İmamı Şafii'nin İtikadı:

İmam Şafii (radiyallahu anh) şöyle dedi: “Allah’a hamd olsun ...Ki o kendisini tanımladığı gibidir ve halkın tanımlamalarının üzerindedir.”[243]



Benim de benimsediğim, Süfyan ve Malik gibi gördüğüm ve ilim aldığım ehli hadisin, sünnet konusundaki görüşleri şudur: Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet etmek ve Cenabı Hakk’ın gökte arşında olduğuna ve kullarına dilediği gibi yaklaştığına ve yine dilediği gibi dünya semasına indiğine inanırız.”[244]



“Kur’an’ın ve sünnet’in isbat ettiği bu sıfatları biz de ispat ediyor ve Allah kendi zatından uzak tuttuğu gibi, biz de teşbihi ondan uzak tutuyoruz. Allah’ın bir benzeri yoktur.”[245]



“Allah’ın kitap ve sünnet’te bildirilen isim ve sıfatları vardır. Bu isim ve sıfatlar kendisine, kitab ve sünnet hüccetleriyle sabit olduğu halde kim bunlardan birisini inkar ederse kafir olur. Ancak haber cihetiyle hüccet sabit olmamış ise, bu durumda cehaleti nedeniyle mazurdur. Çünkü bu gibi şeylerin akıl, fikir yürütmekle bilinmesi mümkün değildir. Cenabı Hakkın işitici olduğu, veya iki eli olduğu haberleri de böyledir. Hakk Teala şöyle buyurdu:



“ Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir.” (Maide, 5/64).



Ve şu kavli ile Allah’ın sağı vardır:



“Gökler O’nun sağ eliyle dürülmüş olacaktır.” (Zümer, 39/67).



Ve vechi vardır:



“O’nun vechinden başka her şey yok olacaktır.” (Kasas, 28/88).



“Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin vechi bâki kalacak”. (Rahman, 55/27)....”[246]



“Ve kulların dilemeleri Allah’ın dilemesiyledir. Kullar ancak Alemlerin Rabbinin dilediklerini dileyebilirler ve kendi amellerini yaratamazlar. Her şey gibi kulların fiileri de Allah tarafından yaratılmıştır. Hayrı ve şerri ile kader Allah’tandır. Kabir azabı, kabirdekilerin sorguya çekilmeleri, diriliş, hesap, cennet, cehennem ve hakkında sünnetlerin bulunduğu bu gibi şeylerin tamamı haktır.”[247]



“İman söz, amel ve kalp ile itikattır. Cenabı Hakkın şu sözünü görmüyor musunuz?! “Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir.” Bu ayeti kerimede Beytu’l Makdise yönelinerek kılınan namazlar iman olarak ifade edilmiştir. Namaza imam denilmiştir ki o da, söz, amel ve inançtır.[248]



“İman söz ve ameldir. Artar ve eksilir.”



“...Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a iman, amel derecelerinin en yükseğidir ve en şereflisidir. İmanın çeşitli halleri, dereceleri ve tabakaları vardır ki bunlardan bazıları şudur: Tamamı tam olan, eksiği açık olan ve tercih edilip tercihi fazla olandır....Allah’ın kulları için kıldığı farzların en büyüğü imandır. Allah imanı insanın değişik organlarına muhtelif işlevler görecek tarzda farz kılmıştır.



Bu organlardan bir tanesi kalptir ki insan onunla akıl ve idrak edip, onunla anlar. Kalp beden ülkesinin emirlerine itaat edilen padişahıdır.



Diğer organlarından bazıları ise kendisiyle gördüğü iki gözü, işittiği kulakları, tuttuğu elleri, kalp ve dilin isteklerini yerine getiren ferci ve yüzünün olduğu başı.



Tüm bu organların farzları ayrı ayrıdır.



Allah’ın kalbe yüklediği iman farzına gelince: Allah’tan başka ilah olmadığına, şerikinin bulunmadığına, eş ve çocuk edinmediğine, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in onun kulu ve elçisi olduğuna ikrar getirmek, buna inanmak, rıza ve teslimiyet göstermektir. Ve de Allah tarafından gönderilen tüm peygamberler ve kitapları ve bunların getirdiklerini kabul etmektir. İşte Allah’ın kalbe farz kıldığı iman ve kalbin ameli budur:



“Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.” (Nahl, 16/106)



“Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 13/28)



“İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir.” (Bakara, 2/284).



İşte kalbin imanı ve ameli budur.



Allah’ın dile yüklediği farz: Kalbin inancını söz ve ifadeye dökmektir. Hakk Teala şöyle buyurdu:



“... inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk” deyin.”(Bakara, 2/136). 



“İnsanlara güzel söz söyleyin” (Bakara, 2/83). Allah’ın dile yüklediği iman farzı budur.



İşitme organlarının farzı: Allah’ın haram kıldığı şeyleri dinlemekten kaçınmasıdır. Hakk Teala şöyle buyurdu:



“O (Allah), Kitap’ta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz.” (Nisa, 4/140)



Fakat unutularak yapılanlar mazur görülmüştür.



“Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.” (Enam, 6/68)



“Tâğut’a kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele:



kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zümer, 39/17-18)



“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;



Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;



Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;



Onlar ki, zekâtı verirler” (Müminun, 23/1-4)



“Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler” (Kasas, 28/55)



İşte işitme organının görevleri de şunlardır.



Gözlerin farzları: Onlarla Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmaktan sakınmaktır. Hakk Teala şöyle buyurdu:



“(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.



Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur, 24/30-31)



İmam yine şöyle dedi: “Gözleri haramdan sakındırmak da imanın bir gereğidir.”



Şu ayeti kerime kalp, işitme ve görme duygularına birden hitap etmektedir.



“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 17/36)



Fercin farzı, onu Allah’ın haram kıldıklarından temastan korumaktır.



“Ve onlar ki, iffetlerini korurlar” (Müminun, 23/5).



“Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” (Fussilet, 41/22).



Burada derilerden maksat, insanların ferçleri, yani iffet yerleridir.



Ellerin farzları: Allah’ın haram kıldıklarına dokunmamak ve onlarla Allah’ın emrettiği sadaka, sılayı rahim ve cihad görevlerini ifa etmektir. Bu hususta Cenabı Hakk şöyle buyurdu:



“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.” (Maide 5/,6).



“(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin.” (Muhammed, 47/4)



Çünkü ellerin ilacı vurmak, harb, sadaka ve sılayı rahimdir.



Ayakların farzları: Allah (cc)’ın haram kıldığı şeylere yürümemektir:



“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (İsra, 17/37)



Yüzün farzı: Gece, gündüz ve namaz vakitlerinde Allah’a secde etmektir.



“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (Hacc, 22/77)



“Mescidler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin)” (Cinn, 72/18).



Mescid, Ademoğullarının namazlarında secde ettikleri yerlere denilir.



İşte Allah’ın bu organlara kıldığı farzlar bunlardır.”



Allah (cc) kitabında temizlik ve namazları iman olarak isimlendirdi. Kıblenin yönü Mescidi Haram’a çevrilmeden önce müslümanlar 16 ay boyunca Mescidi Aksa’ya yönelerek namaz kılmışlardı. Kıblenin değişmesinden sonra müslümanlar Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gelerek



“Ya Resulallah! Daha önceki namazlarımızın durumu ne olacak?” diye sordular. Bunun üzerine Hakk Teala şu ayeti kerimeyi indirdi:



“Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.” (Bakara, 2/143).



Böylece namaz iman olarak isimlendirildi. Kim namazlarını ve organlarına yüklenen farzları muhafaza ederek Allah’a kavuşursa imanını kemale erdirmiş olarak kavuşmuş ve cennete girmiş olur. Bunlardan bazılarını kasten terkederek Allah’a öylece kavuşmuş olanlar ise, Allah’a nakıs bir imanla gitmiş olurlar. İmam şöyle dedi: “İman’ın eksik ve tamamı böyle ise, ziyadeliği nasıldır?”



İmam’ı Şafii şöyle dedi: Cenabı Hakk yüce kitabında şöyle buyurdu:



“Herhangi bir sûre indirildiği zaman onlardan bir kısmı der ki: “Bu sizin hanginizin imanını artırdı?” İman edenlere gelince (bu sûre) onların imanlarını artırır ve onlar sevinirler.



Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münafıklık) olanlara gelince, onların da inkârlarını büsbütün artırır ve onlar artık kâfir olarak ölürler.” (Tevbe, 9/124-125).



“Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.” (Kehf, 18/13).



Şafii şöyle dedi: İmanda eksiklik ve ziyadelik olmasaydı insanlar bu konuda eşit olurlardı ve üstünlük olmazdı. Fakat imanın tamamı ile müminler cennete girer ve imanlarındaki üstünlüğe göre cennette derece kazanırlar. İmanları noksan olanlar ise cehennemle cezalandırılırlar.



Şafii şöyle dedi: Tıpkı atların yarışmaları gibi kullarda iman ve amelde yarışırlar ve yarışmadaki başarılarına göre derece ve mükafat alırlar. Ümmetin tüm fertleri bu şekilde bir müsabaka ve buradaki başarılarına göre derece sahibidirler. Herkes kendi derecesine göre üstünlük kazanır.”[249]



 “Allah (cc) Kur’an, İncil ve Tevrat’ta Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabını övdü. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de onların fazilet ve üstünlüklerini beyan etti ki onlardan sonra hiç kimsenin onların derecelerine ulaşması mümkün değildir. Sıddıklar, şehidler ve salihlerin en üstün mertebesinde onlar bulunmaktadırlar. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetlerini onlar bize ulaştırdılar. Vahyi bizzat yaşayıp anlamlarını direkt Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’den öğrendiler. Bizim bildiklerimiz ve bilmediklerimizin tamamını onlar bildiler. İlim ve ictihad, vera ve akıl, istidrak ve istinbat bakımından onlar bizden üstündürler. Onların görüşleri bize bizim kendi görüşlerimizden daha evladır.”[250]



“Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’den sonra insanların en üstünü Ebu Bekr, sonra Ömer sonra Osman ve sonra Ali’dir. (radiyallahu anhüm)[251]



“Ebu Bekr’in hilafeti haktır. Allah gökte böyle hükmetmiş ve yerde insanların kalplerini bu hükmü üzerine toplamıştır.”[252]



“...Kim iman sözdür derse o Mürceî, kim Ebu Bekr ve Ömer imam değildir derse o Rafizî, ve kim de meşieti kendisinde gösterirse o da Kaderî’dir.”[253]



“Şirk hariç hiçbir günah kelamdan daha büyük değildir.”[254]



“Şirk hariç, kulun Allah’a tüm günahlarla kavuşması hevasından bir şeyle kavuşmasından daha hayırlıdır.”[255]



“Bir ucundan kelama bulaşıp da sonra felah bulan hiç kimse görmedim”[256]