İ- Aklın Sorumluluğu:

İslam ölçülere göre; içtimai, siyasi, idari, ahlaki, iktisadi v.b. problemlerin halli..)



İslam, toplumda, işlerin gerçek programına uygun olarak yürümesini garantilemek için, akıl gücüne de aynı şekilde yön verir.



Toplumun elinde bir siyaseti olmalıdır. İdare eden ve idare edilenlerin birlikte, aralarında müşavere ve sigortalaşma esaslarına göre yürütecekleri bir siyaset... Zira Peygamberimiz:“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz.” buyurmaktadır.10



(10) Buhari ve Müslim.



Bu siyaset korunmadığı taktirde, toplumu fitne ve fesat saracak, devlet çökecek ve düşmanlar onu istila edecektir.



İslam ümmetinin her ferdi, toplumu korumak ve gözetmekle görevlidir. Toplum içerisinde cereyan eden herşeyden sorumludur. Yoksa, kendisi bizzat zalimlerden olmasa bile, gafletinin cezası ona da isabet edeck ve gafletinin cezasını çok acı bir şekilde çekecektir. işte delili:



“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden yalnız zulm edenlere çatmaz. (umuma da sirayet eder ve hepsini perişan eder.)” (Enfal: 8/25)



Bu fitne hiç şüphesiz hepinize sirayet eder. Hayır ve iyiliği emredip, kötü ve çirkin şeylerden insanları alıkoymaya çalışmamanızın cezası olarak hepinizi perişan eder. İşte bu hususla ilgili ilahi hükümler:



“İsrail oğullarından olup da küfredenlere Davud’un da, meryem oğlu İsa’nın diliyle lanet olunmuştur. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi. Onlar, işledikleri herhangi bir fenalıktan birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Gerçekten, yapmaya devam ettikleri (o hal) ne kötü idi!... (Maide: 5/78-79)



İşte Peygamberimiz (s.a.v.) in hadisi:



“Sizden kim (İslam’a aykırı)bir çirkin (şey görürse, onu eliyle (zor kullanarak) düzeltsin. Kim (bunu)yapamaz (eli ile buna mani olamaz) sa, dili ile (düzeltsin). Kim (bunu da) yapamaz, (dili ile de düzeltemez) se, kalbi ile (düzeltsin). (Kalben, Ya Rabbi, bu, senin razı olmadığın, mutlak surette önlenmesini istediğin bir çirkinliktir. Ben bunu yapanlardan yana değilim ama, kalbimle tiksinti duymaktan başka elimden bir şey gelmiyor. Beni affet şeklinde, kalben buğz etsin.) Bu (sonuncusu: kalple buğz etmekle yetinmek)de imanın en zayıf (derece) sidir.”11



Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i kudsisinde de şöyle buyuruyor:



“Muhakka ki Allah size “(Bana)dua etmeden önce, (insanlara) iyiliği emrediniz. (Kötülük ve) çirkin şeylerden (Onları) alıkoyunuz. (Ondan sonra bana dua edin) de ben sizin (dualarınızı) mutlaka kabul edeyim ve benden isteyin de ben size (istediğinizi) mutlaka vereyim ve benden yardım dileyinde, ben size mutlaka yardım edeyim” der.”12



(11) Kütüb-ü Sitte. (İttifakla)



(12) İbn-i Mace ve İbn-i Hıbban



Allah’ın bu kefilliği, toplum hakında ve halk arasında yapılan işlerin seyrini takip etmek husundadır. Bu iki husustan her ikisi de yeteri kadar muhafazakarlığa ve olgun akılara ihtiyaç göstermektedir.Bunun temin edilebilmesi için de, akıl gücünü mutlak surette olgun akıl sahibi ve muhafazakar insanlar yetiştirme alanında iş yapmaya yöneltmek düşmanlarını onlara tanıtır. Müslümanlar da düşzimdir.Bu da, işlerin güzel bir şekilde yürümesini sağlayacak sağlam bir sigortadır.



Kur’an-ı Kerim bu konuda müslümanları çok çeşitli yönlere yöneltir. Bazen, tedbirli davransınlar diye, kendilerine kötülük yapmak için fırsat gözeten düşmanlarını ona tanıtır. Müslümanlarda düşmanlarının bela ve tuzaklarına karşı bu sayede daima uyanık ve dikkatli olurlar. Bazen, herhangi bir olay etrafında şayialar yayılmaya başladığı zaman, doğru haberin nasıl alınacağı ve bu olay karşısında nasıldavranılacağı hususlarınıaydınlatır. Bazen, eşya ve şahıslar hakkında hüküm verirken dürüst davranmayı ve güzel hüküm vermeyi, her noktasılya iyice aydınlanmamış bir meseleyi aceleye getirmemeleri gerektiğini belirtir. Bazen de ülül-emre: (İslam idarecilerine)itaati, Allah’a ve Rasulüne itaat çerçevesi içerisinde ele alarak, onları ülü-emre itaate yöneltir ve daha nice yönler... Şimdi Kur’an-ı kerim’in vermiş oluduğu bu yönlere birkaç misal verelim:



