2- Dârü'l Harb:

        



Küfür yöneticisinin hakimiyeti altında bulunan yer demektir. Bu kavram, İslâm dışı devlet ve yönetimin hakimiyet alanını, uygulanan hukuk düzenlerinin kimliğini ifade etmektedir. İslâmí hakimiyetin dışında kalan, yönetim ve hukuk düzeni İslâmí esaslara uymayan ülkeler ‘dâru’l harb’tir.



İslâm hukukçularına göre devletin siyasí, idarí ve hukuk düzeninin İslâmí esaslara dayandığı, yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin müslümanların elinde bulunduğu ülkeler ‘dâru’l İslâm’, bunun dışında kalan ülkelerin pek çoğu ise ‘dâru’l harb’tir.



‘Dârü’l harb’ kavramı ilk bakışta, müslümanlarla diğer insanlar arasında her zaman fiilí olarak savaş varmış gibi anlaşıyorsa da durum böyle değildir.  Bu kavram sürekli savaş halini değil, İslâm dışı yönetimleri nitelemekte, onların hukukí durumunu ifade etmektedir.



Bu ülkelerin bu şekilde adlandırılmasının bazı özel sebepleri vardır. İslâmın ilk dönemlerinden beri gayri müslimler müslümanlara karşı sürekli hasımlık gütmüşler, onların zararına çalışmışlar, bazen de onlarla savaşmışlardır. Halbuki müslümanlar kendilerine bir saldırı olmadığı sürece başkalarına saldıramazlar. İslâm, insanların can, mal, nesil, nefis ve din emniyetlerini garanti etmektedir. Gayri müslimler ise bu gibi haklara her zaman uymazlar, çıkarları söz konusu olursa bu hakları bir tarafa atabilirler. Onların yaşadıkları beldelerde sürekli bir kavga, didişme, rekabet ve savaş olabilir. Daha doğrusu İslâmın hakim olmadığı yerlerde gerçek emniyet ve barış sağlanamaz, insanların bütün hakları yeterince korunamaz. Böyle yerlerde can, mal, din ve nefis emniyeti her zaman tehlikeye düşebilir, barış ortamı her an savaşa dönüşebilir. Bundan dolayı İslâmın hakim olmadığı beldelere bu ad verilmiştir.



Dârü’l İslâma aynı zamanda ‘dârü’l adl’, ya da ‘dâru’s sulh’ denilmesi konuyu biraz daha açıklığa kavuşturur. İslâmın hakim olmadığı yerlerde gerçek anlamda ne ‘sulh-barış’ ve ne adalet olabilir.



Güçten başka ölçü tanımayan, İslâm ülkelerini sürekli kontrol altında tutup sömürmeye devam eden, kendi yörüngelerinden çıkan ülkeleri cezalandırmaktan geri kalmayan, istedikleri yönetimleri iş başında tutarak hakimiyet sürdürmeye çaba gösteren, müslümanlar açısından güvenli olmayan ülkelere, müslümanların ‘dârü’l harb’ demesi  yadırganmamalıdır. Tarih boyunca güçlülerin zayıflara saldırması, sömürgelik mantığı, çağdaş sömürgecilerin oynadığı oyunlar, bu gibi nitelemenin haklılığını ortaya koymaktadır. [64]