin en müterakkisi ve varlakların en üstünü oluduğu muhakkaktır. Yalnız insan, bütün güç ve yönelişleri ile yükseliş halinde, kendiliğinden sürekli bir terakki ve ilerlemeye sahne olur. burada hem ilerleme güvünün bolartılması ve kuvvetlendirilmesini, hem de insanın bir daha yerinden kıpırdayamıyacak ve yükselmesine imkan vermeyecek bir duruma düşmemesini gerektirir. Şehvet ve arzulara bağlı kalarak yürümek ilk önce, depo edilmiş olan olumlu gücü tüketir ve böylece, yükselme gücüne bir gözetme bir ümit payı bırakmaz. Üstelik insanı, içerisine düşen kimseye yerinden kıpırdama imkanı tanımayan bir dereke, ilerlemesine fırsat vermeyen bir anlayış ve gidişata sürükler. Çünkü insan bu durumda; yükselmenin aslında basit ve düşük olan zevk ve lezzete bağlı olduğu, mal ve mülk edinme çabasından ibaret bulunduğu hissinin etkisi altındadır.



İnsan, Allah’ın yeryüzündeki biricik halifesi ve vekilidir. İçten gelerek benimseyen, yapan veRabbının izni ile, isteyen ve dileyen iradeli bir güçtür. Gayretini hayvani istek ve etkileri gerçekleştirmede harcayacak olursa, insani hedeflerin gerçekleştirilmesi nasıl mümkün olur?!.. Halifeliği nasıl tahakkuk eder?!..Medeniyet nasıl kurulur?!..Medeniyetin getirdiği fikirler nasıl yürütülür?!.. Dünya nasıl imar edilir?!.. Ve Allah’ın zatından istimdad edilen ezeli hak ve adalet nasıl ayakta kalır?.. Gökleri, yeri ve hayatı uyarınca yarattığı adet ve sünneti nasıl yürürlüğe girer?..



Bir avuç dünya toprağı ve Allah’ın ruhundan bir (nefha) üfrük olan insan, ebedi kalacakmış gibi yer yuvarlağına sarılır kalırsa, heva ve hevesine uyarsa, toprağa yapışır ve maddeden kendini kurtaramazsa, çılgın şehvetin ve dinmez arzuların kulu kölesi haline gelirse üstün varlıkları ve mükemmel güçleri nasıl gerçekleşir, hilkatin cevheriyle beslenmiş ideal insan nasıl hayat sahnesine çıkar?!..