“Ey iman edenler, kendi (din kardeş)lerinizden başkasını (dost ve) sırdaş edinmeyin. (Çünkü), onlar size şer ve fesad yapmakta hiç kusur etmezler. size sıkıntı verecek şey (ler) i arzu ederler. Hakikat onların (kin ve)buğuzları ağızlarından (taşıp) meydana vurmuştur. Gögüslerinde gizlemekte  oldukları (düşmanlık) ise daha büyüktür. Size ayetlerimizi (kat-i surette) açıkladık, eğer düşünürseniz. İşte siz o kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler. Siz kitap (lar) ın hepsine inanırsınız, onlarsa, (yalnız) sizinle buluştukları zaman, “İnandık” derler. Aralarında başbaşa kaldıkları vakit de (size karşı olan) kin (lerin) den dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki, kininizle geberin. Şüphesiz ki Allah onların sinelerindeki bütün özü hakkıyla bilicidir. Eğer size bir iyilik dokunursa onları tasaya düşürür. Şayet size bir fenalık gelirse, onunla sevinirler. Eğer göğüs gerer sakınırsanız, onların hilekarlıkları size hiçbir şeyle zarar veremez. Şüphe yok ki Allah ne yaparlarsa hepsini (ilmiyle) çepeçevre kuşatıcıdır.” (A’li İmran: 3/18-20)



“Ey iman edenler. Allah itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir şey hakında çekişirseniz, onu Allah ve Peygambere döndürün. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, bu, hem hayırlı, hem netice itibariyle daha güzeldir.” (Nisa: 4/59)



“Onlara eminlik veya korku haberi geldiği zaman, onu yayıverirler. Halbuki bunu Peygambere ve onlardan, (mü’minlerden) emir sahiplerine döndürmüş, (onlara muracaat etmiş) olsalardı o (haberi) arayıp yayanlar bunu elbet onlardan öğrenirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki lutuf ve inayeti ve esirgemesi olmasaydı, birazınız-müstesna olmak üzere, muhakka ki şeytana uymuş gitmiştiniz.” (Nisa: 4/83)



“Siz hala niçin münafıklar hakkında iki zümre (taraf) oluyor sunuz?..”(Nisa: 4/88)



“De ki, murdarla temiz, murdarın çokluğu hoşunuza gitsede (hiçbir zaman) bir olmaz. Onun için, ey salim akıl sahipleri, (muradı seçmek hususunda) Allah’tan korkun. (Temizi alın). Olur ki, kurtuluşa erersiniz.” (Maide: 5/100)



“Ey iman edenler, eğer bir fasik size bir haber getirirse, onu tahkik edin. (Yoksa), bilmeyerek bir kavme sataşırsınız, da yaptığınıza pişman kimseler olursunuz.” (Hucurat: 49/6)



Bu ayet-i kerimelerde ve bunun yerini tutan diğer pek çok ayet-i kerimelerde daha önce gördüğümüz: cemiyet nizamı ile ilgili yön verişlerin Allah’a bağlanma ve takvasına sığınmaya eşlik ettiği ve bu iki unsurun birbirinden hiç ayırmadığı hususu açıkça görülür. Bu imanla ilgili diğer yön verişlerin dışında ve bizzat cemiyet nizamı konusunda böyledir. İctima kıymetleri tümü ile Allah’a ve Alah inancına terkeden ve onları dünyanın bütün sahte kıymetlerinden ayıran yönler konusunda... İster bu kıymet, yeryüzünde haddini büsbütün aşmış küstah bir otorite, ister yalancı bir makam, ister insanı imanından eden bir mal, ister ruhu dejenere eden ve azmi çürüten bir konfor ve sosyete düşkünlüğü, isterse Allah’a değersiz ve fani dünyanın herhangi bir kuvvetini ortak koşmak olsun hep aynıdır. Kur’an-ı kerim bu gerçeğin delilleriyle dopdoludur. O, içtimai kıymetleri dünyanın kalp kuvvetlerinden arındırıp kıymetleri ortak koşmak olsun hep aynıdır. Kur’an-ı Kerim bu gerçeğin delilleriyle dopdoludur. o, içtimai kıymetleri dünyanın kalp kuvvetlerinden arındırıp Allah inancına bağlamak için, doğrudan doğruya öğüt verme, emretme, yasaklama, temsili ve gerçek hikayeler getirme ve benzeri bütün ifade tarz ve vasıtalarını kullanır. Bütün bunlar, birtek hedefe yönelir, o da, insan kalbini, hürmet etmek vacip ve izinden gitmeye layık olan hakiki kıymetlere karşı uyarmak; ve insan aklını, toplumda işlerin bu nurun ışığında yürümesi, insanların sahte kıymetlerle aldatılıp da Allah yolundan sapmamaları; fani kuvvetin, sahte mevkiin, aldatan malın veya kaynayan şehvetin onları Allah’ın verdği ilahi yön ve programda kendini gösteren gerçek içtimai menfaatten yanıltmaması için, bu kıymetler ve işlerin doğru ölçüeri üzerinde düşünmeye çağırmaktır.